‘Afife’: Bir Tiyatro Rüyası
Tiyatro sahneleri bazen bir hikâyeden fazlasını sunar. Bizi sadece bir anlatının içine çekmekle kalmaz, geçmişin izlerini de hissettirir. Afife tam da böyle bir yapım. Oyun başladığı andan itibaren eski Beyoğlu’na, tramvay seslerinin eşlik ettiği İstiklal Caddesi’nin göz alıcı ışıltısına götürülüyoruz. Demet Evgar, Tilbe Saran ve Necip Memili’nin başrolleri paylaştığı bu etkileyici eser, izleyen herkes için unutulmaz bir deneyim vaat ediyor.
Bir kere Tilbe Saran’ı sahnede izlemek başlı başına bir ödül. Sahneye çıktığı anda o güçlü aurasını yeniden hissediyorsunuz. Demet Evgar’ın Bahar karakteriyle televizyonda bizi mest eden duruşu, tiyatroda da bambaşka bir şekilde kendini gösteriyor. Sandık Kokusu’nda izlediğimiz Necip Memili, Afife’de yine sinirlerimizi bozmaya yemin etmiş gibi. Notlarıma “Sinir edici karakterleri oynamada bir dâhi!” yazmıştım; bu oyun bu düşüncemi bir kez daha doğruladı. Sadece onlar değil tabii. Cast o kadar iyi seçilmiş ki, oyunun tüm görkemi herkese eşit şekilde paylaştırılmış gibi.
Serdar Biliş’in rejisi ise ayakta alkışlanmayı hak ediyor. Türk tiyatrosunun öncü isimlerinden Afife Jale’nin hayatını anlatan bir oyunda belgeseli andıran bir soğukluk bekliyorsunuz ama öyle olmuyor. Proje tasarımını Serdar Biliş ve Demet Evgar’ın beraber yaptığı oyun, bizi geçmişin tozlu sayfalarından çıkarıp hayal gücüne dayalı bir gerçekliğin içine sürüklüyor. Sahnenin dönen bir mekanizma üzerine kurulması, bazı sahnelerde steadicam ile arkaya yansıtılması oyunu başka bir boyuta taşıyor. Madonna’nın son turnesinde kullandığı bu sahne stratejisini modern Türk tiyatrosunda görmek ayrı bir keyif.
Ve o meşhur gece kulübü sahnesi… Ah, o sahne! Dansçılar, kostümler, ışıklar, müzik… Kendimi o dönemin Maxim Gazinosu’nda bir masada oturuyormuş gibi hissettim. Bazen tiyatro sadece izlenmez, yaşanır; işte bu sahne de tam olarak böyleydi. Maxim sahnesi tasarım olarak büyüleyiciydi ama oyunun en etkileyici yanı kesinlikle Afife Jale’nin hikâyesini tüm insani acılar ve sevinçlerle birlikte anlatmasıydı. O sahneye çıkma tutkusu, toplumsal baskılara rağmen sergilediği direniş… Ve tabii ki o baskının simgesi olan “kötü baba.” Bir dönemin sanatçıları ile birlikte toplumun nasıl şekillendiğini görmek, izleyici olarak bana tarihi yeniden sorgulama fırsatı verdi. Oyun, iki saat boyunca ara vermeden oynanıyor. Kabul edelim, bu oldukça uzun bir süre. Tam “Acaba ne zaman bitecek?” diye düşünmeye başlıyorsunuz ki Sezen Aksu’nun imzasını taşıyan “Küstün mü Sen” çalmaya başlıyor. “Küstün mü sen, kırıldın mı? Düştün mü hiç en yüksekten, çakıldın mı, sürüldün mü?” sözleriyle bir sorgulamanın daha içinde buluyorsunuz kendinizi. Demet Evgar’ın bu şarkıyı single olarak çıkarma fikrinden vazgeçip oyuna dahil etmesi kesinlikle doğru bir karar olmuş.
“Demet Evgar ve ekibi, Afife Jale’nin devrimci ruhunu sahneye taşıyarak tiyatro sahnesinde unutulması zor bir iz bıraktılar.”
Son Söz
Afife sadece oyuncuların değil, bir dönemin ve toplumun hikâyesi. Selin Cankı Ceylan’ın kaleme aldığı metin, ışık ve mekân kullanımıyla birleşerek tiyatroda uzun zamandır hissetmediğimiz bir bütünlük sunuyor. Afife Tiyatro ve Zorlu PSM’nin yapımını üstlendiği, Tuluğ Tırpan’ın müziklerini bestelediği oyunun sahne ve kostüm tasarımını Gamze Kuş yaparken ışık tasarımında da Cem Yılmazer’in imzası bulunuyor. Madonna gibi global bir ikonun sahne tasarımından ilham alınması oyunu çağdaş tiyatro anlayışının öncülerinden biri haline getiriyor. Demet Evgar ve ekibi, Afife Jale’nin devrimci ruhunu sahneye taşıyarak tiyatro sahnesinde unutulması zor bir iz bıraktılar.
Tiyatroseverler için öneri değil, bir zorunluluk: Bu oyunu izleyin.
Bu inceleme, Episode Dergi’nin 59. sayısında yayımlanmıştır.