Oyuncu ve yönetmen Selin Uzal ile buluştuk; oyunculuk serüvenini, yönetmenliğe adım attığı kısa filmi Azrael’i ve filmin yaratım sürecini konuştuk.
Akın Akınözü ve Selin Uzal’ın başrollerini paylaştığı Azrael, Los Angeles City of Angels Women’s Film Festivali’nde “En İyi Yabancı Film” ödülünü kazandı ve Berlin Independent Film Festivali’nde Avrupa prömiyerini gerçekleştirdi. Writer’s Journey Film Festivali‘nde Türkiye prömiyerini yapan Azrael, son olarak Clermont-Ferrand Uluslararası Kısa Film Festivali’nin Market bölümünde izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor.
Oyunculukla başlayan ve yönetmenlikle devam eden yolculuğunuzu sizden dinlemek isterim. Nasıl gelişti bu süreç?
Selin Uzal: Oyunculuğa çocukluğumda başladım. İlk sahneme 7 yaşımdayken çıktığımı hatırlıyorum. Küçük Prens oyunuydu, gözlerim kapalı başlayıp, (role istinaden) ağlamam bitince gözlerimi açıp karşıya baktığımda izleyiciler teker teker kaybolmaya başladılar. O andan itibaren koskoca salonda tek başıma kaldığımı hissettim. Sahneye çıkanlar bilir, eşi benzeri olmayan bir duyguydu. O gün oyunculuğa aşık olup, gelecekteki işime karar verdim. Senaryo yazarlığı süreci. ise üniversitede burs kazanmamla başladı. Araştırma bazlı senaryo bursu kazanıp, üniversite eğitimimi bir yıl uzattım ve orta okuldan beri tasarladığım bir filmin ilk senaryosunu yazdım. O yıl içersinde başka film derslerine de katılırken ödev sunumu olarak hazırladığım bir kısa film fikri ise daha ilk yönetmenlik deneyimim oldu. Üniversiteden mezun olduğumda Türkiye’ye dönüp İstanbul’a taşındım -Amerika’da olduğum için- ve elimdeki senaryoyu nasıl çekeceğimi hala bilmediğimi fark ettim. Bu sebeple, ve sektörde iş bulmak amacıyla yönetmen asistanı olarak işe başladım. Yaklaşık iki yıl kadar yönetmen asistanlığı yaptıktan sonra, daha önce bahsettiğim kısa filmi, yani Azrael’i çektim. Herhalde gereğinden fazla idealist olmalıyım ki, filmi hiç bitirmedim. Hatalarına katlanamıyordum, istediğim sonucu alamıyordum, post-prodüksiyonu istediğim gibi ilerlemiyor ve film hak ettiği görüntüye sahip olamıyordu. Ta ki bugüne kadar; o yüzden film henüz yeni bitti.
Kiralık Aşk ve Yasak Elma gibi reytingi yüksek, hatırda kalır işlerde yer aldınız. Oyunculuğa devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Selin Uzal: Tabii ki, oyunculuk ilk göz ağrım. İlk aşkım. Kendimi oyuncu olarak tanıdım. Bazen, zor günlerinde bırakmayı düşündüğüm oldu ama hiçbir zaman gerçekten bırakmam mümkün olmadı. Artık güzelliklerinin yanında zorluklarını da çok iyi tanıyorum, o sebeple asla bırakacağımı düşünmüyorum. Şu an yeni bir işin setindeyim ve bu satırları çok uzak, çok egzotik bir yerden yazıyorum. Yakında ekranlarda tekrar görüşmek üzere.
Azrael filminin senaryosu, yönetmenliği ve yapımcılığı tamamen size ait. Film nasıl ortaya çıktı? Yaratım sürecinde neler yaşadınız?
Selin Uzal: Film aslında küçükken anneannemin bana anlattığı bir masalsı hikâyeden ortaya çıktı. “Adamın birisi bir gün Azrail’le karşılaşmış. Korkusundan, kaçmaya başlamış. Az gitmiş, uz gitmiş, bir yerden diğerine gitmiş, ancak her gittiği yerde Azrail’le karşılaşmaya devam ediyormuş. Ta dünyanın öbür ucuna kadar kaçmaya karar vermiş. Dünyanın öbür ucunda ise Azrail onu bekliyormuş. Adamı gören Azrail şaşkınlığını belirtmeden edememiş. ‘Diğer yerlerde ne işin vardı? Tam şimdi burada olman gerekiyordu, geç kalacaksın diye korktum’.” Gerçi daha geçen gün anneanneme filmden bahsettiğimde, “ben hikayeyi böyle anlatmamıştım ki” dedi bana ama, ben böyle hatırlıyorum. Üniversitede film prodüksiyon dersinde ödev olarak bu hikâyeyi film sinopsis olarak yazdım. Daha sonra senaryosunu yazıp Los Angeles’ta bir kısa film senaryo yarışmasında ödül kazandım. 2 yıl asistanlık yaptıktan sonra da ilk filmim olarak çekmeye karar verdim.

Tim Burton imzalı Beterböcek filmini küçük yaşta izlediğinizi ve çok etkilendiğinizi söylemiştiniz. Azrael’in de bu türden izler taşıdığını görüyoruz. Dünya sinemasında gotik ve büyülü gerçeklik temaları yeniden yükselişe geçmeye başlamışken bunu yavaş yavaş Türk yapımlarında da görmeye başladık. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Selin Uzal: Öncelikle Beterböcek 2 bensiz çekildiği için çok üzgünüm. Bizim işimizdeki herkesin etkisi altında kaldığı filmleri vardır, benimkiler de Beterböcek ve Gladyatör. Fantastik işlerin tekrardan rağbet görmesi benim için çok iyi bir şey çünkü Azrael’in bundan sonraki hayatı uzun metraja doğru evrilmek yönünde. Şimdiden Fransa, Kanada ve Amerika’da farklı metraj proje marketlerine başvurusunu yaptım. Önümüzdeki 1-1,5 yıl bunun üstüne çalışıyor olacağım. Film sektörü ve marketler fantastik film projelerine ne kadar açıksa, o kadar daha şansım artar.
Azrael, yurtdışında önemli film festivallerinde ödüller kazandı. İlerleyen dönemde filmi hangi festivallerde göreceğiz?
Selin Uzal: Evet, Dünya Prömiyerini Los Angeles’ta yapmak gibi harika bir şansa nail oldu. Filmi tekrardan revize etmem ve bitirmem için de harika bir enerji verdi bana. City of Angels Women’s Film Festivalinde “Best Foreign Picture” (En İyi Yabancı Film) ödülünü kazandı. Kendi filmimle katıldığım ilk film festivalinde kırmızı halıya katılmak, söyleşiye katılmak, üstüne bir de yarışıp ödül kazanmak hayatımdaki en önemli anlardan bir tanesiydi. Daha sonra Avrupa prömiyerini ve Türkiye prömiyerini yine sırasıyla Berlin Independent Film festivali ve Writer’s Journey Film Festivali’nde yaptı. Aylık ve sezonluk yarışmaları olan LA Independent Women’s Film Festivali’nde ve Roma Prisma Film Awards’da finale doğru gidiyor. Umarım bu iki festivalde ve özellikle fantastik filmler için yapılan Avrupa film festivallerinde de yarışacağız.
Filminiz ikinci kere Amerika’da ana yarışmaya seçildi. Sizden dinleyebilir miyiz bunu?
Selin Uzal: Tabii ki harika bir gelişme. Film tam olarak bir yıl sonra Amerika’ya geri dönmüş oldu. 26 Ekim’de Phobia Film Festivali’nde Ana Yarışmada gösterimi yapıldı. Ben Fransa’da MIPCOM’da olduğum için bu sefer gidemedim. Yetişebilseydim eğer gidecektim. City of Angel’s Women’s Film Festivali’ndeki ödül ve LA Independent Women Film Festivali sezon seçkisinden sonra, Phobia Film Festivali Amerika’daki üçüncü seçkisi oldu.
Filmde Akın Akınözü ile birlikte rol alıyorsunuz. Yollarınız nasıl kesişti?
Selin Uzal: Akın aslında benim liseden arkadaşım. Ankara’dan tanışıklığımız vardı; daha sonrasında da yıllar sonra İstanbul’da tekrar yollarımız kesiştiğinde birlikte proje konuşmaya başladık. O sırada Azrael’in hazırlığını yapıyordum. Başrolümüz olmasını istedim çünkü role çok uyuyordu. Ana karakterin de onun gibi hem Türkçe hem İngilizce konuşması gerekiyordu. Sorduğumda kabul etti, Ankara’dan geldi ve seve seve çektik.

Gelecekte birlikte çalışmak istediğiniz başka oyuncular var mı? Bu seçimlerinizde neler etkili oluyor?
Selin Uzal: Pek yok açıkçası. Karakter üstünden düşünürüm genellikle. Bir oyuncu olarak birlikte en çok oynamayı istediğim oyuncu Johnny Depp. Azrael filminden de belli olacağı gibi değişik, gerçek dışı, komedi ve farklılığı harmanlayan karakterlere bayılıyorum. Oynadığı rollerden ötürü Depp’in bende çok özel bir yeri var. Onunla sahne paylaşmak harikulade olurdu.

Hâlihazırda başka projeleriniz var mı, uzun metraj denemek istiyor musunuz?
Selin Uzal: Uzun zamandır yazdığım başka projeler var bunlardan bir tanesi uzun metraj, diğeri de dizi. Uzun metraj olan çok ağır bir proje, yani hem dönem, hem savaş filmi. O sebeple ben yönetmeyi düşünmüyorum ama projeyi hayata geçiren kişilerden birisi olmayı istiyorum, yani yapımcılarından birisi olacağım. Zaten proje geliştirme aşamasında da üstüne kendim çalışmaktayım. Dizi projesi yine benim kalemimden çıktığı için ve proje tipi, yükü ve tonu olarak benim ‘kalemim’ olduğu için onu yönetme şansım yüksek. Önemli olan projenin hakkını bulması, o yüzden proje ne gerektirirse o yönde karar vereceğim.
Filmle ilgili aldığınız geri dönüşleri ve sizin değerlendirmenizi de merak ediyorum. Şimdi çekseydim farklı yapardım dediğiniz bir şey var mı?
Of, bu çok zor bir soru. İnsanın en büyük eleştirmeni kendisidir demişler, galiba, başkaları mı demiş yoksa ben kendim mi dedim emin değilim, ama tam olarak öyle olduğum kesin. Özellikle kendi işlerimde, kendi yarattığım her şeye karşı; senaryo olsun, resim olsun, film olsun, çok sert bir eleştirmenim. O yüzden cevaplaması zor bir soru. Şu noktada filmden çok memnunum çünkü gerçekten olabileceğinin en iyisi oldu, ama bu noktaya gelmek çok uzun zaman aldı ve bunun ana sebebi de benim idealizmimdi. Olabileceğinin en iyisi olmadan, yazılan senaryoya ve verilen emeklere hakkını tam olarak veremeden filmi bitirmedim. Uzun zaman almış olsa da şu anda çıkan işten çok memnunum. Bir daha yapsam galiba yine her şeyi aynı yapardım. Post prodüksiyonla ilgili eksiklerim vardı ama onları da bu süreçte öğrenmiş oldum. Farklı yapardım diye düşündüğüm şey filmle alakalı olmaktan çok kendi asistanlığımla ilgili. Daha çok post prodüksiyon asistanlığı yapardım. Çünkü gerçekten sahada aktif olarak çalıştığım alanlar su gibi aktı gitti, eksik olan kısımda ise çok fazla yanlışlar, zorluklar ve tökezlemeler yaşandı. Kısacası, kurgu tarafında daha çok asistanlık yapardım veya çalıştığım işlerin kurgusuna girmekte diretirdim. Artık bir sonraki projelerime daha güvenle bakıyorum ve bu iş başka nasıl olurdu diye düşünmektense bir sonraki nasıl olsun diye düşünüyorum. Azrael kapsamında benim sürecim bitti, filmde kendi doygunluğuna ve hakkına ulaştı. Sonunda! Şimdi baştan başlama zamanı.