‘Beni Kandıramazsın’: Gölgelerine Âşık Personalar

 ‘Beni Kandıramazsın’: Gölgelerine Âşık Personalar

Netflix, 2018 yılında Amerikalı ünlü polisiye roman yazarı Harlan Coben ile beş yıllık bir sözleşme imzaladı. Coben’in 14 romanının Netflix orijinal dizisi veya filmi olarak çekilmesini kapsayan bu anlaşma geçen yıl, dört yıl daha uzatıldı ve kapsam dışı bırakılan Myron Bolitar serisi de projeye dahil edildi. Beni Kandıramazsın (Fool Me Once) da milyonlarca dolarlık bu büyük anlaşmanın son meyvesi.

Ordudan atılarak hakkında soruşturma başlatılan askeri helikopter pilotu Maya (Michelle Keegan) hayatına özel uçuş dersleri vererek devam etmektedir. Bir yandan hakkında açılan soruşturmayla öte yandan da savaşın yarattığı travmayla mücadele ederken önce ablası Claire, sonra da kocası Joe (Richard Armitage) cinayete kurban gider. Ablası, evine giren bir hırsız tarafından, kocası ise parkta yürüyüş yaptıkları sırada motosikletli iki gaspçının saldırısı sonucunda öldürülür.

Kızıyla yalnız kalan Maya için endişelenen ve onların da güvende olmadığını düşünen bir kız arkadaşı, dadı kamerası da denilen, içinde gizli kamera olan bir fotoğraf çerçevesini Maya’ya verir ve bunu eve yerleştirmesini ister. Kamerayı kızının odasına koyan Maya, günün sonunda eve gelip kamera kayıtlarını izlediğinde ölen kocasını, kızını severken görür.

Yaşadığı şoku paylaştığı insanlar, onun travmaya bağlı halüsinasyon gördüğünü söyleyip kocasının öldüğü konusunda onu ikna etmeye çalışırlar. Kocasının yaşadığına kimseyi inandıramayan Maya, hem kocası Joe’nun yaşadığına dair bir iz bulabilmek hem de ablasının katilini yakalamak için olayları araştırmaya başlar. Joe’nun katilini araştıran polis ile Maya’nın eşelediği her konunun içinden yeni bir sır filizlenir, dallanır ve budaklanır.

Beni Kandıramazsın

Nedensiz bir biçimde kendinizi izlemekten alıkoyamadığınız bir dizi Beni Kandıramazsın

Cılız bir istekle izlemeye karar verdiğim dizinin yaratıcıları, diziyi bir şekilde izlettirmenin formülünü bulmuşlar. Öncelikle Harlan Coben hayranlarını, ardından polisiye dizilerine gönlünü yeni kaptıranları ve son olarak da sıkı polisiyeseverleri ağırlamayı hedeflemişler.

Harlan Coben hayranıysanız bu diziyi izlerken sizden mutlusu yok. Fakat sıkı bir polisiye dizi izleyicisiyseniz sizin için haberlerim o kadar da iyi değil. Karmaşık bir olay örüntüsü yaratmaya çalışırken tekrar eden benzer açılımların rutin ve sıkıcı bir nakarata dönüştüğünü görmek keyfinizi kaçırabilir. Bu kitle için tek teselli, akıllıca yazılmış bölüm sonları. Harlan Coben de en çok bununla övünüyor. İzleyiciyi bir sonraki bölüme taşımakta zorlanmadıklarını, bunun da zaten bir dizi için en önemli mesele olduğunu söylüyor. Aslında oldukça haklı. Nedensiz bir biçimde kendinizi izlemekten alıkoyamadığınız bir dizi Beni Kandıramazsın.

En sıkıldığınız anda, katman katman açılan hikâyenin dehlizlerinde dev yorulduğunuzda, “Ya dur bakalım, nasıl toparlayacaklar Allah aşkına!” diyip berbat bitiş için ellerinizi ovuşturmaya başladığınızda bir de bakıyorsunuz ki sekiz bölüm bitmiş. Dizi izlendi mi? İzlendi. Nasıl? Bölüm sonlarına mevzilenen doğru hamlelelerle.

Dizi hakkında aslında oldukça acımasız yorumlar da var. “Takibe değer olmayan, mantıksız, karmaşık olay silsilesini kafa yormadan, ekranın karşısına dahi geçmeden, günlük işlerinizi yaparken bile açıp izleyebilirsiniz,” diyorlar. Belki kulağa sert geliyor ama mesele izlenmekse gerisi teferruat.

İzleniyor mu? İzleniyor. Üstelik her koşulda. Çoğumuz bazı dizileri zaten bir şeylerle uğraşırken izlemiyor muyuz? Podcast veya radyo tiyatrosu dinleme alışkanlığına devşirdiğimiz dizimiz hiç mi yok? Beni Kandıramazsın yaratıcıları için de mevzu şu; dizi yeter ki izlensin.

Harlan Coben’in bütün kitaplarının konusu ABD’de geçmesine rağmen Netflix’teki uyarlamalar İspanya, Birleşik Krallık, Fransa ve Polonya gibi farklı ülkelerde geçiyor. Kitaplarını farklı ülkelere uyarlarken yerel kültüre uyum sağlaması için kitabın epey dışına çıktıkları da oluyormuş haliyle.

Coben, bir yazar olarak bunun kendisini oldukça heyecanlandırdığını söylese de Birleşik Krallık’ta yaşayan biri olarak bu dizide ben o “British” denen havaya doğru bir evrilme çok hissetmedim. Değişik ve yeni bir tür deniyorlar sanki. İngiliz aksanı, mekânları ama Amerikan oyunculuğu ve olay akışı. Dizide British davranan tek oyuncu Dedektif Sami (Adeel Akhtar), tek mekân ise afişte oyunculardan daha fazla yer kaplayan Joe’nun ailesine ait ev olarak izlediğimiz Arley Hall. Mesela gerçek hayatta polislerin bile silah taşımadığı, ateşli silah taşıma konusunda ABD’den oldukça farklı bir politika izleyen Birleşik Krallık’ta geçen bir dizide, bu kadar silahın cirit atması bile fazlasıyla Amerikan.

Fitili ateşleyen Maya, yıkılanlar ve altında kalanlara bakarsak bu dünya yalan dünya…

Yazıyı yazarken fark ettiğim bu yeni algoritmayı doğru analiz etmek için Harlan Coben’in Netflix’teki Birleşik Krallık’ta geçen diğer projelerini de izlemem gerekiyor sanırım. Durduk yere, çok da beğenmediğim bir projenin sahiplerinin niye başka işlerini izleme motivasyonum oluştu, ben de anlamadım. Yine konu geldi dayandı, projelerini nasıl da izlettirdiklerine. Adamlar iyi, kabul edelim ve dağılalım.

Okuduğum her Harlan Coben röportajında peşin satan esnaf rahatlığı gördüğümü söyleyebilirim. Çok satan romanlarını çok iyi ekiplerle ve çok izlenen kanalların izleyicisiyle buluşturmak elbette güzel bir başarı. Çalışan bir formül ve işleyen bir sistemle uzun soluklu ve konforlu bir yolculuğun içinde Harlan Coben. Onun yazarlığını bekleyen tek bir tehlike var, o da yeni kitaplarını yazacağı zaman, bunun ileride dizi olarak çekileceği ihtimalini düşünerek yazmak. Zaman içinde bunu en iyi tahlil eden eminim ki okurları olacaktır.

Şöyle bir söz vardır: “Fool me once, shame on you. Fool me twice, shame on me. Fool me three times, shame on both of us.” Cümlenin tercümesine değil ama ifade ettiği ana meseleye bakarsak; bir kez kandırılırsam bu senin suçun, ikinci kez olursa benim suçum, üçüncü kez olursa suç ikimizin. Beni Kandıramazsın‘ın hikâyesi bu sözün hecesi gibi. Her şey bunun üzerine inşa edilmiş sırça bir köşk misali. Fitili ateşleyen Maya, yıkılanlar ve altında kalanlara bakarsak bu dünya yalan dünya…

İyi seyirler.

*Yazı, Episode derginin 53. sayısında yayımlanmıştır.

Devrim Toyran

1973 doğumlu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. Yıllardır hep bir şeyler yazmasına rağmen “Yazmak, benim yaşam biçimim,” cümlesini kuramadı gitti. Mali işler kariyerine son verdikten yıllar sonra senaristlik dersi alıp aklını, fikrini bu sektöre yormaya başladı. Londra'da yaşamasıyla İngiliz dizilerine hayranlığının alakası yoktur…

Related post