Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
Röportaj: ‘Cezailer’ Dizisinin Başarılı Yönetmeni Murat Can Oğuz
GAİN’in ilgiyle izlenen dizisi Cezailer’in yönetmeni Murat Can Oğuz’la keyifli bir röportaj yaptık. Oğuz’la Cezailer’in yaratım sürecini ve onu böyle bir iş ortaya koymaya iten şeyleri konuştuk. “Normal nedir?” sorusu üzerinden ilerleyen Cezailer hakkında bilmediklerini duymaya hazır olun. Keyifli okumalar…
Cezailer merakla beklenen bir diziydi. Öncelikle nasıl tepkilerle karşılaştınız? Beklemediğiniz yorumlar yapanlar oldu mu?
Tepkiler genel olarak olumlu, anksiyete azaltıcı ve özgüven onarıcı. Yorumlardan ziyade beni şaşırtan, insanların dizide neler olacağına dair çok enteresan tahminlerde bulunması oldu. Hikâyemizin kurulumundan emin ve memnun olsak da bazıları hakikaten çok hoşumuza gitti.
Dizinin “normal”le bir derdi var. Bu normal nedir, neye denir, kim normal, kim anormal, siz nasıl bakıyorsunuz?
İyilik ön planda olduğu sürece her şey ve herkes “normal”dir.
Sizi böyle bir projeye yönlendiren ne oldu? Normale ilişkin düşüncelerinizi de eklersek bir akıl hastanesi hikâyesine nasıl yoğunlaştınız?
Gerilim, drama ve kara mizah türleri arasında bir uygulamanın hayalini kurduğumuz için hikâyenin akıl hastanesinde geçmesi bizim için doğruydu. Ayrıştırılmanın çok belirgin örneklerinden biri akıl hastaneleri. İçeride ya da dışarıda olanı belirleyen yargının hakkaniyetini sorgulayan, Cezailer’e konu olan Rosenhan Deneyi de çıkış noktamız oldu. Dışarıda olması gereken birileri içeride mi? Kapatılması gereken birileri dışarıda mı? Günümüz hapishaneleri için de geçerli sorular bunlar…
Hazırlık aşamasında neler yaptınız? Akıl hastanelerini gezdiniz mi, dizideki psikolojik sorunlara sahip insanlarla görüşme imkânınız oldu mu?
Psikolojik bozukluk tanı rehberi olan DSM-5 ilk yardımcımızdı. Süreçte Psikiyatr Timuçin Oral’dan karakterler, hikâye ve senaryolar için danışmanlık aldık. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde klinik şefi olan Fatih Öncü yardımıyla da orayı hem ekip hem de oyuncularla ziyaret etme şansımız oldu.
Araştırmalarınız sırasında ilginizi çeken ve diziye eklediğiniz şeyler oldu mu?
Bakırköy’deki ziyaretten hepimiz çok etkilendik. Karakterlere de atmosfere de oradan esinlendiğimiz unsurları yer yer entegre ettik. Bu unsurlar bazen bir yüz ifadesi, bazen yürüyüş şekline ve vücut diline dair bir esinlenmeydi. Bazen de doktorlar ve hastalar arasındaki ilişki biçimleri ve kliniğin günlük işleyişine dair örneklerdi. Mesela Ushan Çakır’ın oynadığı Nazif karakterinin Rıza Kocaoğlu’nun canlandırdığı Menderes karakteriyle sürekli özel bir şey konuşmak istemesi ve bunu başaramaması birden fazla kez denk geldiğimiz ve kendi hikâyemize katmak istediğimiz bir durum oldu.
Dizinin teknik kısmına geçersek Türkiye’de daha önce pek örneğini görmediğimiz bir şey yapıyorsunuz. Çok hareketli bir kameranız var. Mockumentary tarzında, oyuncuların doğrudan kameraya bakarak konuştuğu bölümler var. Böyle bir tarzla ilerleme fikri nereden aklınıza geldi? Sizce sonuçları nasıl oldu?
Mockumentary senelerdir çok sevdiğim bir türdür. Karakterin kameraya bakışı veya röportaj tarzı monolog sahnelerdeki birebir ve dürüst iletişim, seyircinin karakterle özdeşliğini artırabiliyor. Bu tür, yeri geldiğinde seyirciye o an gerçekleşen bir olayın kayda alındığı hissiyatını geçirebilmeyi sağlıyor. Doğru uygulandığında birçok açıdan seyirciyi hikâyenin gerçekliğine hızla alan bir reji biçimi. Cezailer’de de sonucun tutarlı olduğunu ve kamerayla kurulan iletişimin dozunu iyi ayarladığımızı düşünüyorum.
Belgesel izliyormuşuz gibi bir his yaratmaya çalışıyorsunuz, oyuncuların tavrı bir anda değişiyor. Bu değişimi, doğallığı sağlamanın zorlukları oldu mu?
Zorluğu, dilin bütünlüğünü doğru oturtmaktı. Belgesel ekibinin varlığını bazen unutturup bazen de onları doğrudan karakterle iletişime geçirerek seyircinin gözüne sokarken bütününde aynı çekim dilini ve anlatıyı korumaya özen gösterdim. Oyuncu kadromuzun da becerisiyle, riskli olmasına rağmen son derece doğal bir uygulama çıktı ortaya.
Laf açılmışken oyunculardan söz edelim. Dizinin inanılmaz bir oyuncu kadrosu var. Bu süreç nasıl ilerledi? Özellikle şu rolü şu isim oynamalı diye düşündünüz mü öncesinde?
Tiyatroda ya da sinemada hayranlıkla izlediğim ve beğendiğim oyuncularla dolu bir ekip oluştu. Bu oyuncu kadrosunun oluşmasında aslında doğru karaktere doğru oyuncuyu bulmanın yanı sıra gerçekten çalışmak ve tanışmak istediğim insanlarla bir araya gelme arzumun da etkisi var. Süreçte de teklif ettiğimiz oyunculardan istekli ve heyecanlı bir şekilde olumlu dönüş aldık. Önce Mine Güler, sonra Görkem Kasal’a bu cast için teşekkür etmeliyim.
Böyle bir oyuncu kadrosuyla bir iş ortaya çıkarmanın riskleri var mı sizce? Beklenti çok yükseliyor.
Beklentiler ne olursa olsun bazen karşılanamıyor. Kendi deneyimimi ele alarak bardağın dolu tarafını görmeyi tercih ediyorum. Zekâsı ve yeteneği bu kadar üst seviyede bir kadroyla çalışmak benim için risk değil, şans ve avantajdı.
Cezailer’in ikinci sezonu gelecek mi?
Bu sorunun cevabı maalesef şu an bende değil. Devam sezon kararı önümüzdeki aylarda belli olacak.
Bundan sonrası için aklınızda neler var? Yakın zamanda çekeceğiniz başka işler var mı?
Cezailer’i birlikte yazdığımız senaryo ortağım Ayberk Çınar ile yeni projeler geliştirmeye ve yazmaya devam ediyoruz. Biz tohumları ekiyoruz ama hangisinin en erken fide vereceğini açıkçası şimdiden kestiremiyorum. Bir sonraki işimiz film de olabilir, yine bir dizi de.
Bir yönetmen olarak takip ettiğiniz dizileri merak ediyoruz. Episode okurlarına neler önerirsiniz?
Takip ettiğim ve sabırsızlıkla devam sezonlarını beklediğim diziler arasında drama olarak Succession, komedi olarak da efsane huysuz Larry David’in Curb Your Enthusiasm’ı var.
Bu röportaj, Episode’un 45. sayısında yayımlanmıştır.