Az ve Öz: Benim Dizilerim I Onur Erdoğan
[highlight]Nasıl ve nedeni başka bir yazının konusu olur ama çok fazla dizi izlediğimi fark ettiğim ve buna fazlasıyla şaşırdığım bir yıl oldu. Bende iz bırakanları kısaca özetleyeyim. Mutlu bir yıl dileğiyle…[/highlight]
[button url=”https://episodedergi.com/2017-dizileri/” size=”large”]Bu yazı, EpisodeDergi.com’un “2017’nin Dizi Raporu” dosyası kapsamında yayınlandı. Dosyanın tamamını görmek için tıklayın.[/button]
River
Stellan Skarsgård, herhangi bir şeyi izlemek için yeterli sebep benim için. Trier’in Breaking the Waves/Dalgaları Aşmak filminden beri böyle. Ne vaat ettiğinden pek de emin olmadan başlayıp çabucak bitirdiğim nefis bir diziydi. Her şey tadındaydı; “Less is more” (“Az ve öz” veya “Azı karar, çoğu zarar” diye çevirebiliriz sanırım) felsefesi…
Broadchurch
Bana bir Sartre aforizmasını anımsattığı için belki de, başlar başlamaz doğru yerde olduğum hissini verdi. Episode’un şu anda rafta olan son sayısında dizinin dokunduğu sinir uçlarıyla ilgili kapsamlı bir yazı bulacaksınız. Broadchurch, insan karanlıklarına doğru yanan bir mum tabii sadece, ilerisi zifir…
The Affair
Bu da River gibi bir oyuncu üzerinden başladığım bir diziydi. The Wire‘dan bu yana özlemişim Dominic West’i. 3. sezonunu tamamladı. İlk sezondan sonra atmosfer iyice karardı. Bazı bölümleri daha iyi işlenebilirmiş hissi veriyor ama işte, karanlığı seviyoruz…
The Crown
“‘Hiçbir zaman hiçbir şey değişmesin, her şey, her yerde aynı kalsın’ şehvetiyle dünyayı emperyal bir ıslak rüya olarak tasavvur eden bir hanedanın, herkesin bildiği yüzlerce yıllık hikâyelerini izleyiciyi sıkmadan nasıl anlatabiliriz?” sorusuna cevaben doğan bu dizi, bana kendisini iki sezon izletti. Daha da izlerim…
Mindhunter
Albert Fish, Ed Gein, Jeffrey Dahmer, Charles Manson ve benzerlerinin isimlerini duyup neler yaptıklarını öğrendikten sonra seri katillere merak sarmayanını duymadım. Dolayısıyla zaten temasıyla 1-0 önde başlıyor Mindhunter. Üzerine David Fincher referansı da eklenince izlemeyeni döverler.
Penny Dreadful
İlk iki sezonu sadece Eva Green için izlemişken, 3. sezonu Eva Green ve Dracula için takip ettim. Sürekli savrulma hissi veren hikâye, bu sezon omurga bulmuş gibi. Yeni karakterlerin tamamının birbirinden ilginç olması dikkate değer. Dizi gibi süreklilik esasına dayalı bir tür için önemli başarı.
Sense8
Failin Wachowskiler olduğunu duyduğum an, izlemeye başladığım bir dizi bu da. Evrensel müesses nizama (kurulu düzen) başkaldırdığından olsa gerek, 3. sezonu yapmayacaklarını açıkladılar. Dünyanın bütün güzel insanları, birleşin!
Better Call Saul
Breaking Bad‘in en sevdiğim karakterleri üzerine kurulu bu dizinin her gün yeni bölümü olsun istiyorum. Bob Odenkirk, Jonathan Banks, Michael McKean ve Giancarlo Esposito’nun performansları müthiş.
Fargo
İlk sezon ve Billy Bob Thornton, apayrı bir vakaydı ama Varga (David Thewlis) ile dişleri, 3. sezonu çok özel kılıyor. Zekâ pırıltısı taşımayan tek bir kare yok neredeyse. Fargo, her sezonuyla bir başyapıt.
Dark
“Yekpare, geniş bir anın parçalanmaz akışında,” diyor ya Tanpınar, o işte Dark‘ı izlemediğinden. Zaman/mekân paradoksu üzerine kurulu, sisli-puslu bir atmosfer ve nükleer distopya. “Eee öyleyse bu nasıl oluyor?” sorusunu bolca soracaksınız…
Kapak görseli: Better Call Saul