Bayram Tatilini Evde Geçireceklere 5 Dizi Önerisi | Furkan Erkan
Kurban bayramı herkes için ayrı bir anlam ifade eder. Kimisi için birkaç günlüğüne kafayı dinlendirecek, deşarj olmayı sağlayacak tatil sürecidir kimisi için de diğer canlılara karşı olan hassasiyetinden ötürü dayanılmaz bir kabustur. Kimisi dostlarla, akrabalarla yeniden bir araya gelmenin sevincini yaşarken kimisi de ceplerini rengarenk Atatürk baskılı kağıtlarla doldurmaya bakar. Fakat her ne olursa olsun bayramı evde geçiriyorsanız (misafir gelsin gelmesin) illaki bir film ya da dizi bitirmenin derdine düşersiniz. ‘Neymiş bakayım bu Breaking Bad?’ dersiniz. Ya nedir bu kadar abartılan Game of Thrones şeysinde!’ diye söylenir durursunuz belki de. Olmadı BluTV ya da Netflix’e üye olmaya karar verirsiniz ama orada izleyeceğiniz içeriği seçmeye ayırdığınız vakitte de ne diziler ne şovlar ne filmler biter yani. Bu kafa karışıklığını ve kararsızlığı önlemek adına sizlere daha ziyade keşfedilmeyi bekleyen ve yeni başlayanlardan bir seçki hazırladım. Üstelik bunu yaparken de farklı tarzlara hitap etmesine özen gösterdim. İster bu konudaki eksiğinizi kapatın isterse keşfettikleriniz ile ortamlarda havanızı atın.
TAZE POLİSİYE: MR.MERCEDES
Stephen King’in 2014 yılında kaleme aldığı aynı adlı romanından uyarlanan Mr.Mercedes şimdilik ilk 3 bölümü yayınlanmış eksantrik bir polisiye. İrlandalı aktör Brendan Gleeson’ın başrolde olduğu dizide emekli dedektif Bill Hodges ile Hodges’u attığı maillerle ve gönderdiği mesajlarla taciz etmeye başlayan Brady Hartsfield isimli sosyopatı izliyoruz. Dizinin eksantrikliği de buradan geliyor zaten. Aynı anda hem iyi hem de kötü adamın dünyasını yansıtıyor Mr. Mercedes. Özellikle Georges Simeneon’un Maigret serilerinden hoşlananlar bu diziyi de sevecektir diye düşünüyorum. Ayrıca birtakım teknolojik unsurların gerilimle harmanlanması da diziyi ilgi çekici kılan diğer unsurlardan.
FELSEFİ KOMEDİ: HORACE AND PETE
Bir İrlanda barında olduğunuzu düşünün. 20 yılı aşkın bir süredir babadan oğula geleneğiyle işletiliyor. Evsizi avukatı sabit bir işte çalışanı gibi her sınıftan mevcut hatrı sayılır müşterileri de var. Herhalde bir bira içip kalkacaklar diye düşünüyorsunuz. Fakat o da ne? Elemanın teki yönetimden şikayetçi olduğunu cümle aleme duyurmaya çalışıyor. Bir başkası geliştirdiği argümanlarla onun tezini çürütmeye çalışırken bu sefer konu savaş politikalarına geliyor. Üstelik bunlar olurken de masalar devrilmiyor ya da bardaklar havada uçuşmuyor. En cahili en entelektüeli de oturduğunuz barı dakikalar içerisinde bir açık oturum programına çevirebiliyor. Böyle bir bar gerçekten var mıdır dünyada bilemeyiz ama Louis C.K’in yazıp yönettiği üstüne oynadığı 10 bölümlük mini komedisinde bunlardan çok daha fazlasını görmek mümkün. Ayrıca ‘Louie’nin aşina olduğumuz sivri mizahı, varoluşsal problemleri ve hayata dair sorgulamalarını burada biraz daha ağır ve vurucu bir kıvamda deneyimleyeceğinizi hatırlatalım. Çılgın kalabalıklardan uzakta minimalist bir komedi anlayışı güdüyor Horace and Pete. Kadroda Alan Alda, Jessica Lange, Steve Buscemi gibi isimler de var.
SIRADAN AİLE: F IS FOR FAMILY
Sıradan dediğime bakıp burun kıvırmayın hemen. Kabul edelim sıradışı yapımlara o kadar çok alıştık ki sıradan yapımları özler hale geldik. Bu durum yetişkin çizgi diziler için de geçerli. Rick and Morty gibi çılgın bir fenomen var karşımızda. South Park, The Simpsons’ın pabucunu bile neredeyse dama atacak kadar hem de. Ya da Californication’ın bol hayvanlı ve saykedelik versiyonu olarak tabir edileceğimiz BoJack Horseman belki de. Hal böyleyken sıradan, detaylarıyla yormayan bir yapım bulmak zor. Neyse ki bu konuda imdadımıza yetişen bir animasyonumuz var.. Hem de Netflix menşeili. 70’li yıllardaki orta direk bir ailenin üyelerinin başından geçen kah trajik kah komik anlarını izlediğimiz bir sitcom F is for Family. Nostalji yapacağım diye o yılların ruhunu sömürmemesi ya da aile komedisiyiz diye didaktik bir üslup takınmaması artı puanı alıyor bizden. Yine de ailecek izlenmesini önermiyoruz zira eser miktarda da olsa diyaloglarda küfür ve argo var. 2 sezonunu tamamlayan ve orijinal seslendirme kadrosunda Bill Burr ve Laura Dern gibi isimlerin olduğu diziyi Netflix’te dublajlı izlerseniz herhangi bir otosansüre de (Lanet olsun, cehennem ol, kahretsin gibi ifadeler) maruz kalmadığını görürsünüz. Hatta dublajlayan sanatçılar bir tık abartmış bile diyebiliriz.
AYKIRI VE KARİZMATİK ÇİZGİ ROMAN DİZİSİ: PREACHER
Malumunuz Avengers’dan sonra süper kahraman uyarlamalarında aniden dengeler değişmeye başladı. Kötü adamı dünyayı ele geçirmekten vazgeçerken süper kahramanı süper kahramana kırdırtmaya başladılar. Marvel yetmiyordu DC de bir ‘Şampiyonlar Ligi’ kurdu. Ve o uzun süreçte alt kültürden, sokaktan pelerinsiz diğer kahramanlar evlerimize misafir olmaya başladı. Fakat bu süper kahraman uyarlamalarının dört bir yana dağılmasından hatta yığılmasından memnun olmayanların sayısı da az değil. Preacher tam da bu durumdan memnun olmayanların daha çok sevebileceği bir dizi. Çünkü DC’nin yenilikçi ve ezber bozan hikayelerini başka bir alt yayıncılıkta topladığı Vertigo çıkışlı bir uyarlama Preacher.
Neil Gaiman’ın Sandman’i, Alan Moore’un Watchmen’i gibi Preacher da çizgi roman kalıplarını yıkan, kahramanlık erdemlerini bir tarafa bırakıp felsefi sulara girerek marjinal çatışmalar yaratan bir atmosfere sahip. 2.sezonunu da yavaş yavaş bitirmekte olan Preacher’ın bir o kadar acayip konusundan da bahsedelim.
Jesse Custer adında bir rahibimiz ekseninde gelişiyor. Üstelik ateist kendisi. Tanrı’nın cenneti bırakıp sorumluluklarından kaçtığını savunuyor. ‘Vay sen misin bu işlerden kaytaran?’ deyip Tanrı’nın peşine düşerken arkasına başka kötü adamları da takmayı ihmal etmiyor. Preacher da Breaking Bad ve Mad Men gibi dizilerin yapımını üstlenmiş aMc yapımı bir dizi.
MİNİ OTEL GERİLİMİ?: ROOM 104
Şu ana kadar bahsettiğimiz dizilerin ortak paydada buluştuğu nokta her bir bölümün ortalama 50 dakika civarında sürmesiydi. Room 104 ise her bir bölümü farklı konu ve karakterlerden oluşan 20 dakikalık bir korku-gerilim dizisi. Şu ana kadar ilk 5 bölümünü izlediğimiz Room 104’de olaylar bütün gizemini korurken detaylar da iyice bulanıklaşıyor. HBO’dan taze, keşfedilmeyi bekleyen bir yapım daha.