Baturay Özdemir: “Samimi olmadığın zaman komik olamazsın”
Kısa sürede çok sevdiğimiz isimler arasına giren Baturay Özdemir’le Türkiye’de komedyen olmayı ve yeni heyecanı GAİN Komedi Kulübü‘nü konuştuk.
Hitap ettiği geniş kitle Baturay Özdemir’i sadece stand-up gösterileriyle değil, kişiliğiyle de bağrına bastı. Yaptığı her yeni işi merak edişimizin altında komedi tarzının yanı sıra sıcakkanlı ve dostane tavırları yatıyor. Öyle enerjik ki “sahnedeki gibi” desem yeri. Bir süre sohbet edince sahnede ne kadar da “kendisi gibi” olduğunu fark ediyorsunuz hatta.
Baturay Özdemir, GAİN’de Komedi Kulübü’nü sunuyor. Açık mikrofon stili programında ağırladığı komedyenlerin anlatılarını modern bir meddah edasıyla birbirine bağlıyor. Röportajımızı deşifre ederken fark ettim ki uzun sohbetimizde konu nerelerden nerelere gitmiş. Kendini dinlettiriyor çünkü… Onunla şahsen bildiğim en iyi konulardan birini yani asker oğlu olmayı da konuşmak istiyordum ama başka zamana bırakmak zorunda kaldım.
Baturay Özdemir bu sektöre biraz geç girdiğini düşünüyor. Bana sorarsanız “bu açığı” kapatacak, uzun vadede hayatımızda olacak… Tam da bu nedenle yeni bir projesi geldiğinde onunla yeniden röportaj yapmak isterim.
Baturay Özdemir’in sunduğu Komedi Kulübü’nün tüm bölümleriyle GAİN’de olduğu notunu düşüp sizi röportajımıza buyur edeyim…
Baturay Özdemir: “Keşke beş sene önce insanlar bana bu kadar güvenseydi ve ben kendimi geliştirme imkânına sahip olsaydım.”
Çok başarılı bir komedyensiniz ama bir yandan da esprilerinizden dolayı ifade vermeye çağrılıyorsunuz. Ben çocukken liderlerin taklitleri rahatça yapılırdı, siyasetçilerin kuklaları vardı. Haber programlarında siyasilerin dil sürçmeleri verilirdi, eğlence olsun diye… Şimdi her şeye tepki veriyorlar ya, o yüzden sormak istiyorum: Başka komedyenlere, “Şovlarınızda siyasete girin, korkulacak bir şey yok,” diyebilir misiniz?
Ben zaten bunu yaptığımı düşünüyorum. Ne oldu? Ben bunu yaptım ve başıma bir şey gelmedi. Çünkü emsali olması lazım. Ve bir süredir de emsali yoktu bunun. Bunu ben başlattım demiyorum. Biz bunları sahnelerde yapıyorduk ama YouTube’da yayınladım. Bir mecraya koyup herkesin ulaşımına açtığımız bir noktada siyasi hiciv çok olmuyordu.
Ben bir tarafa yaslanıp öbür tarafa bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum. Komedyenin duruşunun ortada olması gerektiğine inanıyorum. Samimi olmadığın zaman komik olamazsın. Ben burada o dengeyi tutturayım diye ekstra bir çaba sarf etmedim.
Bu durum senin birkaç programını izledikten sonra daha net anlaşılıyor. Gerçekten hiçbir şeyi planlamamışsın. Hatta “Yerli ve Kirli”yi yayınlama döneminde bayağı bunalmışsın sanki.
Doğru. Ben 24 Kasım 2008’de stand-up’a başladım. 17-18 yaşındaydım. O dönem biraz karanlıktı. Facebook yeni çıkmış, hâlâ MSN kullanıyoruz falan… Öyle bir dönemdi. Ve bir komedyen nasıl var olacak Ankara’da? Ben 5-6 yıl onunla uğraştım zaten. Gösteri yapıyordum ama seyircim hep aynıydı. Gelen seyirciye yeni şaka yazıp çıkıyordum. Üç ay sonra gösteri koyuyordum ve aynı seyirci geleceği için baştan gösteri yazıyordum.
Ankara’dan çıkmak daha zor olmalı diye düşünüyorum. Bir de 2008 diyorsun, o tarihlerde İstanbul’da bile stand-up adına pek hareket yoktu.
İstanbul’dan çıkmıyor ki zaten artık. İnternetten çıkıyor. Belli bir senedir olay internetten çıkıyor. Artık şehirden bir şey çıkmıyor.
O zaman Ankara ne katıyor, İstanbul ne katıyor?
Mesela Ankara’da “sektöre dair” bir şey yok ama güldürebiliyorsun Ankara seyircisini. Kendini geliştirme imkânı katar Ankara. İstanbul’da da bir performansın, bir durumun beğenilmesi kolay değil tabii ki ama Ankara kitlesi özellikle böyle bir şeye geliyorsa beklentisi vardır. İstanbul’daki bugün ona gider, yarın ona gider. Ankaralı tutuyor da, sahipleniyor da.
Konuyu dağıttık… İlk gösterini yayınladığın dönem biraz sıkıntılıymış, ondan bahsediyorduk.
Ünlü olmayı hiç düşünmemeye başlamıştım artık. “Yerli ve Kirli“yi yayınlamadan beş sene önce şöyle hayallerim vardı: Ünlü olurum, filmimi yaparım, dizimi yaparım… “Yerli ve Kirli”ye geldiğimiz süreç ünlü olma ihtimalini en az düşündüğüm sürece denk geliyor. Kanada’ya nasıl gidebilirim acaba, diye düşünüyordum artık. Vizecilerle görüşüyorum falan… “Yerli ve Kirli”yi de zaten son paramla çektim. Ailem bana her zaman destek oldu ama ben kendi ekonomimi yönetecek yaşa geldiğim için o noktadaydım yani.
Aile desteği en önemlisi tabii. Peki, çekimleri bitirip yakınlarına izletince nasıl tepki aldın?
Kimse yayınla demedi bana. Herkes dedi ki, bak dikkat et, aman başına bir şey gelir. Bunu bence yayınlama, yayınlayacaksan da bir saat yayınlama. Kurallar basit; bir platforma vereceksin, o da sana bir para verecek. O parayla kiranı ödeyeceksin. Böyle büyük bir şey de değil… Olay para da değil çünkü. Kitleye ulaşmak istiyorsun; sahne insanı kitleye ulaşmak ister. Para tabii ki herkes kadar istersin ama benim en büyük hayalim, bin kişiye bu şakayı anlatsam acaba ne olur? O zaman da gülerler mi? Şimdi burada kırk beş kişi gülüyoruz buna ama bu çok seçilmiş bir kırk beş. Ben bunu acaba böyle bin kişiye anlattığımda ne düşünecek insanlar? Hiçbir şey yapmadım izlensin diye. Kendiliğinden Türkiye’nin en çok izlenen gösterilerinden biri oldu, şu an 5 milyona yakın izlenmesi var. Ve yeni bir komedyen var etti. Ben hayal ettiğim şeye altmış dakikalık videoyla ulaştım. Çok garipti benim için… İnsanlar hayallerinin peşinde yıllarca koşar, çabalar, bir şeyler yapar. Bana bir altmış dakika yetti. O yüzden müteşekkirim.
Ama böyle bir anda fenomen olan birine dönüştün. Nasıl buldun “ünlüler dünyası”nı?
Ben bu dünyadan çok kimseyi tanımıyorum. Arkadaşça iki üç kişi tanıyorum. İki senedir aktif olarak bu işi yapmama rağmen çok kısıtlı insan tanıyorum yani. Aslında galiba tanımak da pek istemiyorum. Çünkü tecrübe etmek istediğim şeyler başka. Ölümlü Dünya 2‘nin galasına gittim en son; onda oynamıştım. Belki bir de bir arkadaşımın galasına gitmişimdir son bir senede. Onun dışında mesela gece dışarı çıkmıyorum.
Peki, dışarı çıkmıyorsan eğlenmek için ne yapıyorsun? Seni ne eğlendiriyor? Bütün sosyalliğin sahne mi yani?
Ben gösteri yaparken inanılmaz eğleniyorum. Gösteri varsa çok mutluyum o gün. Bir heyecanım var, kritik bir şey değilse. Müzik dinlemeyi çok seviyorum. Müziğin büyüsüne çok inanıyorum. Teknik boyutta ilgilenmiyorum müzikle ama dinlemeyi çok seviyorum ve bir şey dinlerken aklıma bir şaka geliyor. Geçen çok klasik, Beethoven’ın bir senfonisini açtım. Ne oluyormuş, dedim yani o yüzyıllarda insanlar bunu dinleyip nerelere varıyormuş…
Çok iyi tetikliyor ama klasik müzik, yazmak için idealdir.
Zamansız bir yerden tetikliyor. Onu dinlerken yazdığım şaka bence otuz beş sene sonra da komik. Ama şimdi siyasi şaka, politik şaka; bunlar daha fazla gündem oluşturuyor.
Otuz iki yaşında olmana rağmen biraz geç kalmış hissiyatında mısın? Eğer öyleyse şaşırırım çünkü.
Keşke beş sene önce yaşasaydım tavrı değil ama keşke beş sene önce insanlar bana bu kadar güvenseydi ve ben kendimi geliştirme imkânına sahip olsaydım. Çünkü bana şu dendi: “Sen çok iyi komedyensin ama şansına küs.” Ben çok duydum bunu.
Seyircin hakkında ne düşünüyorsun? Sevdiğin tarafları muhakkak vardır da… Bazen gittiğim oyunlarda çok enteresan insanlarla karşılaşıyorum. Ne bileyim, Cem Yılmaz’ı izlemeye gitmiştim, en önde oturan gençlerden biri sahneye ayaklarını uzatmıştı. Yeni izleyicilerde bir rahatlık da sözkonusu. Öyle şeylerle karşılaşıyor musun?
Şükürler olsun ki şimdilik beni çok seviyorlar. Benim onlara duyduğum saygının farkındalar hatta bana müsamaha bile gösteriyorlar. Hiçbir saygısızlık görmedim. Çünkü o kadar mutluyum ki şu an muhatap olduğum kitleden. Okey abi, ben 1 milyon kişiyle zaten iletişim kuramam galiba. Onunla ilgili çabam olmayabilir. Çünkü gerçekten oturup çay kahve içebileceğim bir kitleyle muhatabım şu an.
GAİN’deki Komedi Kulübü’nden bahsedelim mi? Kendi kelimelerinle hiç bilmeyen birine nasıl anlatmak istersin programı?
Biz yıllarca köhne barlarda çıktık. Köhne demem yerdiğim için değil, görece köhne yani. Mesela şu an oturduğumuz mekân nasıl köhne değilse orası köhne bir yerdi. Oralarda biz bence dünyanın en komik gecelerini yaşadık. Ve bundan sadece otuz kişinin haberi vardı. Ama öyle bir gece yaşanıyordu ki orada… Daha komik bir şey izlemedik.
Ben bu işe âşığım. Hakikaten daha anlamlı bir şey bulamıyorum kendi adıma. Ve ben bu gecelerin sunuculuğunu, organizasyonunu yaptım. Sahneye çıktım, interaktif şov yaptım. O mekânda ne olduysa onun bir replikasını yansıtmak için ben bu işe geldim aslında. Yani otuz küsur komedyen var bir kere sekiz bölümde. İyi bir sunucu da var umuyorum ki… 🙂
Var, çok eğlenceli hakikaten. Yeni komedyenleri tanımanın yanında senin sunumun buraya çok iyi oturmuş. Seyirciniz de güzel.
Seyirci bu sefer stand-up bilerek geldi. O daha önemli. Biletli seyirci, cast değiller; gerçekten stand-up izlemeye gelen seyirci. Çünkü o iş öyle yapılır. Televizyonda da öyledir, biliyorsun. Seyirci program program gezer. Stand-up seyircisi özel bir kitle. Herkese göre değil stand-up, bunu anlıyorum, bunun seveni var. Ve herkesin şansı olmuyor bu işlerde. Şansın sana gelmesi, kitleyle buluşması gerekiyor. Biraz da bunu düşündük, iyi bir projenin içinde herkesin eşit şansı var. Yani biraz şans da bu… Zar atarsın; üç istersin dört gelir. Ama üç gelirse en azından zar var şu an. Böyle düşünerek yaptım.
GAİN Komedi Kulübü bireysel çalışmalarını besleyen bir şey mi aynı zamanda? Yine kendine espri çıkarabiliyor musun oradan? Kendi özel şovlarını kastediyorum.
Birbirini besliyor tabii. GAİN Komedi Kulübü’nde beş-altı kere sahneye çıkıp iniyorum. Beş-altı kez açılış yap, kapanış yap demek bu. Onların hepsi doğaçlama. Sahnedeki bir şey anlatıyor, onun bitirdiği espriyle sahneye çıkıyorsun ya da gelecek insanla alakalı bir şey yapıyorsun. Hiç planladığım bir şey değil. O inanılmaz aktif tutuyor. Öğrendiğim kadarıyla izlenmeleri de çok iyiymiş.
Stand-up zamanla gidebilecek bir şey. GAİN’in açıldığı sene yayınlanan gösterileri yeniden açıp izliyorum ki oradaki birçok isim daha yeni popüler oldu.
Şimdi diğer dijital platformlar biraz gündem ve hızlı tüketmeye dayalı. Bu iş öyle bir hızlı tüketim işi değil. Dönüp beş sene sonra da, “Böyle bir çocuk vardı Ahmet diye, zamanında bak ne yapmış,” diye açıp izleyebileceğimiz bir şey. Ya da orada gördüğü genç biri beş yıl sonra başka bir yere gelecek. İlk işlerini görmek için de izlenecek. Yaşadık öyle şeyler… “Yetenek Sizsiniz”e çıkmıştı Doğu, yıllar sonra konuşuldu. İşte ben “Üç Adam”da çıkmıştım. 2016’da çıktım, hâlâ onu bilen seyirci var.
Genç isimleri nasıl buluyorsunuz? Başvuruyorlar mı, nasıl oluyor o sistem?
Açık Mikrofon gösterilerinden bulunuyorlar. Mesela Beyoğlu’nda, Kadıköy’de, Beşiktaş’ta var. Ankara’da, İzmir’de, Eskişehir’de var. Londra’da bile Türkler yapmaya başladı. İsviçre’de de yapıyorlar. Karaoke bar gibi düşün.
Şova katılanların sahne tecrübesi var o zaman?
GAİN Komedi Kulübü’nde en tecrübesizi 30-40 kere sahneye çıkmıştır. Bin kere sahneye çıkmış komedyen de var, elli kere çıkmış biri de var.
“Ben bu işe âşığım. Hakikaten daha anlamlı bir şey bulamıyorum kendi adıma.”
Bu bir yandan da manevi olarak da besleyici bir şey olmalı değil mi ya? Yani sen ilk çıktığında belki arkanda kimse yokmuş ama burada mesela birçok genç ilk kez senin programında görülecek.
Bu çok hoşuma gidiyor. Buna destek olabileceğim en kibirsiz yoldan, her türlü desteği vermeye çalışıyorum. Ben bu konuda çok şaşırmak istiyorum. Çünkü hakikaten çok âşığım diyorum ya… Emekli olayım, oturayım, izleyeyim de istiyorum mesela. Konsere de gidiyorum, tiyatroya da gidiyorum ama canlı izlemek istediğim şey kesinlikle stand-up.
Türkiye’de doğal stand-up yeteneği olduğunu düşündüğün insanlar var mı?
Eskiden bence Erbakan çok komik bir adamdı, Demirel de öyle. “Dün dündür, bugün bugündür” demiş bir adam. Depresif zekâ ile üretiyor. Özal’ın, “Benim memurum işini bilir,” söylemi var. Hepsinin inanılmaz bir mizahi tarafı olduğuna eminim siyasetçilerin bu arada. Ama büyük ihtimalle çok karanlık bir mizah anlayışları var. Bizimki çok naif kalıyor.
Sezen Aksu’nun sahnesi de öyleymiş, acayip komik. Teoman’ın da çok çok iyi stand-up yapabileceğini düşünüyorum, kendi yaşadıklarını anlatarak. Teoman stand-up koysa gitmez miyiz? Bir sürü şey önemli ama samimi olabildiğin noktada olabiliyorsun. Ve Teoman bir rockstar’a göre fazla samimi zaten. Bir de Giray Altınok… Komedyen zaten; bence stand-up’ta da acayip başarılı olacak biri.