Ayak İşleri: Absürt, bir o kadar gerçekçi ve son derece eğlenceli…

 Ayak İşleri: Absürt, bir o kadar gerçekçi ve son derece eğlenceli…

Son yılların en başarılı, en eğlenceli, en sıkı, en katmanlı, en özgün yerli dizilerinden biri Ayak İşleri… Caner Özyurtlu’nun yönetmen koltuğunda oturduğu ve senaryosunu Volkan Öge’yle birlikte kaleme aldığı Ayak İşleri, ilk sezonuyla Mayıs 2021’de GAİN’de izleyicilerle buluşmuştu. Bir işadamının ayak işlerine koşturduklarını anladığımız iki karakterle tanıştık: Çağlar Çorumlu’nun canlandırdığı Vedat ve Güven Murat Akpınar’ın canlandırdığı Evren… Vedat göreve odaklı, tecrübeli, eğlenceli, babacan bir karakter olarak karşımıza çıktı. Onun birçok açıdan tam zıddı olan Evren’in ise felsefe tahsilli, politik doğrucu, her adımını mantık süzgecinden geçiren bir karakter olduğunu öğrendik. Henüz ilk bölümün ilk sahnelerinde, arabada geçen diyalog, nasıl bir işle karşı karşıya olduğunuzu belli eder nitelikteydi.

Evren’in Vedat’la birlikte giriştiği her işi ve o işi gerçekleştirme şekillerini sorgulamasıyla iki karakter arasında şahane bir çatışma baş gösteriyor ve bu bariz uyumsuzluktan harika bir uyum ortaya çıkıyordu. Dakikalar sonra, çekim teknikleriyle, müzikleriyle, konuk oyuncularıyla, olay örgüsüyle son derece özgün bir işle karşı karşıya olduğumuz aşikârdı. Ayak İşleri‘nin çok parlak ve basit bir çıkış noktası vardı ve güzelliği, yerinde detaylarla işlenen bu sadelikte yatıyordu. Araba gibi küçük, sade mekânları, başarıyla kotarılmış aksiyon/kovalamaca sahneleri, şahane oyunculuklarla hayat bulan gerçekçi karakterleriyle seyir zevki yüksek bir iş vardı karşımıza. Yani kısacası oyunculuklarıyla, ritmiyle, dokusuyla, minik ters köşelerle dolu senaryosuyla, tartıştırdığı konseptlerle, zekice kurulmuş diyaloglarıyla kumaşını henüz ilk sahnelerde belli eden bir işti Ayak İşleri

İlk sezonun Mayıs 2021’de yayınlandığından bahsetmiştik. O sıralarda GAİN’in kataloğunda halihazırda On Bin Adım, Özelden Yürüyenler, Metot, Terapist gibi özgün işler bulmak mümkündü. Ayak İşleri‘nin kataloğa eklenmesiyle bir bakışta “GAİN işi” olarak kodlayacağımız yapımların artacağını anladık. Nitekim sonrasında da GAİN’in kataloğu Hamlet gibi, Etkileyici gibi, Duran gibi dizilerle daha da büyüdü. GAİN’in nerede ve nasıl konumlanmak istediğinin göstergesi niteliğinde tüm bu işler bana kalırsa. Mevcut kitlesiyle birlikte hedef kitleyi de iyi tanıyan, iyi analiz eden bir platform olarak karşımızda GAİN. 

Ve geçtiğimiz haftalarda Ayak İşleri ikinci sezonuyla ekranlara geldi. Açıkçası ilk sezonun başarısını, ritmini yakalayabilecek mi diye düşünürken her bölümünün üzerinde ayrı ayrı durulası harika bir ikinci sezonla karşılaştık. Yeri gelmişken bir detayı belirtmekte fayda var. Caner Özyurtlu ve Volkan Öge yine ikinci sezon senaryosunun yaratıcıları ancak sezonun altı bölümünün senaryosunda Deniz Alnıtemiz’in de imzası var. Evet, ilk sezonun sonunda karakterlerimizi muğlak bir yerde bırakmıştık. İkinci sezonda, inzivaya çekilmiş bir Vedat’la açılış yapıyoruz. Ona verdiği her şey için doğaya teşekkür eden, kişisel gelişim kitapları okuyan Vedat, doğayla baş başa yaşarken bir anda Evren geliyor ve ikili için maceralar yeniden başlıyor. 

İlk bölümde Vedat üzerinden milliyetçilik konseptinin tartıştırıldığını görüyoruz. Peşlerindeki adamı takip etmek için araca ihtiyaçları vardır ancak Vedat, turist olduğunu düşündüğü kişiden araç çalmak istemez. Onun kırmızı çizgileri vardır, bir Türk olarak bir turiste bunu yapamaz. Yine de aracı almaları gerekmektedir. Evren’e “en azından düz Türk yapmayalım” diye yalvarır ve engelli taklidi yaparak turistin karşısına çıkmayı göze alır. Asıl ters köşe ise adamın aslında turist değil, Türk olduğunun anlaşılmasıyla gerçekleşir. 

Bu gibi konseptleri çarpıştırması ve bunu karakterler üzerinden yapması, Ayak İşleri‘nin güçlü özelliklerinden biri. Aslında duygusal, içli bir adam olduğunu anladığımız Vedat’ın ağzından seksist küfürler eksik olmuyor, çoğu zaman cinsiyetçi, yaşçı, ırkçı söylemlerde bulunabiliyor ancak tüm bunların uygulanış ve sunuluş şekli, Vedat’ı itici değil gerçekçi bir karakter kılıyor. Vedat’a kızmıyoruz, sinirlenmiyoruz, onunla kavga etmiyoruz… Belki de bunları bizim yerimize yapan Evren’in varlığı bizi rahatlatıyor. Vedat’a politik olarak doğru şeyleri söyleyen, gösteren, Vedat farkında olmasa bile dikkatini doğru şeye çekmeyi başaran kişi Evren. Detaylara takılan biri Evren, seksist küfürlere, nepotizme, “mansplaining”e, cinsiyetçiliğe karşı bir adam. Ancak kendinizi iki karaktere de eşit mesafede dururken buluyorsunuz. İyi ya da kötü yok, doğru ya da yanlış yok… Tartıştırılan çok büyük fikirler, konseptler var, bunun yanı sıra erkekler renkli kıyafetler giyebilir mi, bir kadın kiminle görüştüğüne, kiminle seviştiğine dair açıklama yapmak zorunda mıdır ya da yakılmak isteyenlere ne oluyor gibi konuları da tartışıyor. Ancak siyah ve beyaz kadar keskin bir yargıda bulunmak gibi bir derdi yok Ayak İşleri‘nin. İzleyicisine güveniyor, güzel bir araba eşliğinde maceralara devam ediyor Ayak İşleri

“Şimdi tabii kadınlar, kızlar mı diyelim ya da? Bayanlar? Madam? Saçma mı oldu? Narin diye söyledim, daha narin diye söyledim. Kırılgan tabii. İyi anlamda söylüyorum. Çiçek gibi. Bir demet çiçek gibi. Masum, kirlenmemiş olduğu için… Muhtaç yani. Muhtaç derken de şey olarak değil, nasıl diyelim, bir panda. Panda gibi az bulunur ama sevimli. O yüzden de zaten insan korumak istiyor. Değerli ve hoş. Zarif olduğu için, hanımlar, leydiler… Bir el üstünde tutmak, pamuklara sarmak. Kokulu çiçek gibi, çiçek, daha çiçek gibi. Papatya, gül, şakayık, şefkatli… Analarımız, kutsalımız kadınlardır. Ceylan gibi, bir ceylan. Hayvan ama nasıl da bir hayvan. Sevimli olduğu için bu örneği verdim.” 

İkinci sezonun üçüncü bölümü… Sezonun bence en iyi bölümlerinden biri. Vedat ve Evren, zorlu bir göreve girişmek üzeredir. Sesli şifreyle açılması gereken bir kasa vardır. Şifrenin sahibiyse, “Terminatör 163” kod adlı bir kadındır. Vedat ve Evren, Bengi Hanım’ı havaalanına kadar götürecek ve 20 dakikalık bu sürede de Bengi Hanım’a şifreyi sesli olarak söyletmeye çalışacaktır. Bu görevi layıkıyla yerine getirebileceğine inanan Evren, arabayı kullanan ve Bengi’yi konuşturan kişi olmak ister ancak şoför kostümü alacak kadar göreve kendini kaptıran Vedat, görevi üstlenmek konusunda ısrarcı olur. Evren yine de işi şansa bırakmamak için bagajda saklanmayı önerir ve üçlü yola çıkar. Evren bagajda olmasına rağmen ekranda beliren mesajlarıyla ikilinin diyaloğu sürdürdüğünü görürüz. Şahane bir çıkış noktası olan, merak unsurunu çok doğru yerlerden veren, zekice kurgulanmış, enfes bir tek mekân işi.

Bu bölümün güzelliği bunlarla da sınırlı değil elbette. Ayak İşleri‘ni izlerken, “Kadınlar nerede?” diye sorabilirsiniz. Evet, dizide sabit kadın karakterler çıkmıyor karşımıza ancak gerek ufak yan karakterlerle olsun gerek Evren’in politik doğrucu yaklaşımında olsun, kadınların varlığını hissetmek mümkün. Dizinin bazı bölümlerinde ünlü konuk oyuncuların canlandırdığı güçlü kadınlarla karşılaştık. İlk sezonda karşımıza çıkan, Vedat’ın izleyicilere ve Evren’e “hemşire baldızım” diye tanıttığı ancak sonrasında beyin cerrahı olduğunu öğrendiğimiz, Defne Kayalar’ın canlandırdığı Ece bunlardan biriydi. İkinci sezon üçüncü bölümde de Nur Fettahoğlu’nun canlandırdığı “Terminatör” lakaplı Bengi karşımıza çıkıyor. Vedat, terminatör kelimesinin Bengi’nin çocuğunun en sevdiği filmden falan geldiğini düşünüyor. Evren ise Bengi’yi daha ciddiye alan bir yaklaşıma sahip. Nitekim sonunda Evren haklı çıkıyor, Bengi, Terminatör lakabının hakkını veriyor ve hatta Vedat ile Evren, bu görevden eli boş dönmek zorunda kalıyor. Ayak İşleri, kadınlara dair basmakalıp düşüncelere ve bunların ne kadar normalleştiğine işaret etmek bir yandan da bunlara karşı çıkmak, bu normları tersyüz etmek için karakterlerini başarıyla kullanıyor. Yukarıda da alıntıladığım uzun cümle, Vedat’ın kadınlara hitap etmek ya da kadınları tanımlamak için giriştiği absürt ötesi ve bir o kadar da gerçekçi ve tatmin edici bir monolog. Kadınların hiçbir şekilde ekranda görünmediği ya da saçma sapan yan rollerde içi boş figüranlar olarak karşımıza çıktığı onlarca “erkek dünyası” komedi işiyle kıyaslandığında Ayak İşleri, kadın temsili konusunda da bir adım öne çıkıyor. 

“Ben orada dört yıl hiçbir şey okumamışım…”

Sezonun şahane bölümlerinden bir diğeri de dördüncü bölümdü. Zaman algınızı yerle bir edecek, farklı alttürleri harmanlayan şahane bir bölüm. Vedat, babasının köfte lokantasında çalışmaktadır. Dört yıldır kendisine farklı bir hayat kurmuştur, ne var ki gerçekler bundan çok uzaktır. Aslında Vedat ve Evren henüz o sabah birlikte Evren’in terapistine gitmiş, hipnoz tedavisine inanmamakta inat eden Vedat, kendisini bir hipnoz seansının derinliklerinde bulmuştur. Saatlerdir uyandırılamayan Vedat’ı geri getirme işi Evren’e düşer. Evren, Vedat’ı bu duruma inandırmak için mönüyü okumaya ikna eder, ne var ki Vedat hiçbir yazıyı okuyamaz ve Evren’e inanır. Yine de kendi yarattığı dünyada mutlu olan Vedat iyiden iyiye bir öforinin içindeyken Evren’in ani tokadıyla gerçek dünyaya döner. Fakat kendine gelmesi zaman alacaktır. Vedat’ın klasik isyan monoloğunu icra ederken dört sene boyunca hiçbir şey okumadığı için hayal evreninde olduğunu anlamadığını fark etmesi, Ayak İşleri‘nin ne denli harika detaylarla doldurulduğunu gösteriyor bize. Bir yandan da Vedat’ı çok daha yakından tanıyoruz bu bölümle birlikte. 

İkinci sezonda karakterleri daha iyi, daha yakından tanıdığımız, hassasiyetlerini ya da en derin arzularını keşfedebildiğimiz bölümler de izledik. “Antonio Banderas Patlama Sahnesi” kod adlı beşinci bölüm de bunlardan biri. Vedat ve Evren, Sermet Bey’in işleri için bir kahvehane dolusu adama posta koymaya gider. Hiç kimsenin gitmek istemediği bir köyün manyaklarla dolu kahvesine gittikleri için sinirleri bozuk olan Evren’in aksine Vedat yine her zamanki gibi hevesli, istekli, görev odaklı ve coşkuludur. Coşkusunu Antonio Banderas’ın patlama sahnesi videolarını izleyerek pekiştiren Vedat, tabii ki Banderas’a özenir ve kahveyi patlatmaya karar verir. Asıl olay, patlamanın umduğu gibi olmamasıyla başlar. Evren’e, “Dönüp bir daha patlatalım mı?” demesiyle olaylar gelişir ve harika bir patlama sahnesi sunulur izleyiciye. İkinci sezon, yönetmenlik ve farklı çekim teknikleri açısından da son derece tatmin edici bir sezondu. 

“Evet, Evren Bey’in kırmızı noktasına geldik.”

“Çizgi, Vedat abi.”

İkinci sezonun bahsetmeye değer bölümlerinden biri de altıncı bölümdü. Evren ve Vedat, güzel bir akşam yemeği için bir kebap restoranına giderler. Sarkıtma kebabı gibi alengirli yemekler sipariş eden Vedat “rahat rahat doğanın bütün güzelliklerini yerken” içeri giren bir grup erkeğin yan masaya yerleşmesiyle olaylar gelişir. Ağızlarından politik olarak doğru hiçbir kelime çıkmayan bu grubun hal ve hareketleri de Evren’i iyice gerer. Olaylar iyice kızıştığında Vedat sakindir, kebap ve közlenmiş domateslerini yemeye devam eder. Evren’i kastederek, “Bu, ders vere vere dövecek sizi, gidin buradan ya,” demesine rağmen gitmeyen grup nihayetinde hak ettiğini alır. Vedat’ın keskin bir nişancı, Evren’in de harika bir dövüşçü olduğunu biliyoruz. Evren, hünerlerini tabii ki burada da sergiler ve hatta ilk defa küfreder. Evren’in ağzından çıkan “cinsiyetçi olmayan küfür”, bölümün en iyi detaylarından biriydi.

İkinci sezonun güzel taraflarından biri de Vedat ve Evren ilişkisiinin günden güne nasıl derinleştiğini görmemizdi. Vedat’ın arada büyük başarıyla Evren’in minik taklitlerini yapması, Evren’in Vedat’ın telefonunda “Evrenimm” olarak kayıtlı olması bu gerçeği gösteren minik ve tatlı detaylardan. Ama tabii gerçeklikten uzak bir dizi değil Ayak İşleri. Gerçeği henüz öğrenemediğimiz ve büyük bir merak konusu olarak orada duran Burak Özçivit mevzusundan sonra Vedat ve Evren ilişkisinde birtakım çatlaklar baş gösterir.

“Düşün, düşün Vedat. Beyninin %100’ünü kullansaydın ne olurdu?” 

Evren, olaylardan biraz uzaklaşmak istemektedir ve tam olarak istediği gibi olmasa da fidye için kaçırıldığında uzaklaşmış olur. Evren’in kaçırılmasının ardından kurtarma operasyonuna girişen Vedat büyük bir plan hazırlamaya başlar. Vücuduna saklayacağı silahlardan rüzgârın yönüne kadar her detaya odaklanarak bir plan hazırlar. Nihayetinde Evren’le buluşmayı başarır ancak ikili kendilerini gemiye yüklenmek üzere olan bir konteynırın içinde bulur. Buradan nasıl çıktıklarını görebilmek için Vedat’ın kendisini ortamdan “somutlamasını” bekleyeceğiz. 

Karakterlerin gücünün farkında olan ancak salt buna yaslanma tehlikesinden kaçınan ve bunu da özgün bir olay örgüsü ve yerinde yazılmış diyaloglarla başaran Ayak İşleri izlemeye değer yapımlardan biri olarak karşımızda. Yeni sezonlarını merakla bekliyoruz. 

Fulya Turhan

2011’de Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. 2014 yılında, lisans tezi olan çalışması “Sherlock Holmes & Peder Brown, Rasyonalite ve İnancın Çatışması” ismiyle yayımlandı. Özellikle polisiye edebiyat alanındaki çalışmalarına ağırlık veren Fulya Turhan, Episode ve 221B editörlerindendir. Türkiye’de sayılı Sherlock Holmes uzmanlarından biridir.

Related post