‘Andropoz’: Az Önce Ne İzledim Ben Böyle?

 ‘Andropoz’: Az Önce Ne İzledim Ben Böyle?

Andropoz… Yazan: Engin Günaydın. Yöneten: Taylan Biraderler.
Engin Günaydın demek Avrupa Yakası demek, Galip Derviş demek, senaristlerinden biri olduğu On Bin Adım demek… Taylan Biraderler ise Muhteşem Yüzyıl demek, Vatanım Sensin demek… Taylan Biraderler ve Engin Günaydın ortaklığıyla izlediğimiz Azizler gibi bir iş var, kişisel favorim olmasa da Vavien gibi bir iş var… Peki, ben az önce ne izledim böyle?
Andropoz, geçtiğimiz günlerde Netflix’te izleyicilerle buluştu. Uzun zamandır merakla bekliyordum açıkçası. Beni en çok düşündüren şeylerden biri, kadroda Tamer Karadağlı’nın yer almasıydı. Buna ayrıca değineceğim.
Öncelikle Andropoz’un konusundan daha doğrusu vaadinden biraz bahsetmek isterim. Altı bölümlük dizi, 50’li yaşlardaki bir adamın, Engin Günaydın’ın canlandırdığı Yusuf’un hayatını odağa alıyor. Yusuf, evli ve iki çocuk babasıdır, tuhafiyecidir. Dizinin adından bekleneceği üzere orta yaş bunalımına girecek, bedeninin değişimini, dış görünüşünü kafasına takacak ve bu krizi atlatmanın ya da hayat tarzını değiştirmenin yollarını arayacaktır. En büyük hayali, evlendikleri günden beri eşi Meltem’le oturdukları evden ayrılıp deniz kenarında bir eve taşınmaktır. Yusuf, bu hayalini gerçekleştirmeye ve içinde bulunduğu bunalımı anlamlandırmaya çalışırken kendisini hesaba katmadığı durumların içinde bulacaktır.

andropoz

Dolu bir konu, merak uyandırıcı bir vaat, işlenmeye değer bir yolculuk… Ne yazık ki Andropoz, bunları hakkıyla yerine getiremiyor. Erkek bakış açısıyla anlatılacak bir hikâye olduğunu zaten biliyoruz. Andropoz, 50’li yaşlarındaki erkeklerin bilimsel verilere göre yaklaşık yüzde 30’unun tecrübe ettiği tıbbi bir sağlık durumu. Elbette olay kurguya evirildiğinde birçok malzeme sunması mümkün. Dizi ilk bölümde bu malzemelerin çoğunu veriyor; Yusuf saçını, başını, kıyafetlerini, tarzını değiştirmeye çalışıyor. Bildiğimiz klişeler yani. Ha, bir de 45 dakika boyunca izlediğimiz bir kıl dönmesi muhabbeti var. Bu muhabbetin beni bir izleyici olarak itmekten, Yusuf’un çektirdiği kıl dönmeli popo fotoğrafını önüne gelen herkesle yanlışlıkla Instagram’da paylaşmasıyla (Instagram’da fotoğraf ya da hikâye paylaşılır, yayınlanmaz. Diyalogların beni çok üzen çiğliğinden uzun uzadıya bahsedemeyeceğim, yeri gelmişken yalnızca bu örneği vermek istedim) birtakım gereksiz olaylar zincirini tetiklemekten başka bir işlevi ne yazık ki yok. Ve dizide bunların örneklerini artırmak mümkün. Yusuf’un oğlu ve kız arkadaşının tuhafiye dükkânını 270 bin lira masraf ederek “modernleştirmesi” bunlardan biri. “Yusuf ve Meryem’in o evi alamaması için bir engel daha lazım…” sorusunun akabinde çıkmış galiba diye düşündürtüyor. Gereksiz yer kaplayan, hiçbir anlam teşkil etmeyen, hiçbir şeye hizmet etmeyen bir aks.
Başa dönelim. Yusuf’taki değişimi fark eden ancak anlamlandıramayan aile endişelenmeye başlar. Yusuf’un andropozun etkisiyle hayat kısa muhabbetleri yapması, Yusuf’un kardeşi Fadime’nin (Tamer Karadağlı’nın canlandırdığı Halit karakteriyle evli) kahve falında birinin öldüğünü görmesi de Meryem’in ve çocukların Yusuf’un ölümcül bir hastalığa yakalandığını düşünmesine, ortalığı velveleye vermelerine neden olur. Halit, aile büyüğü olarak olaya el koyar, Yusuf’un hastalığını öğrenmek için baş başa bir rakı balık sofrası organize eder. Halit bu sofrada Yusuf’un ona açılmasını ister. Bunun için Yusuf’a bir şeyler vermek zorundadır. Toksik maskülen Halit, gençlik yıllarından, zamanında bir erkekle yaşadığı ilişkiden bahseder.
Yanlış anlaşılmasın, duygu yüklü bir paylaşım değil bu, Halit lafa, “Herkesi s*kerdim…” diye girişir. Dizinin homofobik şakaları, bifobik söylemleri burada başlar. Dizi boyunca devam eden bu aks, toksik maskülenlikten emekli olan Halit’in evini ve arabasını Yusuf ve Meryem’e vermesi, onların da bunun üzerine, “Bu adamın çok günahını aldık,” demeleriyle son bulur. Biseksüel olduğunu düşünerek günahını almışlar adamın.

andropoz

Bu noktada kötü bir niyet aramıyorum, aramamaya çalışıyorum. Ne yapmaya, ne söylemeye çalıştıklarını anlıyorum. “Eşcinsel eğilimlere sahip sert heteroseksüel erkekler vardır?” Bu gibi konularda doğru terminoloji, doğru temsiliyet sağlanmadığı sürece doğru noktalara temas edilebileceğini düşünmüyorum. Yapmaya çalıştıkları şey, eleştiri sunmaksa bunun yolu fobik söylemler değil. Andropoz sözkonusu olduğunda aynısı politik eleştiriler için de geçerli. İnsanlar için hayati önem taşıyan konuların kültürel üretimlere, “Euro ne oldu öyle, uçtu gitti yahu…” ya da “Bir sinek ilacı kaç para oldu haberin var mı?” gibi diyaloglarla yansıtılmasını doğru bulmuyorum. Lütfen, hiç eleştiri yapmayın, daha iyi. Evet, yeniden biraz daha geriye dönüyorum. Herkes Yusuf’un hasta olduğunu düşünür, aile babası Halit bu gizemi açığa çıkaraktır. Bu aks, Tamer Karadağlı’nın canlandırdığı Halit karakterinin karısı Fadime’ye Yusuf’un olmayan hastalığıyla ilgili ortalığı ayağa kaldırdıkları için şiddet uygulamasıyla son bulur.

İşte şimdi, Tamer Karadağlı’dan bahsedeceğim. Karadağlı’nın en çok eleştiri aldığı noktalardan biri, hakkıyla icra edemediği şiveli konuşmaları oldu. Maddi bir hata. Dizide senaryo, yönetmenlik, oyunculuklar ve karakter gelişimleri açısından o kadar çok maddi hata var ki bu şive meselesinin üzerinde durmayı gereksiz buluyorum. Zaten Karadağlı sözkonusu olduğunda konuşulması gereken başka şeyler var ne yazık ki… Fakat başımızın belası bu toksik maskülenliği romantize ediyor, kutsuyor Andropoz. Halit bir sahnede, “Şu evrende en yalnız insan babadır, çünkü erkektir…” diyor. Üzgünüm Sayın Günaydın, tecrübelerime ve gözlemlerime dayanarak bunun her zaman doğru olmadığını söylemek zorundayım.

Ve burada artık dizinin kadınlarına geçmek durumundayım. Derya Karadaş, Gülçin Santırcıoğlu, Şebnem Hassanisoughi karşımıza çıkan oyunculardan. Asıl bahsetmek istediğim, dizinin kadın karakterleri. Aldatılmayı kabul eden kadınlar görüyoruz. Dayağı kabul eden kadınlar görüyoruz. Karısının ağzını burnunu dağıttığını itiraf eden erkeklere, “Boş ver böyle şeyleri, müzik mi yapsak?” diye cevap veren kadınlar görüyoruz. Yaşlı erkekleri “ayartmaya” çalışan genç kadınlar görüyoruz. Gelecekteki partnerini parasına, mirasına göre seçen kadınlar görüyoruz. Başka bir kadını gözünü kırpmadan öldürüp suçu başka bir erkeğe atan kadınlar görüyoruz… Ne yapıyorsunuz yahu? Beraber olduğu erkeğin eski karısıyla defalarca saç saça baş başa, küfür kıyamet dalaşan Rus kadınlar görüyoruz… Türk erkeği fantezisi mi bu?
Andropoz’un yolculuğunun devamına değinmeyeceğim. Tatmin edici bir olay örgüsü yok ne yazık ki karşımızda. Andropoz, komik değil. Kara komik değil, absürt değil, trajik değil, gerçekçi değil, sürükleyici değil, gizemli değil, ters köşeli değil… Şahsen kendimden bir şeyler bulabildiğim, gözlemlerimle ilişkilendirebileceğim detaylara rastladığım bir dizi değil… Vasatın kutsanmasından mustarip kişilerden biri olarak özellikle de Netflix’te daha iyi yerli yapımlar izleyebilmeyi temenni ediyorum.

Bu yazı, Episode’un 44. sayısında yayımlanmıştır.

Fulya Turhan

2011’de Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. 2014 yılında, lisans tezi olan çalışması “Sherlock Holmes & Peder Brown, Rasyonalite ve İnancın Çatışması” ismiyle yayımlandı. Özellikle polisiye edebiyat alanındaki çalışmalarına ağırlık veren Fulya Turhan, Episode ve 221B editörlerindendir. Türkiye’de sayılı Sherlock Holmes uzmanlarından biridir.

Related post