Arda Turan ile ‘Yüzleşme’yi Konuştuk! | Özel Röportaj

 Arda Turan ile ‘Yüzleşme’yi Konuştuk! | Özel Röportaj

Sene 2006. 12 yaşındayım ve ilk defa Ali Sami Yen Stadı’na gidiyorum. Köfte ve meşale kokusu birbirine karışıyor. Tezahüratlar, kalabalık, sarı-kırmızı ve harika bir yaz akşamı. Maç başlamadan önce anonsçu kadroları sayarken babam, “Arda Turan mı? O kim?” diye soruyor. Bir yetişkine ukalâlık etme fırsatını elbette tepmiyorum: “Altyapıdan, genç yetenek…”

O genç yetenek, o akşam iki güzel gol atıyor. Sonrası malum: Galatasaray kaptanlığı, Atletico Madrid ile kupalar ve nihayet Barcelona. Ancak birçokları gibi o da yıldızıyla beraber aslında müstakbel düşüşünü büyütüyor. Önce enflasyon hızla artarken ekonomiyi övüyor, “Ben de varım!” diyor, sonra milli takım uçağında gazeteci dövüyor, tabancayla hastane basıyor… Kendi deyimiyle bir “güç zehirlenmesi”, Arda’yı ve ona duyulan sevgiyi bir girdap gibi yutuyor.

Prime Video’nun Arda Turan belgeseli Yüzleşme, onun yaşamının işte bu tantanalı yönünü ele alıyor. Arda’yı çok sevmiş ve sonra ondan tabiri caizse nefret etmiş insanlara onun perspektifini sunuyor. Biz de Türk spor belgeselleri arasındaki yerini alan Yüzleşme’yi bizzat muhatabıyla, Arda Turan ile konuştuk. Keyifli okumalar!

Ali Sami Yen’de izlediğim ilk maç Mlada Boleslav maçıydı. O gün Arda’yı çok sevdim. Sonra Arda Turan ile ilgili hislerim defalarca değişti. Geçmişten bugüne hayatınızı düşündüğünüzde en ağır basan duygu sizin için ne oluyor?

Tek bir duyguyla anlatmam o kadar zor ki… En başta gurur var tabii. Çocukluğumda hayalini kurduğum her şeyi, hayalini kurduğum futbol sayesinde başardım. Futbolcu olsam da anneme oturabileceği rahat bir ev alsam diye düşünürken hayallerimin çok ötesinde bir kariyerim oldu. Çok büyük mutluluklar yaşadım, üzüntülerim de oldu, pişmanlıklarım da. Ama geriye dönüp baktığımda, hayata dair tüm duyguları içeren olağanüstü bir hayatım oldu diyebilirim.

Bu aslında bir özeleştiri filmi. Böyle bir belgesel yapma fikri sizden mi çıktı yoksa size teklif mi geldi? Belgeselin ortaya çıkışını bize anlatır mısınız?

Özeleştiri yerine “yüzleşme” kelimesini kullanmak daha doğru. Çünkü yüzleştiğimizde, aslında bana atfedilen bazı krizlerin arka planında farklı gelişmelerin olduğunu da görüyoruz. Yani ben de yüzleşiyorum ama benim hayatıma dahil olan, o dönemleri beraber yaşadığımız birçok insan da yüzleşiyor.

Biraz başlangıç sürecinden bahsedeyim size. Bir gün yapımcımız Dorukhan Acar aradı beni. Prime Video’nun hayatımı konu alan bir belgesel yapmak istediğini söyledi ve fikrimi sordu. Ben iyi bir belgesel izleyicisiyim, konuya sıcak yaklaştım ve “Okan abi (Okan Can Yantır) ile konuşun, belgeselin hikayesini o yazarsa varım,” dedim. Onun kalemine ve bakışına çok güvenirim. Aradan bir hafta geçti, Okan abi bana bir konseptle geldi. Üzerinde “Yüzleşme” yazıyordu. “Hayatındaki önemli kriz anlarıyla yüzleşmeye, belki sorulmasını hiç istemediğin soruları cevaplamaya, sıkılmaya, sinirlenmeye hazır mısın?” dedi. Hiç düşünmeden evet dedim. Ben hayatım boyunca yanlışlarım kadar doğrularımın da bedellerini ödemiş bir insanım. Biz doğrusuyla, yanlışıyla, inişiyle, çıkışıyla 37 senelik bir yaşamın 100 dakikalık bir muhasebesini yapalım istedik.

Arda Turan: “Çocukluğumda hayalini kurduğum her şeyi, hayalini kurduğum futbol sayesinde başardım.”

Sizin prodüksiyon ekibinden veya onların sizden özel talepleri oldu mu bu süreçte? Hani, “Şunu illa böyle yapalım” ya da “Hocam mutlaka şu konuya değinmemiz lazım” gibi…

Ben işin profesyonellerine çok saygı duyan bir insanım. Zaten çok güzel bir konsept oluşturulmuştu. Biraz cesaret isteyen bir konseptti ama ben bir gün bile itiraz etmedim. Yönetmenimiz Umut Aral, dünya standartlarında, harika bir iş çıkardı. Çok stresli geçen çekimleri tecrübesi ve profesyonelliğiyle inanılmaz idare etti. Yapımcımız Dorukhan Acar’a ayrı bir teşekkür etmem gerek. Tüm imkanlarını bu yapım için seferber etti. Aylar boyunca dünyanın çok farklı yerlerinde çekimler yapıldı. Yürütücü yapımcımız Begüm Örnek tüm süreci eksiksiz yönetti. Tabii ki ekibin yönlendirmeleri oldu, bazen benim onlara verdiğim fikirler oldu. Sonuçta ortak noktayı bulduk. Ama ilk günden bu yana bana merak ettikleri her şeyi sorabileceklerini, her konunun detayını konuşabileceğimizi söyledim.

Türkiye’de griler pek yok; genelde ya siyah ya beyaz, ifrat ya da tefrit… Üstelik bu ülkede özeleştiri yapmak zayıflık işareti olarak görülebiliyor. Bu işe girişirken hiç endişelendiniz mi?

Hiç endişem olmadı. Ama çekimler boyunca gerildiğim anlar oldu tabii. İnsan geriye dönüp üzerine konuştukça, o konuştuklarını izledikçe bir noktada geriliyor. İnsani bir duygu. Ama başlarken endişem olmadı, çok netti düşüncelerim. Sonucundan da gayet memnunum.

Arda Turan: “Benim kariyerimde yaptığım hataların birçoğu bireysel inişler ve çıkışlar.”

Bir noktada hatalarınızı “güç zehirlenmesi”ne bağlıyorsunuz. Şimdi teknik direktörsünüz ve aslında soyunma odası hiyerarşisinde daha üsttesiniz. Aynı zehirlenmeyi tekrar yaşamaktan korkmuyor musunuz?

Benim kariyerimde yaptığım hataların birçoğu bireysel inişler ve çıkışlar. Onların temeline bakarsanız birçoğunda da etrafımdaki insanları koruma, sahip çıkma duygusunun olduğunu görebilirsiniz. Tabii ki hepsini buna bağlamıyorum ama o da önemli bir motivasyon. Ben hep iyi bir takım arkadaşı oldum, ekip yönetme konusunda iyiyimdir. O yüzden teknik direktörlük kariyerimde bunun bir problem olacağını düşünmüyorum. Ama bu benim fikrim. Bunu oyuncularıma sorun, daha doğrusunu onlar anlatır. (Gülerek)

Belgeselde epeyce ünlü isim konuşuyor. Fatih Terim, Diego Simeone, Iniesta, Pique, Neymar… Burada konuşmayan ama “Keşke olsaydı!” dediğiniz kimse var mı?

Listemizde çok fazla isim vardı ama sonuçta belgeselin de bir süresi var. Konuk sayısını belli bir yerde tutmanız gerekiyor. Ama misal Luis Enrique’nin olmasını istemiştim. Hocayla da konuşmuştuk ama bizim tarihlerimiz, onun tarihleri bir türlü uymadı.

Bilal Meşe ve Berkay ile gerçekten ağır olaylar yaşadınız. Belgeselde de bu olaylarda kendinizi eleştiriyorsunuz. Peki Bilal Meşe’nin ve Berkay’ın da bu belgeselde konuşmasını ister miydiniz? 

Bilal abiyi ekibimiz defalarca davet etti. Hatta ben de mutlaka olması gerektiğini söyledim. Garip gelebilir ama yaklaşık bir ay boyunca Bilal abiyi ikna etmeye çalıştılar fakat kabul etmedi. Saygı duyuyorum. Belgeselde olmasını ve açık açık düşüncelerini söylemesini çok isterdim. Çünkü beni hedefe koyan o köşe yazısını yazdığı için mahçup olduğunu biliyorum ben. O da biliyordu yazdıklarının gerçekler olmadığını. Gelip anlatabilirdi, tercih etmedi.

Türkiye’de spor belgesellerinin ve filmlerinin sayısı yavaş yavaş artıyor. Aslında hikaye de çok. Sizin “Mutlaka filmi çekilmeli” dediğiniz bir Türk spor figürü var mı?

O kadar çok var ki. Misal Mete Gazoz. Muhteşem bir spor figürü. Misal Taha Akgül. Busenazlarımız. Ben misal Ergin Ataman’ın belgeseli olsa merakla izlerim. Bunun gibi onlarca isim sayılabilir.

Arda Turan’ın hikayesi hâlâ bitmedi. Şimdi de teknik direktörlük maceranız başladı. Bundan sonraki hedefleriniz neler? Bir gün Galatasaray’ın başına geçmek dışında! 🙂

Buna belgeselde çok kısa bir cevap veriyorum, onu tekrar edeyim. Formasını giydiğim takımları çalıştırıp şampiyonluklar yaşamak istiyorum. Kısa ama net bir cevap oldu.

Son olarak, geçen yıl 1. Lig’in en iyi kadrolarından birine sahiptiniz ve tabiri caizse “ilerici” bir futbol oynadınız. Ancak Eyüpsor şimdi Süper Lig’de ve bu kez “underdog”. Bize nasıl bir futbol izleteceksiniz?

Biz futbolun saha içinde ve saha dışında doğrularını yapmaya çalışıyoruz. Antrenman bilimleriyle, tesis planlamasıyla, saha içi organizasyonuyla modern ve sürdürülebilir bir futbol kimliği oluşturmaya çalışıyoruz. Bu sezon kendimizi Süper Lig’de test edeceğiz. Haddimizi bilerek ama yüzde yüzümüzü sahaya vererek oynayacağız. Futbolseverlere bir planı, futbol aklı olan ve bunları sahaya yansıtan bir takım Eyüpspor izleteceğiz.

Onur Bayrakçeken

1994 yılında İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Annesinin başucunda okuduğu kitaplarla okumayı, ilkokul hocasının teşvikiyle yazmayı sevdi. İflah olmaz bir müzik tutkunu. İki şiir kitabı var (devrilmiş fil hüznü, devingen gömüt), bir de "Prekazi: Vurdu, Gol Oldu!" (Mylos Kitap, 2019) nehir söyleşi kitabını hazırladı.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir