40. İstanbul Film Festivali: İki Aşığın Ölümü (The Killing of Two Lovers)
2020 Sundance Film Festivali’nin konuşulan yapımları arasında yer alan İki Aşığın Ölümü (The Killing of Two Lovers) özellikle başroldeki Clayne Crawford’ın güçlü performansı ve oluşturduğu atmosferle ön plana çıkıyor. Kariyerinin ilk uzun metraj deneyimini yaşayan Robert Machoian’ın yönetmenliğini üstlendiği film, günümüz evliliklerindeki çatırdamalara kendi bakış açısını kazandırmaya çalışmış.
Filmin yapımcılarından da olan Clayne Crawford’ın canlandırdığı David, eşi Nikki’yle ayrıldıktan sonra babasıyla yaşamaktadır. Dört çocukları olan ve Utah’ta küçük bir kasabada, birbirinden birkaç kilometre ötede yaşamaya devam eden karakterler, filmin genelinde durumu kabullenme ya da harekete geçme eğilimleriyle karşımıza çıkıyor.
Her ne kadar film David odaklı bir anlatım tarzıyla ilerlese de öykünün Nikki tarafından da küçük detaylar görüyoruz. Bu konuda yönetmenin karakterlere eşit zaman dağılımları vermemesi, ilişkideki esas problemin görülmesi konusunda sıkıntılar yaşatmış.
Aslında ilk sahne sonrasında süregelen sekans gayet başarılıydı. Hatta filmin ters köşelerle dolu bir psikolojik gerilime doğru yol alacağını hissettirdi. Fakat ortaya koyulan bu sahnenin gücü genele pek yayılamamış. Ailesini bir arada tutmak isteyen bir adamın buhranlı ruh halleri ve kafa karışıklıkları ön planda dursa da genel anlatımda karakterlerin hissettiği duygular izleyiciye pek fazla yansıtılamamış.
Burada yönetim tarzı ya da oyunculuklar değil, senaryonun işleniş biçimindeki tercih etken olarak çıkabilir karşımıza. Nitekim. David’i oynayan Crawford sergilediği performansla Amerikan bağımsız sinemasının gelecek yıllarında ismini sıkça duyuracağa benziyor. Keza çocuk oyuncuların doğallığı da gerçeklik etkisini güçlü tutmuş. Lakin buna karşın çatışma noktasını alevlendirecek bir şeyler eksik kalmış hikayenin temelinde. Bu da ister istemez final sonrasında var olan sonucu kabullenme konusunda izleyiciyi sıkıntıya sokacaktır.
Soğuk bir Amerika mevsimi, etraf kar ve buzlarla kaplı. Bu atmosfer içerisinde evine uzaktan bakan ve karısının yeni bir hayata dahil olma fikrini bir türlü benimseyemeyen depresif bir karakterin uyumuna tanıklık ediliyor.
Filmin büyük bir kısmı açık havada geçiyor. Özellikle David’in evinden ayrıldıktan sonra herhangi bir evi benimsememiş olmasının anlatılışı bakımından yerinde bir atmosfer. Soğuk bir Amerika mevsimi, etraf kar ve buzlarla kaplı. Bu atmosfer içerisinde evine uzaktan bakan ve karısının yeni bir hayata dahil olma fikrini bir türlü benimseyemeyen depresif bir karakterin uyumuna tanıklık ediliyor.
ABD’de aile kavramı ve kasaba yaşantısının kendiliğinden oluşan buhranlı atmosferi Machoian’ın filminde güzel bir işbirliği oluşturmuş. Özellikle orta kesim bir aile yaşantısında var olan belirsizlik durumları ve iletişim sıkıntıları iki farklı karakter aracılığıyla önemli sahnelerde ön plana çıkıyor. Hatta bu konuda David’in sürekli değişen ve ataklara maruz kalan ruh halinin ABD’nin yönetim tavrıyla örtüştüğü de söylenebilir.
Geçmişin çaresizliği ve geleceğin dayattığı belirsizlikler içinde çırpınan iki karakterin yok olmuş aşklarına gerçekçi bir bakış getirmeye çalışmış İki Aşığın Ölümü. Fakat bu çalışmada gerçekçi olmayı ne kadar başarabilmiş az da olsa tartışmaya açık. Keza karakterlerin dillendirdiği maddi ağırlıklar ve geçim derdinden dolayı biten bir ilişki var ortada. Ancak buna karşın yaşamış oldukları evin her kesimin kolay kolay elde edemeyeceği derecede lüks, hatta küçük bir şatoyu andırması kafa karıştırıcıydı. Yine de ilk filmin günahı çok olmaz. Machoian’ın diğer bağımsız anlatılarını merak etmeye başladım.