Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
Yalancı & Liar Analizi: Kadınlar Dul Kalır, Erkekler Bekâr
Mehmet Erguvan’ın bu Yalancı & Liar analizi, Episode’un Ekim 2021 dijital sayısında yayımlanmıştır.
Doctor Foster dizisinin yeniden çevrimi olan Sadakatsiz‘in geçtiğimiz sezonki başarısının ardından İngiliz yapımı bir dizi daha uyarlama diziler repertuvarımıza ekleniyor: Liar/Yalancı. ITV ve Soundance TV ortak yapımı olan Liar, İngiliz televizyonunda iki sezon sürmüş bir iş. Uyarlanmak üzere on iki bölüm malzeme var elimizde. Bölümlerin ortalama süresi de 45 dakika. Bu noktada bir tahminde bulunmak zor değil. Dizilerimizin ortalama bölüm sayılarına ve bölümlerin uzunluğuna bakarsak Liar’ın yeniden çevrimi olan Yalancı izleğinden, temasından ve genel çatışmalarından neredeyse birebir faydalandığı kaynağından koparak yeni hikâyeler, karakterler ve çatışmalarla yoluna devam edecek gibi duruyor. Telif hakları alınarak yapılan yani yasal bir yeniden çevrim olan Yalancı bir süre sonra yeniden çevrim repertuvarımızdaki diğer işler gibi tam anlamıyla özgün bir iş olarak varlığını sürdürmek zorunda kalacak.
Türk televizyonunda da orijinali gibi “İki taraf, tek doğru” sloganıyla takdim edilen Yalancı psikolojik gerilim türünde bir yapım. Süreç Film imzalı dizide bir lisede öğretmenlik yapan Deniz, evliliğini kısa süre önce bitirmiştir. Bu ayrılığın üzerinden çok da zaman geçmeden Deniz’in öğrencilerinden birinin bekâr ve karizmatik babası Mehmet Emir, fırsattan istifade edip Deniz’i yemeğe davet ediyor. Hikâyemiz de burada başlıyor zaten… İlk bölümde ikilinin gayet keyifli başlayan akşamına ve ertesi sabahına tanıklık ediyoruz. Kafası epey bulanık bir şekilde uyanan Deniz, tecavüze uğradığı iddiasıyla Mehmet Emin’i şikâyet ediyor. Gelgelelim şikâyetini destekleyecek hiçbir delil yok Deniz’in elinde. Zira Deniz de esasında gece ne yaşandığını tamamen (henüz) hatırlayamıyor. Mehmet Emin ise güzel bir akşam geçirdiklerini ve ilişkinin Deniz’in rızası dışında yaşanmadığını iddia ediyor. “İki taraf, tek doğru” sloganı da tam olarak burada devreye giriyor. Biri yalan söylüyor! Peki ama hangisi yalancı? Yalancı’nın henüz birkaç bölümü yayınlandı. Bölümler ilerlerken malum geceden kısa parçalara şahitlik ediyoruz. Deniz’le birlikte biz de gerçeğe adım adım yaklaşıyoruz.
Şimdi gelelim iki dizinin benzeştiği ve farklılaştığı bölümlere. Her iki dizinin de hikâyesinin, ana karakterlerlerinin, en önemli çatışmalarının anlatıldığı ilk bölümlerine göz atalım hemen. Yeniden çevrim dizilerin Türk televizyon dizileri repertuvarına seçenek olarak girmesinin ardından farklı şekillerde kültürlerarası nüfuza yol açtığını ileri sürerim hep. Yani yeniden çevrim diziler uyarlandığı kaynak dizilerin etkisi altında kalıp dizi repertuvarımıza yeni temsiller, karakterler, hikâyeler ve hayata dair pek çok bakış açısı sunar. Yalancı da bu argümanıma çok güzel bir örnek teşkil ediyor. Dizinin türü bile Türk televizyonlarında görmeye alışkın olmadığımız psikolojik gerilim esintileri taşıyor. Kamera açıları, dizinin geçtiği ortamlar, genel atmosfer izleyicide farklı bir diziyle karşı karşıya olduğu izlenimi uyandırıyor. Kadın istismarı, tecavüz konusunu eleştirel bir gözle işleyen hikâyenin de dizilerimizde görmeye alışkın olmadığımız bir mesele olduğu aşikar.
Liar’ın bir İngiliz dizisi olması bile uyarlama esnasında birçok değişiklik gerekeceğinin ipucu niteliğinde. İngiliz dizilerinin olayları çok daha gerçekçi, filtresiz, sert şekilde işlediğini biliyoruz. Yerli dizilerse Türk kültürünün genel yapısı, toplumsal ve siyasal iklimimiz, Türk izleyicilerinin hassasiyetleri ve elbette televizyonu denetleyen ve az önce bahsettiğim unsurlardan arınık olduğunu düşüneyemeyeceğimiz kurumların varlığı gibi gerekçelerle her türlü konuya daha yumuşak bir üslupla yaklaşmak durumunda kalıyor.
Öncelikle Liar’ın bir İngiliz dizisi olması bile uyarlama esnasında birçok değişiklik gerekeceğinin ipucu niteliğinde. İngiliz dizilerinin olayları çok daha gerçekçi, filtresiz, sert şekilde işlediğini biliyoruz. Yerli dizilerse Türk kültürünün genel yapısı, toplumsal ve siyasal iklimimiz, Türk izleyicilerinin hassasiyetleri ve elbette televizyonu denetleyen ve az önce bahsettiğim unsurlardan arınık olduğunu düşüneyemeyeceğimiz kurumların varlığı gibi gerekçelerle her türlü konuya daha yumuşak bir üslupla yaklaşmak durumunda kalıyor. Öncelikle orijinal dizideki baş kadın karakter Laura ile Yalancı’nın Deniz’inin medeni durumlarının birbirinden farklı olduğunu gözlemliyoruz. Laura’nın dizinin ilk bölümünde uzun süreli birlikteliğini sonlandırdığını görüyoruz. Laura’nın birlikte yaşadığı erkek arkadaşı evde kalan son eşyalarını toparlıyor ilk bölümde. Yalancı’da ise Deniz’in boşanmış olduğunu öğreniyor izleyici. İyi ve kötünün birbirinden net çizgilerle ayrıldığı, toplumsal düzenin, etik kodların ve ahlaki değerlerin yüceltildiği dizilerimiz Türk Laura’yı da hemen toplumsal normlara daha uygun hale getiriyor. Deniz’in ilk sahnelerde daha yeni boşandığı için biriyle görüşmekten imtina ettiğini duyuyoruz kendi ağzından. Hatta boşanmanın altı ay önce gerçekleştiği bilgisi ekleniyor Liar’ın Türk versiyonuna. Mehmet Emin’e ilk mesajını atarken de bir zamanlar alyansının olduğu parmağına bakıp tereddüde düşüyor Deniz. Böylece Laura’ya nazaran Deniz karakterinin senaristler tarafından ahlaki açıdan eleştirel bakışla yorumlanmaya daha kapalı hale getirildiğine şahitlik ediyoruz. Deniz’in buluşma akşamı için giyeceği kıyafeti seçerken takındığı tavırlar da daha saf, kusursuz ve masum bir kadın karakter yaratılacağını göstermeye devam ediyor. Deniz’in giyeceği kıyafeti seçerken telefonda konuştuğu kız kardeşinin Deniz’e şunları söylediğini duyuyoruz: “Bak, sakın o haminne gibi mavi elbiseni giyme bak, sakın!” Buradan Deniz’in daha tutucu bir kadın profili çizdiği bilgisini ediniyoruz izleyiciler olarak. Deniz, kız kardeşinin kendisine giymesi için önerdiği elbisenin göğüs dekoltesini çok açık buluyor. Ancak bu sahnede Yalancı güzel bir denge sağlıyor, Deniz’in kız kardeşi Yasemin’in repliğiyle: “Kusura bakma ama ne der diye düşündüğün elâlemin umurunda bile değilsin şu anda.” Deniz’le yansıtılmak istenen “görece” muhafazakâr kadına Yasemin desteği sağlanıyor. Ve Deniz, kız kardeşinin önerdiği, kendisinin “açık” bulduğu elbise ve yine kız kardeşinin önerdiği dikkat çeken rujdan yana yapıyor seçimlerini.
Bir başka sahneye geçelim. Laura’nın ve Deniz’in tecavüze uğradıklarını düşündükleri anlarda verdikleri tepkilerin yansıtıldığı sahneler. Dizinin ilk bölümünde yer alan ve genel olarak tüm hikâyenin etrafında şekillendiği en önemli sahnede Deniz, Laura’ya göre çok daha büyük, duygusal bir tepki gösteriyor yaşananlara. Liar’da Laura’nın kafa karışıklığıyla beraber içinde bulunduğu durumdan rahatsız olduğunu belli eden, öte yandan ne yaşadığını net olarak anımsayamadığını işaret eden beden dili dikkat çekerken Deniz’in jest ve mimiklerinin çok daha yoğun ve belirgin olduğuna şahitlik ediyoruz. İki karakterin beden dilindeki farklılıkların yanı sıra Deniz’in duştaki haykırışları, çığlıkları çok daha sarsıcı bir durumun yaşandığı izlenimi uyandırıyor bizde. Her iki karakterin adli rapor almak üzere muayene için hastaneye gittiği sahneler arasında da farklılıklar mevcut. Laura yaşadığı durumdan epey etkilenmiş bir kadın portresi çizse de Deniz’e göre çok daha sakin, yaşadıklarını anlamdırmaya çalışan bir kadın yalnızca. Deniz’in yaşadığı fiziksel ve psikolojik travma ise çok daha dramatik şekilde aktarılmış izleyicilere. Deniz’in muayene esnasında gözyaşlarına hâkim olamaması, fiziksel ve oral muayene sonrasında genital organ muayenesine geçerkenki beden dili ve tavırları orijinal dizide şahit olmadığımız bölümler.
Mehmet Emin’in ifade vermek üzere karakola götürüldüğü sahnelerde de farklılıklar mevcut. Mehmet Emin’in ifade verirken Deniz’in ilk mesajı atan taraf olduğu detayını verdiğini duyuyoruz. Daha sonra orijinal dizide olmayan bir başka detay karşımıza çıkıyor. Mehmet Emin, kendisini eve alıp içki içmeyi teklif edenin Deniz olduğunu söylüyor polis memurlarına. Tam bu esnada kadın memurun karşı çıkışına şahitlik ediyor izleyiciler. Mehmet Emin’i sorgulayan memurlardan kadın olanı, bir kadının görüştüğü erkeği eve davet edip ona alkollü bir içecek ikram etmesinin hiçbir konuda ve hiçbir şekilde karşı tarafa bir hak oluşturmayacağını hatırlatıyor altını kalın çizgilerle çizerek.
En nihayetinde orijinal hikâyeyi kadına yönelik şiddet vakalarının, kadın cinayetlerinin sıkça rastlandığı bir bağlama yani Türkiye’ye etkili bir şekilde uyarlayan ekibin bireysel bir durum olarak işlenen bir meseleyi toplumsal bir sorun şeklinde aktarması sezonun en başarılı işlerinden olan Yalancı’yı daha da öne çıkarıyor.
Bana kalırsa iki dizi arasındaki en büyük farklılık şu: Liar dizisinde tecavüze uğradığını düşünen Laura, yaşadığını düşündüğü deneyimi çok daha bireysel bir olay gibi aktarırken, Deniz yaşadığını düşündüğü olayı bireysel bir problem olarak görmenin ötesinde içinde bulunduğu toplumda pek çok kadının maruz kaldığı bir olay olarak aktarıyor. Liar’ın Türk versiyonunda kadına yönelik cinsel şiddet, saldırı türü olan tecavüz olgusu bireysel mağrudiyet oluşturan bir durum olmanın ötesinde toplumsal ve politik yönleriyle ele alınması gereken, Türkiye’deki hegemonik erkeklik anlayışıyla açıklanması, tartışılması ve sorgulanması gereken toplumsal bir sorun olarak sunuluyor izleyicilere. İşte bu, İngiliz dizisi Liar’ı Türk izleyicileri için Türk televizyonlarına uyarlayan ekibin alametifarikası. Yalancı’yı vasat bir anlayışla, üzerine düşünülmeden uyarlanan bir dizi olmaktan kurtaran da bu olsa gerek. Yalancı, Türk izleyicilerine karşılaşmaya pek alışık olmadıkları türden tartışmalar sunuyor. Yalancı’nın ilk bölümünün son sahnelerinde Deniz’in sarf ettiği sözler bu iddialarımı kanıtlar nitelikte. Deniz, tecavüz iddiası sonrasında ekipler tarafından incelenen görüntülerde Mehmet Emin’in yanında eğleniyor gibi göründüğü için kendisini sorgulayan erkek memur tarafından ima yoluyla eleştirilince ona şu şekilde karşı çıkıyor: “Ne? Gülüyorum. Evet. Yani gülüyorum o zaman sorun yok, ben hak etmişim ben. İstemişim adamı. Fingirdemişim. Kuyruk sallamışım. Hatta belki ben güldüğüm için adamı kışkırtmışım bir de. Olabilir mi?” Ve Deniz’in haykırışları: “NASIL İŞ BU BE! GÜLERSİN RIZASI VAR. SUSARSIN RIZASI VAR. İNSAN GİBİ ADAMI EVİNE DAVET EDERSİN, İSTEMESE NEDEN ADAMI EVİNE DAVET ETTİ DERLER… GÜLMÜŞÜM, BEN FİNGİRDEMİŞİM!”
Ve Deniz, ablasıyla konuşurken orijinal dizide yer almayan bir başka Türkiye gerçeğinden söz ediyor. DUL KADIN İMGESİ! Ablası Yasemin’e kendisine kimsenin inanmayacağı konusunda dert yanan Deniz şöyle devam ediyor: “…BEN DELİ DUL KADINIM İŞTE. O DUL DEĞİL. O BEKÂR. ERKEKLER HİÇBİR ZAMAN DUL KALMIYOR. ONLAR AYRILDIKTAN SONRA YENİ BİR İLİŞKİ YAŞAMAYA HAZIR, BEKÂR ERKEKLER OLARAK YOLLARINA DEVAM EDİYORLAR. DUL KALAN BİZİZ, BİZ KADINLARIZ!”
En nihayetinde orijinal hikâyeyi kadına yönelik şiddet vakalarının, kadın cinayetlerinin sıkça rastlandığı bir bağlama yani Türkiye’ye etkili bir şekilde uyarlayan ekibin bireysel bir durum olarak işlenen bir meseleyi toplumsal bir sorun şeklinde aktarması sezonun en başarılı işlerinden olan Yalancı’yı daha da öne çıkarıyor. Burçin Terzioğlu da Deniz’i, Deniz’in yaşadığı gelgitleri, Deniz’in kadın meselelerine bakış açısını epey başarılı şekilde aktarıyor izleyicilere. Deniz kendi meselesini çarpıcı sözlerle toplumsal bir sorun çerçevesinde sorgulatıyor bize. İlk bölümün son sahnelerinden birinde sarf ettiği sözler de bunun kanıtı niteliğinde: “Ben kararımı verdim. Hiçbir şey umrumda değil benim. Herkes bu adamın nasıl bir pislik olduğunu öğrenecek…Tüm İstanbul, tüm Türkiye, dünya!”