Ayvalık’tan “Başka Sinema” Geçti I N. Levent Tanıl

 Ayvalık’tan “Başka Sinema” Geçti I N. Levent Tanıl

[highlight]Geçen yıl ekim ayının başlarında sinemaseverler açısından ilgi çekici bir festival yapıldı Ayvalık’ta… Başka Sinema Ayvalık Film Festivali adı altında düzenlenen bu mini sinema oluşumunun ilk yılına tanıklık ettiğim için kendimi çok şanslı hissetmiştim. Festival ekibi mütevazı ve güçlü seçkisinin yanı sıra film gösterimlerinin arasını doldurduğu etkinlikler, sinema üzerine bolca tartışma ve ücretsiz açık hava gösterimleriyle halktan kopuk değil, aksine onları da içine dahil edebilen türde bir oluşum kurmuştu. Festivalin ikinci senesindeyse bu oluşumun çok daha verimli boyutlara ulaştığını söylemek mümkün…[/highlight]

Yaz aylarının sıcak ve nem açısından çoğu zaman çekilmez olduğu bir kentte yaşıyorum ve benim için sonbahar demek, ruhun esintili ve hafif soğumaya başlayan havalarda dinlenmeye çekilmesi demektir. Bunun üzerine bir de bu mevsimde yapılacak şeylerin başında gelen bolca film izleme fikri, Başka Sinema’nın festival girişimiyle poyraz rüzgârları esen Ayvalık sokaklarında bir başka güzel oldu…

Bu yıl festival ekibi de istekli ve önceki dönemine göre çok daha donanımlı bir program hazırlamıştı. Kente adımımızı atar atmaz Başka Sinema’nın etkisini hissedeceğimiz bir atmosfer ve dört bir yanı sinemayla kaplamış hoş yönlendirmelerle karşılaştık. Tüm festivali gündüzleri sonbahar etkisiyle sarı-gri bir tonla, geceleriyse poyraz rüzgârlarının hâkimiyetinde hafif titreyerek geçirdik. Ayrıca çoğu Jalem1, Jalem2 şeklinde numaralandırılmış olan sahil tekneleri ve sokak aralarındaki küçük kafeteryalar da festival atmosferini sanki Başka Sinema ve Ayvalık için çok daha özgün bir ruha ulaştırmayı çalışıyor gibiydi…

Geçen yıla oranla bu sene Ayvalık esnafının da daha bilinçli olduğunu ve festivale sahip çıkan bir tutum sergilediğini söylemem gerek. Bu da festivalin gelecek yılları açısından çok daha güzel gelişmelerin yaşanabileceğine dair iyi bir işaret. Neticede Ayvalık, çok küçük bir yer ve böyle bir festivalin istikrar kazanması biraz da yerlilerin tepkilerine bağlı.

Açıkçası bu sene çok heyecanlı ve sabırsız bir seyirci kitlesi vardı ve birçok filmde aşırı talep dolayısıyla ek seanslar açıldı. Burada diğer film festivallerine kıyasla organizasyonun sinema ve insan odaklı bir ritim tutturduğunu düşünüyorum. Seyredilen her film sonrasında düzenlenen soru-cevap bölümünün yanı sıra, çeşitli paneller ve söyleşiler sayesinde sinema ve seyirci odaklı etkileşimler oluştu.

Ayvalık’ın Vural Sineması’na da parantez açalım: Çocukluğunu İzmit’in Star Sineması’na gelen her filmi izlemeye çalışarak geçirmiş biri olarak Ayvalık’ın pasaj içerisindeki bu eski sinema salonu oldukça nostaljik duygular yaşattı bana. Sezon içerisinde kapalı olsa da son 2 yıldır Başka Sinema için kapılarını açan salonun dönemlik de olsa izleyiciyle temas kurmaya devam etmesi çok güzel bir şey. Gönül ister ki yılın her gününde film gösterimlerine açık olsun ancak sinema salonlarının gişe filmlerine mecbur kalması ve ensemizdeki maddi kriz, böyle bir ihtimali şimdilik uzak tutuyor…

Festivaldeki diğer film gösterimleriyse Sanat Fabrikası ve festivalin merkez noktası tarihi Ma’adra Binası’nda gerçekleşti. Birbirine en fazla 10 dakika uzaklıktaki bu üç gösterim merkezi arasında bir filmden diğerine koşturmak gayet keyifliydi.

Azize Tan, İstanbul Film Festivali sonrasında Ayvalık Film Festivali’ne de adeta aşkla sarılmış ve festival alanını tamamen özgün bir yapıya kavuşturmuş. Bu etkiyi ikinci senesinde daha fazla hissedebildim. Festival boyunca gerçekleşen hemen hemen her etkinliğin biraz ötesinde direktörü olduğu organizasyona sıkıca sarılmaya çalışan bu kadının çabalarına tanık olduk.

Diğer film festivallerinin aksine burada herhangi bir yarışma bölümü bulunmuyor. Festivalin ana sponsoru Kariyo & Ababay Vakfı, geçen yıl vizyona girmiş Türk filmleri arasından birinin yönetmenine 100 bin TL ödül veriyor. Geçen yıl Ahlat Ağacı ile Nuri Bilge Ceylan’ın aldığı ve daha genç bir yönetmene verilmesi yönünde eleştirilere sebebiyet veren ödül, bu sene Kız Kardeşler filmiyle Emin Alper’e gitti.

Festival filmlerinin muhteşem ikilisi

Festival sürecinde yedisi yerli toplam 10 film izleme şansım oldu. Yerli filmler arasında özellikle Cenk Ertürk’ün Nuh Tepesi ile Serhat Karaaslan’ın Görülmüştür filmleri ilk uzun metrajlarını çeken bu iki yönetmenin gelecek dönemlerde yapacaklarına dair umut veren yapımlardı.

Burada son dönem hemen her festival filminde kendilerini gösteren aktörler Müfit Kayacan ile Kubilay Tunçer’den ayrıca bahsedelim: Uzun bir süre festival filmi olarak nitelendirilen filmlerin birçoğunda Ercan Kesal ile karşılaştığımız için oyuncuyu artık bu türdeki yapımların vazgeçilmezlerinden birisi olarak kabul etmiştik. Son birkaç yılda ise Kesal’ın taşıdığı bu sorumluluğu, Müfit Kayacan’la Kubilay Tunçer üstlenmişe benziyor.

Yeşilçam dönemlerinde kötü ve yakışıklı karakterler oyuncuların üzerine nasıl yapışmışsa, bu ikilinin de irili ufaklı tüm rollerde sergiledikleri özverili tutumları sayesinde bağımsız sinemayla anımsanma ihtimalleri çok yüksek. Özellikle de sadece bu festivalde üç filmde karşımıza çakan Müfit Kayacan’ın Kız Kardeşler filminde Kubilay Tunçer’le sahnelerindeki diyaloglar çok eğlenceli.

Festivalin en iyisi Parasite

Pprogramın açıklanmasıyla festivalde izlerken en fazla keyif alacağım yapımın Pedro Almodóvar imzalı Acı ve Zafer (Dolor y Gloria) olacağından adım gibi emindim. Ancak büyük bir ters köşe yaşadım. İspanyol yönetmen, kendi hayatından esinlenerek çektiği son filminde karakterleri ayrıntılarıyla tanımamıza izin verse de olay örgülerindeki anlık kopmalar, filmin birçok noktada ortada kalmasına yol açmış. Fakat yine de Almodóvar filmlerindeki renklerle uyumlu eşsiz sanat yönetimi ve Antonio Banderas’ın muazzam oyunculuğu açısından bu film izleyicisini büyük olasılıkla memnun edecektir.

Son olarak bana göre festivalde en fazla övgüyü hak eden yapımı; Parasite filmini övmek istiyorum. Yaptığı işlere oldum olası hayranlık duyduğum bir yönetmen Boong Joon-ho. 72. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye aldığı bu filminde de sınıfsal farklılıkların insan ruhunda açtığı yaralara kendine has bir üslupla değinmiş. Dramı, absürt bir anlatım eşliğinde gerilime dönüştüren Parasite, yönetmenin de söylediği gibi palyaçosuz ve kötü bir komedi, kötü adamsız bir dram…

Festivaldeki izlediğim diğer yapımlara dair değerlendirmelerimse bir sonraki yazımda olacak…

Editör

Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir