Nur Sürer: “Yeniden orta çağ karanlığına doğru savrulmaya başladığımız günümüz koşullarında taşramızda yaşayan bir kadının tek başına adım adım özgürlüğe yürüyüşü ve başkaldırısının ustaca anlatıldığı bu hikâye benim projeye gönülden bağlanmamın ve içinde yer almamın ana nedeni oldu”

 Nur Sürer: “Yeniden orta çağ karanlığına doğru savrulmaya başladığımız günümüz koşullarında taşramızda yaşayan bir kadının tek başına adım adım özgürlüğe yürüyüşü ve başkaldırısının ustaca anlatıldığı bu hikâye benim projeye gönülden bağlanmamın ve içinde yer almamın ana nedeni oldu”

2024’ün son sayısı niteliğindeki 59. sayımızda kapak konuğumuz, 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi film ödülünü kazanarak yıla damga vuran Mukadderat.

Mukadderat‘ta Sultan karakterine hayat veren usta oyuncu Nur Sürer ile konuştuk.

Mukadderat dosyasına buradan ulaşabilirsiniz.

Öncelikle Antalya Film Festivali’nde Mukadderat ile tekrar ödül kazandığınız için tebrikler. Mukadderat; emekçi, üretime katılan ve taşradaki ataerkil düzene başkaldıran kadınları yücelten bir film. Doğrusu “Sultan” karakteri de sizin için biçilmiş bir kaftan. Sultan karakteri sizin için ne ifade ediyor?

Bizim ülkemiz, tarihin akışı içinde bütün aydınlanma hamlelerine karşın geçmişle bağlarını tam olarak koparamadığı için sözünü ettiğiniz “ataerkil düzeni” kökünden kazıyıp atamamıştır. Modern birikim bu “ataerkil düzen” ile iç içe yaşamaya mahkûm kalmıştır.

Yeniden orta çağ karanlığına doğru savrulmaya başladığımız günümüz koşullarında taşramızda yaşayan bir kadının tek başına adım adım özgürlüğe yürüyüşü ve başkaldırısının ustaca anlatıldığı bu hikâye benim projeye gönülden bağlanmamın ve içinde yer almamın ana nedeni oldu.

Nur Sürer Aydınlanma ve cumhuriyet birikimlerimizi eşit yurttaşlık temelinde günümüze taşıyamamışız. Ne yazık ki bugün ortalama günde dört kadının katledilmesine tanıklık ediyoruz.

Nur Sürer

Bir yanıyla da Mukadderat meselesini çok iyi anlatan ve bunu yaparken de kara komedi yolunu seçen bir film. Küçük ama etkileyici bir hikâye sunuyor. Tabii cast seçimi de çok doğru. Siz filmin başarısını nerede görüyorsunuz?

Öncelikle çok iyi ve ülkemize has bir özde yazılmış olması. Kadronun çok iyi seçilmiş olması ve hikâyenin iyi bir reji ile hayata geçirilmesinde görüyorum.

Son dönemlere baktığımızda özellikle “arthouse” sinemamızın birbirine çok benzeyen taşra anlatılarına ve eril hikâyelere sıkıştığını görüyoruz. Bu konuyla ilgili görüşünüz nedir, sizce sinemamız farklı hikâyeler anlatma ya da daha politik filmler yapma açısından bir tıkanma yaşıyor mu?

Bu yıl dikkatimi çeken, hikâyelerde en önemsediğim ve hoşuma giden kadın hikâyelerinin çoğunluğudur. Festivallerde yarışan filmlerin sayısı on, neredeyse 7’si kadın sorununu anlatan filmlerdir. Geçmişte güçlü bir birikim olmasına karşın sözünü ettiğiniz politik sinemaya gelince bugüne kadar iyi bir politik film yapılmadığını düşünüyorum.

Açıkçası Mukadderat bu anlamda da farklı bir yolu takip ediyor ve toplum eleştirisini kenara çekilmesi, artık etliye sütlüye karışmaması beklenen yaşlı bir kadının dönüşümü üzerinden yapıyor. Filmin politik söylemi de buradan şekilleniyor. Kadın haklarıyla yıllardır yakından ilgilenen bir oyuncu olarak değişim nereden başlamalı?

Aydınlanma ve cumhuriyet birikimlerimizi eşit yurttaşlık temelinde günümüze taşıyamamışız. Ne yazık ki bugün ortalama günde dört kadının katledilmesine tanıklık ediyoruz.

Antalya Film Festivali’nde ödülünüzü Yılmaz Güney efsanesine ithaf ettiniz. Yılmaz Güney’i yakından tanıyan bir isim olarak, sizce Yılmaz Güney’in ara ara gündem edilmesinin ve eleştirilmesinin başlıca nedenleri neler? Siz nasıl yorumluyorsunuz bu durumu?

Zaten cezaevindeydi ve sonrasında malum yurtdışına çıkış. Ülkesinden uzak yaşamak bir sanatçı için yeterince acı bir olay. Ödül törenleri, o ortamlar böyle büyük sanatçıları uzun uzun anlattığımız konuşmaların yapılacağı yerler değil. Anlatmak istediğinizi birkaç kelimeye sığdırmak zorunda kalıyorsunuz ve ben de ölümünün 40. yılında onu gönülden anmak istedim. Yılmaz Güney bizim ustamızdır, onu anmak için hiç kimseden izin almayız.

Nur Sürer: Meslek hayatımda bağımsız filmler ve dijital kanallara yapılan hikâyeler ve dizilerde birlikte çalışacağım yönetmen, senarist, yapım şirketleri ve oyuncu seçimi çok önemli oldu.

Bereketli Topraklar Üzerinde, Yılanların Öcü, Uçurtmayı Vurmasınlar gibi Türk sinemasının en kült filmlerinde yer aldınız, her oyuncuya nasip olmayacak bir kariyer. O dönemleri özlüyor musunuz, dijital platformlar ile birlikte film/dizi yapımcılığının değişimini nasıl görüyorsunuz?

Çok şanslı bir sanatçı olduğumu biliyorum. Oyunculuk mesleğinde seçimlerimi iyi değerlendirdim. Bütün adını saydığınız o filmler şimdinin bağımsız filmleridir. Dönemin en iyi yönetmenleriyle çalıştım, bazıları bugün aramızda değil. Başta Tuncel Kurtiz olmak üzere Erden Kıral, Zeki Ökten, Atıf Yılmaz ve Şerif Gören’e minnet borçluyum.

Bugün de aynı seçimimi sürdürüyorum. Meslek hayatımda bağımsız filmler ve dijital kanallara yapılan hikâyeler ve dizilerde birlikte çalışacağım yönetmen, senarist, yapım şirketleri ve oyuncu seçimi çok önemli oldu.

En son sorunuza gelirsek, bütün bu gelişmeleri çok olumlu bulduğumu söylemek istiyorum. Eskiyi özlemiyorum çünkü teknolojiye ayak uydurmanın zorunlu olduğunu biliyorum. Siz de bilirsiniz ki şu an ülkemizde çekilen film dizi ve dijital işler dünyanın birçok ülkesine satılıyor.

* Nur Sürer röportajı, Episode’un 59. sayısında yayımlanmıştır.

Orçun Onat Demiröz

Lisans öğrenimini 2010 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde tamamladı. Akabinde yüksek lisans için Viyana’ya gitti ve 4 yıl kadar Avusturya’da yaşadı. 2015 yılında Türkiye’ye döndü ve çeşitli kültür/sanat dergilerinde, eklerde, bloglarda yazarlık yaptı. Aynı zamanda birçok ajansta da metin ve içerik yazarı olarak çalıştı. Hayatına yazar, yorumcu ve DJ olarak devam ediyor.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir