‘The Penguin’: Gotham İçinde Açılan Farklı Kapılar ve ‘The Sopranos’a Göz Kırpan Bir Mafya Hikâyesi
İşe Yarar Bir Şey: Bir Yolculuk Hiç Bu Kadar Zor ve Duygularla Dolu Olmamıştı
Yazı: Deniz Ali Tatar
Şiir, hayattaki yolculuğun ta kendisidir aslında. Bu yolculuğun her durağında, farklı bir renk görürüz. Kimi zaman da hayat bizi savurur her bir renk durağına… Ama her bir durakta o rengi görmek, en önemli olandır. Hayat kimi zaman mucizelere, kimi zaman da sürprizlere gebedir işte.
“11’e 10 Kala” ve “Gözetleme Kulesi” filmlerinden tanıdığımız başarılı yönetmen Pelin Esmer’in uzun zamandır üzerinde çalıştığı üçüncü uzun metrajlı filmi İşe Yarar Bir Şey, festival macerasına başlamasının ardından vizyona da merhaba dedi. Esmer’in, senaryosunu yazar Barış Bıçakçı ile kaleme aldığı filmde; 7 yıl sonra oyunculuğa dönen Başak Köklükaya, son olarak “Toz” filmindeki performansıyla övgü alan Öykü Karayel ve Yiğit Özşener başrollerini paylaşıyor.
Film; bir şair olan Leyla’nın, uzun zaman sonra üniversite yemeği için İzmir’e tren yolculuğu sırasında, hemşirelik öğrencisi Canan’ı fark etmesiyle gelişen olayları konu alıyor. Kendi hikâyesini unutup, Canan’ın zorlu hikâyesine kendini kaptırıp ona eşlik eden Leyla ve Canan’ı ne beklemektedir? Hikâyenin sonunda bir iyilik meleği mi yoksa bir katil mi olacaklardır?
Pelin Esmer üçüncü uzun metrajlı filminde, bizi şiirlerle dolu büyük bir girdabın içine sokmaktan kaçınarak doğru bir harekette bulunmuş. Filmde, masalsı bir şiir destanında birer ‘şair Leyla’ oluyoruz. Bunu kendi içimizde umutlu bir şekilde yaşıyoruz. Filmin tatlı anlatımın içinde, güzel noktalara varıyorsunuz ve bu apayrı bir keyif veriyor. Pelin Esmer ve Barış Bıçakçı, özenle hazırladıkları şiirler ve hikâye ile içimizi titreten duygular harmanına koyuyor bizleri.
Yiğit Özşener’in canlandırdığı Yavuz karakteri, filmin ortasında karşımıza çıksa da film boyunca aslında Yavuz’un serpiştirilmiş hikâyesi bizlere anlatılıyor. Ve film aslında bize yarından sonra karşılaşacaklarımızla ilgili bilgiler veriyor.
Filmin güzel kurulmuş olan olay kurgusu başarılı bir şekilde yol alıyor. Leyla’nın yalnız başına insanları gözlemlerken karşısına bir anda Canan’ın çıkması ve onunla yol arkadaşlığı kurup kızı gibi benimsemesi, çok başarılı işlenmiş. Canan, trende tanıştığı Leyla’nın kendisi ile başka bir yolculuğa (bu defa zorlu) çıkacağını tahmin edemezdi belki de. O hikâyeden apayrı bir hikâye çıkacağını, sizler de tahmin edemeyecek hale geleceksiniz.
Türk sinemasında uzun zamandır ‘İçinden tren geçen film’ olgusuna rastlamıyorduk. Yakın zaman sinemasından Adem’in Trenleri ve Uzun Hikâye gibi filmlerde bu yer almış olsa da ‘İşe Yarar Bir Şey’ de, özlenilen o tren yolculuklarına detaylı bir giriş söz konusu. Trene binme fikri, trende tanışmalar ve yemekli vagonda içkili sohbetler gibi durumlar nostalji ve filmin hikayesinden sapmayan doğrultuda gidiyor.
Görüntü konusunda Gökhan Tiryaki’yi tebrik etmek gerek. Özellikle tren sahnelerinde yakaladığı muhteşem sinematografi can alıcı şekilde filmde yer alıyor. Olayların bir bölümünün geçtiği trende, aslında küçük olan trenin içerisinde sıkışıp kalmama duygusu o kadar rahatlatıcı ki sanki tren geniş, biz de o trendeyiz gibi hissediyoruz. Yansımalar üzerine çalışan Esmer ve Tiryaki, bu durumu özellikle Leyla karakterinin trendeki tek sahnelerinde başarılı bir şekilde ortaya konuyor. Filme seçilen tema müzikleri de filmin gerilimli, zorlu ama bir kadar da duygularla dolu temasına çok uygun seçilmiş.
Şimdi, filmin içerisinde yer alan yemek sahnesi sekansına gelecek olursak… Kamera üçer gruplar halinde, birbirleri hakkında konuşan insanları geçiyor. Ve bu sahne fazlaca uzun bir şekilde filmde yer alıyor. Biz Leyla’nın hikayesini dinlerken, bir anda bambaşka insanlar dahil oluyor ve genel hikâyemizden kopuyoruz. Bu sahne, bence filmin içinde apayrı bir film havasında duruyor. Yemek masasındaki muhabbetleri dinlediğinizde, eminim o yemekte kendinizi hissedeceksiniz ve ‘evet, aslında ben de yemek masalında yanımdakiyle böyleyim’ diyeceksiniz. Ama bu sahnenin filmle bağı kopuk bir şekilde filmin içinde duruyor ve ben filmi izlerken, koptuğumu hissettim. Ta ki, kamera Leyla’ya gelene kadar…
Leyla karakterinin duyguları, Barış Bıçakçı’nın kaleminden o kadar güçlü çıkıyor ki, çok özenle hazırlanmış bir karakter. Bunda Başak Köklükaya’nın da büyük bir etkisi var tabi ki. Her oyuncu, bu tarz bir karakteri bu kadar duygulu oynayamaz diye düşünüyorum. Başak Köklükaya, adeta Leyla olmuş ve onu yaşarcasına oynamış karakterini. Keza Öykü Karayel de çekingen, hayallerini içinde yaşayan ama desteği de geri çevirmeyen Canan rolünde son derece başarılı. Daha önce filmi “Toz” da da başarılı bir performans sergilemişti. Yiğit Özşener ise, ölümü bekleyen ve son günlerinde hayranlık duyduğu kişiyle karşılaşan ve dramı, mutluluğu aynı anda yaşayabilen Yavuz rolünde güzel bir oyun sergiliyor. Yemekli vagonda karşımıza çıkan Ayşenil Şamlıoğlu ve Berfu Öngören’i de görmek çok güzel. Onlar da performanslarını layıkıyla gerçekleştiriyorlar.
Bazı filmlerin gönül gözüyle yapıldığını hissedebilirsiniz. “İşe Yarar Bir Şey” de öyle bir film. Bu filmlere rastladığınızda, sinemadaki duygu atmosferi, çok daha farklı bir tada bürünüyor ve içinizde mutluluk saçılıyor. Bu tarz filmlere sarılın, kendinizi kaptırın ve film bitiminde içinizdeki sese kulak verin derim…