Beyaz Yaka Dramı
“Bir tarafta kendisini bir şeyler zanneden ve toplumun geri kalanı tarafından da bir şey zannedilen bir işçi sınıfı bölmesi var; olduklarından çok daha zengin, olduklarından çok daha kültürlü, olduklarından daha ayrıcalıklı zannediyorlar kendilerini ve zannediliyorlar. Ama değiller.”
Nevzat Evrim Önal
Sırf bu sözler üzerine bir yazı yazabiliriz. Beyaz yakalılar; onları hepiniz tanıyorsunuz. Üçüncü nesil kahveleriyle, yogalarıyla, yurt dışı seyahat fotoğraflarıyla karşınızda onlar!
GAİN orijinal yapımı Beyaz Yaka belgesel serisi; bize çok iyi bildiğimiz, bildiğimizi sandığımız, içinde yaşadığımız, uzaktan “zannettiğimiz” beyaz yakalıları anlatıyor. İşçi sınıfının bir parçası olan bu toplamın en büyük iddiası ve inkârı işçi sınıfının bir parçası olmadığına dair, belgeselse bize tam olarak bunu gösteriyor. Belgesel yayınlandığı ilk zamanlarda (2021) oldukça ses getirmişti ancak bu yazıda aradan geçen bir buçuk yılda yaşadığımız değişimi de düşünerek belgeseli yeni bir bakış açısıyla izlemeyi öneriyorum.
Zira şu günlerde beyaz yakalılar da yoksullaştı; yurt dışı seyahatleri euronun önlenemez yükselişiyle yalan oldu, kayak tatillerine veda edildi, özel okul masrafları altından kalkılmaz hale geldi. Dolayısıyla beyaz yakalılar da işçi sınıfının ne denli parçası olduklarını belki daha iyi anladılar. Yine de henüz göremeyenlerin gözüne sokan bir belgeselle karşı karşıyayız.
Beyaz Yaka belgesel serisi, hem beyaz yakalıların bireysel hikâyelerini göz önüne seriyor hem de konuya ilişkin çalışma yapan uzmanların görüşlerine yer veriyor. Yazının en başında alıntı yaptığım (belgeselin de ilk sözleri) akademisyen Nevzat Evrim Önal’ın beyaz yakalılara ilişkin önemli çalışmasını da kesinlikle tavsiye ederim. Kitabın adı dahi konuya ilgisi olanları çekecektir; Bilmiyorlar Ama Yapıyorlar: Beyaz Yakalı Varoluşa Dair… Belgeselde komedyen olarak tanıdığınız Kaan Sekban’ın beyaz yakalı yıllarının hikâyesini dinleme imkânına da sahip olacaksınız.
Belgesel, 2021 gibi yakın bir zaman önce yayınlanmış olsa da o günden bugüne anlatılan hikâyelerin boşa düştüğünü gösteriyor. Bu durum, beyaz yakanın zemininin ne kadar kaygan olduğunu yansıtıyor. Üç bölümlük serinin her bölümünde beyaz yakalı olmaktan “kurtulmuş”, kendine yeni bir dünya yaratmış eski beyaz yakalılara yer verilirken kentten köye göç, yurt dışına göç gibi kaçışlar övülüyor. Ancak beyaz yakalıların hayatlarını hızlıca başka alanlara yöneltmeleri artık mümkün değil. Yurt dışı yerine İstanbul’un varoş mahallelerine göç etmek zorunda kalan beyaz yakalılar, artan hayat pahalılığı ve kiralarla boğuşuyor. Her pazartesi plazalarda sabah kahvelerini yudumlarken hafta sonu gidilen mekânı anlatmanın yerine ucuz bira kitleriyle bira yapma, araba ile yeni yerler keşfetme yerine daha ucuz olan trekkingler geçiyor. Anlayacağınız –ya da belgeseli izlediğinizde daha iyi anlayacağınız- bir yandan beyaz yakalılar hala işçi sınıfından “farklı” olduklarını göstermek istese de hayatın gerçeklerinin ağır bastığı bir dönemi yaşıyoruz.
Dolayısıyla beyaz yakalılar, hayatı anlamak ve anlamlandırmak konusunda bilinçlerinde çok fazla değişiklikten ziyade hayata bakış açılarını daha ucuza getirmenin yollarını arar oldu. Belgeseli böylesi bir bakışla izlemek bir yandan geçen bir buçuk yılda Türkiye’de orta sınıf denen şeyin ne denli yoksullaştığını da anlamayı sağlıyor. Beyaz yakalılar artık içlerini bunaltan kurumsal hayatlarından kaçmanın yerine günü kurtarmaya dönük bir hayat yaşıyorlar. GAİN orijinal yapımı belgesel, öncelikle bize beyaz yakalıların gerçekte siyasal, toplumsal, kültürel olarak nereye oturduğunu gösterirken Türkiye’nin hızla değişen ekonomik durumunu ister istemez ortaya koymuş oluyor.
Bu manada belgesel, sanatsal bir üretimin geçen zamanla birlikte farkında olmadan yeni bir hikâye anlatmasına da iyi bir örnek. GAİN’in Beyaz Yaka belgesel serisini bir de bu gözle izlemenizi tavsiye ederim. İçerikte oldukça nitelikli, biçimsel olarak da sizi sıkmayacak aynı zamanda da kesinlikle bakış açınızı geliştireceğiniz bir işle karşı karşıyasınız. İyi seyirler…