İrlanda’dan Siyah Beyaz Bir Mücadele Öyküsü: ‘Belfast’

 İrlanda’dan Siyah Beyaz Bir Mücadele Öyküsü: ‘Belfast’

Bu yıl Akademi ödülleri sahiplerine ulaşmak için gün sayarken platformlarda da yakın dönemde heykelciğe uzanmış yapımları izleme şansı buluyoruz. 2022 yılında en iyi senaryo dalında ödüle uzanan ve bunun dışında dört adaylığı da bulunan Belfast siyah beyaz film özlemimizi de gideriyor. 1970’li yılların başında geçen yapım aslında bu kontrastın kullanımıyla içeriğinde yer alan gitmek-kalmak, savaşmak-savaşmamak gibi kavramları da pekiştiriyor.

“Yönetmen aslında Belfast filminde doğduğu topraklara dönerek anısal nitelikte hikâyesini anlatıyor.“

Aynı dönemin ses getiren filmi Nil’de Ölüm ve geçen yıl gösterime giren Venedik’te Cinayet adlı Agatha Christie uyarlamalarını yöneten Kenneth Branagh’ı daha önceden Doğu Ekspresinde Cinayet ve Thor gibi değişik kulvarlardaki filmlerden tanıyoruz. Branagh bu yılın Oscar adaylarından olan Oppenheimer filminde de Niels Bohrrolünde yer aldı.

Yönetmen aslında Belfast filminde doğduğu topraklara dönerek anısal nitelikte hikâyesini anlatıyor. 1969 yılında başlayan ve “The Troubles” (sorunlar) olarak adlandırılan günler aslında İrlandalıların Protestan ve Katolik şeklinde mezhebi farklılıklar üzerinden başlayarak, Birleşik Krallık’tan bağımsız olma ya da olmamaya dek giden toplumsal ayrışma durumuydu. Dönemde oldukça şiddetli çatışmalar yaşanmış, mahalle baskınlarından düşman sayılan evlerin işaretlenmesine dek giden, bizim de yakın tarihimizden aşina olduğumuz iç savaş senaryoları devreye girmişti. Filmde de her iki grubun yaşadığı mahallede bir çocuğun gözünden olayları izliyoruz.

belfast

Gerçekçi bir çatışma sahnesiyle başlayarak ilk dakikalardan itibaren seyirciyi içine alan yapım ilerleyen dakikalarda komünal ve aile içi duygusal ilişkileri, filmin siyah beyaz kontrastına uyarak, tezatlıklarıyla gözler önüne seriyor. Yetenekli çocuk oyuncu Jude Hill tarafından canlandırılan Buddy karakteri annesi, ağabeyi, dedesi ve büyükannesi ile yaşarken iş aramak için uzun dönem boyunca evden ayrılan babasıyla da “buralardan gitmek” kavramına aşina olmaya başlıyor. Anne tarafından kalmanın, baba tarafından dünyanın öbür tarafı da olması gitmenin gerekliliği film boyunca sorgulanıyor.

Her ikisi de yardımcı oyuncu kategorilerinde aday gösterilen Ciaran Hinds ve Judi Dench ise dede ve büyükanneyi canlandırırken hem bu kavramların çok dışındaymış gibi duruyorlar hem de içinde bulundukları kaotik zamanlarda güven unsuru görevi üstleniyorlar. Her ikisi de oldukça tecrübeli aktörler olan ikili dışında filmde anne rolündeki Caitriona Balfe’nin başarılı oyunculuğuna rağmen ödüle aday gösterilmeyişi şaşırtıcı olmuştu.

belfast

Belfast’daki renkli sahnelerin kısa süreli olarak ve sadece seyredilen tiyatro ve sinema görüntülerine ait olması da bize belki yine dönemin gerçekliğinin renksiz ama hayal edilenlerin ne kadar rengârenk olduğunu vurgulaması açısından etkileyici. Yönetmen gerek sahnelerde gerek kullandığı müziklerde sıkça Western filmlere de gönderme yapıyor ve dönem çatışma ve ikilemlerinin, bir zamanların zayıf senaryolu Western temalarından çok da farklı olmadığını bize hissettiriyor.

Protestan mahallesindeki Katoliklere haddini bildirmek için kurulan lokal çetenin Buddy’nin babasını da aralarına almak istemesi ama onun buna karşı çıkmasıyla sonuçlanan düellovari sahne bunun bir göstergesi. Sahnede kullanılan “Do not for sake me, My Darling” şarkısı 1952 yapımı High Noon adlı Western filmine aittir ve ne tesadüftür ki o film de 7 dalda Oscar’a aday gösterilmişti.

belfast

Bu arada Belfast’ın müziklerinde ünlü sanatçı Van Morrison’un imzası olduğunu da belirtelim. Dönem ve aile hikâyesi şeklinde geçse de ayrıntılarla değişik mesajlar içeren Belfast filmi kadrajların özenli kullanımı, güzel bir fotoğraf niteliğinde sahneleri ve sakil durmayan oyuncu seçimi ve oyunculuklarıyla takdir topluyor. Yine filmde kullanılan ve aynı adlı filmle bilinen neşeli şarkı “Chitty Chitty Bang Bang” ile özdeşleşmiş uçan araba ve Shangri La kavramları, kâbus benzeri günler yaşansa da bir yerlerde mutluluk olduğunu hatırlatıyor. Ailenin sonuçta neye karar verdiğini izleyerek görmek gerekir ama filmde pek de sevecen olmayan kelimelerle bizden bir tatlının, Türk lokumunun geçtiğini de belirtelim. Yapım aynı zamanda çeşitli festivallerdeki 250 adaylığının dışında İngiliz Film ve Televizyon Sanatları Akademisi’nin (BAFTA) 75. Yıl Ödülleri’nde Yılın En İyi İngiliz Filmi olarak seçildi.

Ömür Tanyel

Ankara doğumlu, İstanbul’da yaşıyor. Beyin Cerrahisi uzmanı, tarihçi ve köşe yazarı. Fırsat buldukça doğada uzun yürüyüş rotalarını değerlendirir. Dizi ve film dünyasında özellikle biyografik yapımları sever.

Related post