‘Air’ Filmi: Michael Jordan’ın Nike Tercihi ve Spor Endüstrisinde Devrim Yaratan Air Jordan’ın Doğuşu

 ‘Air’ Filmi: Michael Jordan’ın Nike Tercihi ve Spor Endüstrisinde Devrim Yaratan Air Jordan’ın Doğuşu

Amazon, geçtiğimiz yıl James Bond, Rocky, RoboCop, Fargo, The Silence of the Lambs gibi ikonik yapımların ve serilerin arkasındaki medya şirketi Metro-Goldwyn-Mayer’ı (MGM) 8.5 milyar dolar karşılığında satın aldı. Amazon’un Whole Foods’tan sonraki en büyük ikinci satın alımı olan MGM, Amazon Studios’u büyütmek, Prime Video‘nun kataloğunu geliştirmek ve rekabetçilik adına oldukça önemli bir hamleydi.

Açıkçası TV ve sinema sektöründe dengeleri değiştiren bu birleşme sonrasında gelen Air filmi de bu ortaklığın iddialı yapımlarından birisi konumunda. Spor tarihinin en alfa karakterlerinden biri olan Michael Jordan’ın Nike ile iş birliği yapmaya ikna olma sürecini anlatan filme ilham veren yapım ise The Last Dance. Doğrusu Air‘in yazarı Alex Convery, ESPN ve Netflix ortak yapımı The Last Dance mini serisini izledikten sonra senaryoyu yazmaya karar vermiş.

Air

O yüzden Air filmine ve spor endüstrinde devrim yaratan karara gelmeden önce The Last Dance‘e değinmekte yarar var. Yönetmenliğini Jason Hehir’ın yaptığı The Last Dance, Michael Jordan kültünü ve 90’larda NBA’de hanedanlık kuran Chicago Bulls geleneğini en ince detaylarıyla anlatıyordu. Esasen 97-98 sezonuna yani ikinci “three-peat”in son sezonuna odaklanan yapım, sunduğu arşiv görüntüleriyle, zaman aksları ve kurgusuyla da modern belgeselciliğin harika bir yansımasıydı.

Michael Jordan’ın ölümcül kazanma arzusu, çılgınlık derecesindeki rekabet tutkusu ve o dönem takım içinde yaşanan krizler olduğu gibi aktarılıyordu. Özellikle Bulls hanedanlığının mimarı Jerry Krause ile oyuncular arasındaki gerilim ve Scottie Pippen’ın yıllarca hakkının yenmesi seride açıkça ifade ediliyordu. Bunların yanı sıra seri gittiği her yerde “popstar” gibi karşılanan Michael Jordan’ın karakterini, oyuna ve hayata bakışını da direkt şekilde resmediyordu.

Tabii bu belgeselin yapım amaçlarından birisi de Michal Jordan’ın mirasını yeni nesillere aktarma isteğiydi. Çünkü son yıllarda NBA’de yapılan GOAT (Greatest of All Time) tartışmalarında Lebron “King” James öne çıkmış durumda. Elbette majesteleri Michael Jordan’ın böylesi bir tartışmada geri düşme isteği yok. Bu nedenle de mitini hatırlatan ve yücelten yapımlara onay veriyor.

Convery’nin yazdığı senaryo 2022’de Amazon Studios tarafından Ben Affleck ve Matt Damon ortaklığı ile satın alınmıştı. Böylece Michael Jordan’a da bir kez daha büyüklüğünü gösterecek fırsat doğmuştu. Filme geçmeden önce ise dönemden biraz bahsedeyim.

Air

80’lerdeki Boston Celtics – Los Angeles Lakers Rekabeti ve Efsanevi 1984 Draft’ı

Air filmi 1984 yılında geçiyor. Doğrusu NBA o zamanlar yarı profesyonel bir organizasyon. Hem pazar ekonomisi hem izlenme oranları hem de küresel ölçekteki büyüklüğü günümüzdekinden çok uzakta. NBA’de o dönemki rekabeti belirleyen iki takım var; Larry Bird, Kevin McHale, Robert Parishli Boston Celtics ve Magic Johnson, James Worthy ve Kareem Abdul-Jabbarlı “showtime” Los Angeles Lakers’ı.

Bu iki köklü kulüp 80’ler boyunca sürekli karşı karşıya geliyorlar ve on yıllık süreç boyunca da sekiz NBA şampiyonluğunu aralarında paylaşıyorlar. Hatta yeri gelmişken bir öneri de bulunayım, 2022’de yayınlanan Winning Time: The Rise of the Lakers Dynasty serisi Magic Johnson’ın Lakers’a gelişini ve o dönemki Lakers hanedanlığını ayrıntılarıyla anlatıyor.

Ancak  1984 hem NBA hem de spor tarihi açısından çok özel bir yıl. 1984’te yapılan NBA draftları tarihin en iyi draftlarından biri olarak kabul edilir ve NBA’in geleceğini değiştirecek oyuncular lige adım atar. Bu oyuncuların başında da Hakeem Olajuwon, Michael Jordan, Charles Barkley, John Stockton gelir.

Michael Jordan bu draftta üçüncü sıradan Chicago Bulls tarafından seçilir. Portland Trail Blazers ise Michael Jordan’ı seçmek yerine ikinci sıradan Sam Bowie’yi seçer. Bu seçim spor tarihin en yanlış seçimlerinden biri olur, Chicago Bulls’un 90’larda kuracağı hanedanlığın önü de böylece açılır.

Bu draftla birlikte Bulls “superstar” ını bulur, gerisi tarih olur. Ancak Jerry Krause’nin Michael Jordan’dan sonra Scottie Pippen’ı da Bulls’a getirmesinin ve Jordan’a uygun bir yapı kurmasının da bu tarihi hanedanlıktaki önemi büyüktür. Michael Jordan ise lige adım atar atmaz odak noktası haline gelir, çaylak sezonunda bile göz kamaştıran bir performans sergiler.

Michael Jordan’ın Nike ile yaptığı iş birliği ve markalaşma kararı da spor endüstrisinde bir devrim etkisi yaratır. Adidas’ı seçecekken son anda Nike’a imza atar, Peter Moore’un tasarladığı “Air Jordan” ayakkabısı da popüler kültürün ikonik simgelerinden biri haline gelir.

Air

Kahraman Yaratmayı Seven Amerikan Spor Hikayeciliği ve Drama Şablonu

“Jumpman” logosu ve Jordan markasına ait seriler yıllardır Nike’nin satışlarının büyük bir kısmını yansıtıyor. Fakat bu markanın oluşumunda ve perde arkasında yaşanan dikkat çekici farklı hikayeler bulunuyor.

Aslına bakılırsa Michael Jordan’ın Nike ile anlaşmasını kimse beklemiyordu. Nike o zamanlar basketbol pazarında oldukça geri olan bir markaydı ve basketbol departmanı da kapatılmanın eşiğindeydi. Converse %54 ile pazarı domine ediyordu, arkasından da Adidas geliyordu. Michael Jordan’ın da Adidas tutkunu olduğu biliniyordu. O yüzden Adidas ile anlaşmaya da çok yakındı. Ne var ki o dönem Nike’de çalışan “yetenek avcısı” Sonny Vaccaro Michael Jordan’ı ve ailesini ikna etmeyi başararak bir devrim gerçekleştirdi.

İşte; Air filmi bütün bu süreci detaylarıyla ve doğru bir drama şablonu kurarak anlatıyor. Yakın arkadaş olan Ben Affleck ve Matt Damon’ı tekrar bir araya getiren yapım, kahraman yaratmayı seven Amerikan spor hikayeciğinin de iyi bir örneği olarak karşımızda duruyor. Açıkçası film hem kurduğu kahramanlık anlatısıyla hem de dönemin ruhunu yansıtma becerisiyle parlıyor.

Tabii bu noktada belirtmekte yarar var, Michael Jordan film çekilmeden önce Ben Affleck ile bir araya gelmiş ve senaryoda bazı değişiklikler istemiş. Bunların başında da George Raveling’in filme dahil edilmesi bulunuyor. Raveling, Michael Jordan için hayli önemli bir karakter. 1984’te ABD’nin Olimpiyat takımının yardımcı coach’u olan Raveling, Michael Jordan’a Nike ile anlaşmasını öneren ilk kişilerden. O yüzden filmde Matt Damon’ın canlandırdığı Sonny Vaccaro ile hayli  önemli bir sahnesi bulunuyor.

Bunun dışında Michael Jordan, babası James R. Jordan, Sr. ve annesi Deloris Jordan’ın da filmde daha uzun süreler gözükmesini istemiş. Hatta annesini de Viola Davis’in canlandırması gerektiğini belirtmiş. Zaten Michael Jordan’ın hayatında babası ve annesinin çok özel bir yeri bulunuyor. Kılavuzu olarak bahsettiği babasını 1993’te silahlı bir saldırıda kaybeden Michael Jordan, bu talihsiz olay sonrasında depresyona girerek basketboldan uzaklaşmış ve beyzbola yönelmişti.

Daha sonra tekrar parkelere dönen Michael Jordan, 1996’da Babalar Günü’nde yaşadığı şampiyonluğu da babasına armağan etmişti. O nedenle babasını her fırsatta yüceltmek istiyor, keza annesini de. Esasen Nike ile anlaşmasını sağlayan kişilerin başında da annesi geliyor. Filmde de bu unsur çok güzel işleniyor ve Davis oyunculuğuyla ışıldıyor.

Air bütün bu ayrıntıları yoğuruyor, drama tonunu da iyi ayarlıyor. Ancak filmin drama şablonu yanı sıra görsel dili ve sinematografisi de hayli ilgili çekici. The Doors, Natural Born Killers, Casino, Kill Bill, Inglourious Basterds, Once Upon a Time in… Hollywood gibi filmlerin Oscar ödüllü görüntü yönetmeni Robert Richardson’ın görüntü yönetmenliğini yaptığı Air, 80’ler atmosferini ve dokusunu da damardan enjekte etmeyi başarıyor.

Elbette bunda filmin soundtrack’lerinin de etkisi var. Dire Straits, Chaka Khan, The Alan Parsons Project, The Clash, Run DMC, Cyndi Lauper ve Bruce Springsteen gibi isimlerin şarkılarından oluşan liste, filmdeki atmosferi tamamlıyor ve izleyecileri o döneme ışınlıyor.

Sonuç olarak Air filmi Michael Jordan’ın devrim yaratan tercihini ve Jordan markasının doğuşunu hakkını vererek anlatıyor. Prime Video’nun kataloğuna eklenen yapım, spor draması tutkunları ve basketbolseverler açısından da altın değeri taşıyor.

Orçun Onat Demiröz

Lisans öğrenimini 2010 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde tamamladı. Akabinde yüksek lisans için Viyana’ya gitti ve 4 yıl kadar Avusturya’da yaşadı. 2015 yılında Türkiye’ye döndü ve çeşitli kültür/sanat dergilerinde, eklerde, bloglarda yazarlık yaptı. Aynı zamanda birçok ajansta da metin ve içerik yazarı olarak çalıştı. Hayatına yazar, yorumcu ve DJ olarak devam ediyor.

Related post