İnceleme: “The Platform” | Ela Kutlu
Sistem ve kapitalizm eleştirisi yapan metaforlarla dolu fakat attığı düğümleri tam anlamıyla çözmeyi başaramamış ilginç bir film The Platform.
Başta kahramanımızın işlediği bir suç yüzünden ceza çekmek için sıradışı bir cezaevinde olduğunu düşünüyoruz ancak çok geçmeden Goreng’in bir tür diploma için kendi isteği ile o “delik”te bulunduğunu öğreniyoruz. Bu diplomadan kendisi iki tane alacakken yaşlı kat arkadaşı daha uzun süre orada vakit geçirip sadece bir tane alacaktır. Dünya gezegeninin bir tür sınav yeri olduğu vurgusu ile sabır ve dirayet erdemini gösterenlerin kutlu hedefe ulaşacaklarına dair bir mesaj içeriyor gibi.
En tepeden en dibe acımasız bir hiyerarşinin söz konusu olduğu bu sınav yeri herhangi bir erdemli davranış sergilemek için peygamberlik vasıflarına sahip olunması gerekliliğini de beraberinde getiriyor. Goreng içeri girerken seçtiği kitap, tepkileri ve ölümü göze alarak büyük bir amaç uğruna en dibe inme cesaretini göstermesiyle peygamberlik unvanını hak edecek davranışlar sergiliyor. Zira yanına kattığı güçlü ve inançlı siyahi arkadaşı da onun ilk havarisi, ilk inananı oluyor. Kendi canı uğruna mesajı ulaştırma çabası, uğrunda ölünecek bir inanca sahip olmanın kıymetinin altını çiziyor.
Herkesin bir nesne seçme hakkın olduğu deliğe kahramanımız Don Kişot kitabı ile geliyor. İspanyol hatta dünya edebiyatının en önemli eserlerinden biriyle. Don Kişot ezilenlerin yanındadır hep, bir devrim hikâyesidir ancak her defasında yenilir. Goreng’in yenildiğini söylemek pek mümkün değil, kazandığını da.
Değişim spontane olmayacaktır. Yukarıdan ya da tanrı katından düşmüş köpekli kadın ya da cennetten kovulan melek spontane bir değişim peşindeyken Goreng sert bir yaptırımla meydana gelebilecek küçük bir değişim örneği sergiler. Köpekli kadın ikna olur. Biz de ikna okuruz. Yukarıdan düşen kadının sonu, onun kandırılmış olabileceği gerçeğiyle karşı karşıya getirir bizi. Belki de şeytanla ilgili bilmediğimiz çok fazla şey vardır.
En tepede, mutfakta çalışanlardan birinin yemeğin içine bir parça kıl düşürdüğü için sert bir şekilde cezalandırıldığını görüyoruz. Deliğe gönderilen şatafatlı sofranın kusursuz bir şekilde hazırlanması yukarıdakiler-aşağıdakiler arasındaki farkı sert bir ironiyle ortaya koyuyor. En tepede bir kıl için azarlanan çalışan yanında, aşağıya indikçe içine pislenen, üstünde tepinilen bir sofra sözkonusu.
Açlıkla Sınanmak
Kusursuz tanrı, aç insanlar. Açlıktan birbirini yiyen insanlar. Bitmeyen bir hazırlık ve bitmeyen bir açlık. İşin ilginç ve acı tarafı; herkes hem alt hem üst katları yaşama deneyiminden geçiyor. Ancak hiçbir koşulda üstteki alttakinin halini hatırlamıyor. Tabiri caizse tok açın halinden anlamıyor. Herkes bir önceki acı deneyiminin hırsını almak peşinde. Ya da hırsını alacağı zamanı beklemekte. Empati yoksunluğu, geçmişinden ders çıkarmak yerine geleceğe intikam biriktirmek… Açlıkla sınanan bir toplumda değişimin kendiliğinden olmasının imkânsızlığının altı çiziliyor her defasında.
Bir sofra olarak tasarlanan platform aynı zamanda bir ulaşım aracı olarak da düşünülmüş. Çekik gözlü kadın, kızı Miharu’ya ulaşmak için platformu kullanıyor. Kadının herhangi bir katta durmadan platform üzerinde yolculuk etmesi ve hayatta kalmak için gerekli durumlarda savaşması göçmenleri temsil ettiğini düşündürüyor.
Uzakdoğulu bir kadın üzerinden başlatılan mücadele, en eski ve kadim inanışların sembolü gibi. Zira çekik gözlü kadından feyz alan Goreng ve siyahi arkadaşı mesajı ulaştırmak ve bu amaç için savaşmak uğruna platformla tüm katları geziyorlar. İnişlerinin sonsuza dek sürecekmiş gibi hissettirmesi bizden uzaktaki acılara ne derece yabancı olduğumuz ve acıyla dolu bir dünyanın içinde yaşadığımızı yüzümüze vuruyor.
Filmin en sıkıntı veren süreci demek çok yanlış olmaz diye düşünüyorum. İnsanın kendi yolculuğunun amacına dair düşündüren bir metafor, platform bu anlamda. Ruhsal doyum, bedensel doyum, zihinsel doyum… Bulunduğumuz kata göre belirleniyor aslında, tam olarak bizim irademizde değil.
Hıristiyanlık inancında 333 cisimlenmiş Kelam’ın insan olarak doğumundan göğe çıkışına kadarki yaşamı temsil ediyor. Goreng, 333 katı indikten sonra çocukla karşılaşıyor, mesajı yani çocuğu göğe gönderiyor. Kendi ölümüyle çocuğun yeniden doğuşu aynı yerde gerçekleşiyor, 333. katta. Bir nevi dünya cehenneminin dibinde.
İnsanların yarattığı din, yaşanılan dünya model alınarak şekillendirdiği için filmin atmosferi hem dünya öteki dünya olarak yorumlanabiliyor. İki dünyanın kesiştiği kat. Goreng ilk ölümünü yaşayarak küçük kızın göğe yükselmesini sağlıyor, bu da Mesih’in beklenen geri dönüşü şeklinde yorumlanabilir. Zira en alt katta olmasına rağmen küçük kızın son derece iyi ve sağlıklı görünmesi bir tür mucizenin sonucu ve bu mucize mesaj olarak ulaşacak en yukarıya. Yukarıdaki yöneticiler için bir mesaj, mesaja şahit olan kat sakinleri içinse mucize.
Tanrı, sistem, düzen, otorite belli kurallar koyarak bir gidişat başlatıyor. Yaşamsal ihtiyacın dengesizce dağıldığı bu gidişat, adil olmayan bir hayat sonucunu beraberinde getiriyor. Aşağıda kalan itiliyor, eziliyor; çaresizlik onu zalim bir insan haline getiriyor. Hiçbir koşulda anlaşılmıyor. Suyun derinine ışık ulaşmıyor.
Derinlik; bilinmezlik yüzünden, karanlık yüzünden korkutuyor. Bir şekilde ışığa, yüzeye ulaşanlar da karanlıktan geldiklerini unutmak, unutturmak istercesine otoritenin, ezenin bir parçası oluyor. Açlık ve korku, umudu öldürüyor. Bir mucize bekliyoruz en sonunda. Gelip bizi kurtaracak bir kahraman.
Platform yükseliyor, mesaj ulaşacak mı acaba?