Bildiğimiz Lise Hikâyesi: Aşk 101
Yayınlanmasından aylar önce homofobik söylemlerle dolu bir gündemin ortasında kendine yer bulan 8 bölümlük yerli Netflix dizisi Aşk 101, karantina döneminde en çok konuşulan yerli yapım oldu. Aslında “konuşulan” demek kibar bir tabir olur. En uygunu, “hakkında en çok atılıp tutulan” demek. Çünkü sosyal medyasından Ekşisözlük’üne kadar her yerde, dizide eşcinsel bir karakterin yer aldığı tevatürü aldı başını gitti. Bu tevatürün kaynağı nedir, bilmiyoruz ancak eşcinsel bir karakterin Aşk 101’de yer alma ihtimalinin bile, ne kadar iğrenç yorumlara yol açtığını biliyoruz.
Bu da bizim seyircimizin ikiyüzlülüğü işte! Yabancı yapımlarda geniş geniş her türlü LGBTİ karakterini ve ilişkisini izlerken asla problem olmuyor ama LGBTİ’nin gölgesi bile herhangi bir yerli yapımda gözükecek olsa kıyametleri koparıyor. “Bizim kültürümüze ters!” diyor, “Gençleri özendirmeyin!” diyor, “RTÜK uyuyor mu?!” diyor…
Kimse gündelik hayatta kendi ürettiği yozluğa, şiddete, yobazlığa, sahtekârlığa, hırsızlığa bakmıyor. Gençler dedikleri yeni neslin ebeveynleri, büyükleri olarak dizileri değil, kendilerini rol model aldığını unutarak etrafta ne varsa saldırıyorlar, yakıyorlar, yıkıyorlar, başkasına nefes alma olanağı tanımıyorlar. Sonra da, “Bu gençler niye böyle yav?” diye veryansın ediyorlar. Çocukların mecburi rol modeli sizin gibiler olduğu için mi acaba?
Neyse yobaz çenelilere, homofobiklere, ahlak bekçilerine iyi bir haberimiz var. Korkmayın! Aşk 101’de eşcinsel karakter yok. Herkes heteroseksüel!
Beş heteroseksüel liseli genç, okuldan atılmamak için kendilerine anlayış gösteren ve disiplin kurulunda okuldan kovulmalarının aleyhine oy veren tek hocayı yani Burcu Hoca’yı elden kaçırmamak için bir plan kurarlar. Tayinini isteyen Burcu Hoca’nın gitmemesi için tek yol, onun birine âşık olup İstanbul’da, haliyle okulda kalmasıdır. Peki, kimdir bu şanslı talip? Okula yeni gelen basketbol koçu Kemal! Ama Burcu ne kadar sıcakkanlı ve kolay bir insansa Kemal de bir o kadar iletişime kapalı ve huysuz biridir. Nasıl olacaktır bu iş?
1998 yılında geçen bu hikâye, gördüğünüz gibi gayet klişe bir gençlik dizisi. Tam bir 90’lar gençlik hikâyesi motifi ama daha önceki yazılarımda da söylediğim gibi, benim klişeyle ilgili bir derdim yok. Asıl mesele, klişenin hangi anlatım yollarıyla ne şekilde işlendiği; çünkü klişenin içine yerleştirdiğiniz ayrıntılarla ve karakterlerle bazen anlatım harikaları yaratabilirsiniz. Bunu birçok kere deneyimledik.
Sanırım bu noktada sorulması gereken soru, senariste değil Netflix’e. Diziyle ilgili okuduğum yorumların birçoğunda dizinin bu kadar bilindik bir çatı üzerine kurulması eleştirilmiş. Sırf bu yüzden ilk bölümüne bakmadan, “Ben bunu hayatta izlemem!” diyen insan sayısı bir hayli fazla. Muhtemelen bu yazıyı yazmak gibi bir amacım olmasa ben de açıp izlemezdim. Madem öyle Netflix’e soralım, neden bu proje?
Dünyadaki gençlik işlerine dönüp baktığımızda Amerikan yapımı Stranger Things’ten İsveç yapımı SKAM’a kadar geniş bir yelpaze olduğunu görüyoruz. Bu yelpaze içinde Netflix, Türkiye ayağına baştan beri nasıl bir vizyon çizdi de Aşk 101 hayata geçti? Ne hesap edilerek bu rota çizildi? Seçilen projelerin Türkiye’deki potansiyel izlenirliği mi yoksa başka ülkelerdeki izlenirliği mi hesaba katıldı? Güney Kore dizilerinde olduğu gibi Türk dizilerinin de pazarlanabilir bir estetiği var ve Netflix Türkiye bunun için mi üretim yapıyor? Kısaca Netflix Türkiye’nin projeleri hangi kriterlere ve hesaplara göre seçiliyor?
Mesela Netflix’in son dönem gençlik işlerinden The Politician her ne kadar kendini aman aman izleten bir dizi olmasa da seçilen konu ve karakterler bakımından epey orijinal. Özellikle liseli gençlerin kafasındaki meşguliyet çeşitliliği insana, “Hakikaten ha!” dedirtiyor. Okul başkanlığı seçimleri zerre kadar umurunda olmayan ama bir oyuyla bütün seçimi değiştirebilecek bir erkek öğrencinin, aklında mastürbasyondan ve kızların kalçalarından başka hiçbir şey olmaması hiper, über gerçekçi!
Aşk 101 gibi lisede geçen bilindik bir hikâye sözkonusu olduğunda ise durum maalesef bu gerçekçilikte değil. Diyeceksiniz ki yerli gençlik dizisinde mastürbasyon mu gösterecekler, yok artık! Tamam, göstermesinler ama muadili bir gerçekçilikle ergen karakterler ele alınabilir. Tek özellikleri hırçınlıkları ve melankolileriymiş gibi kabul görmesi, seyircinin canını sıkıyor. Pek tabii benim de…
Önceki işleri Kiralık Aşk ve Ufak Tefek Cinayetler olan Meriç Acemi gibi bir senaristten bu noktada çok daha iyisini, orijinalini beklerdim. Karakterlerin üzerine kafa yormaya üşenmiş de bütün enerjisini olay örgüsüne akıtmış gibi bir izlenim edindim. Bu durum matematiksel olarak büyük hatalara düşmesini engellemiş olsa da karakterlere ait nüansları, canlılıkları ve bunlardan doğabilecek pırıltılı olayları kaçırmasına engel olamamış. Haliyle bu durum repliklere de yansımış.
Daha 18’ini doldurmamış ergen karakterlerin ağzından 35 yaşındaki yetişkinlere ait çıkarımlar, cümleler, bilmişlikler duyunca “Ohoooo!” diyorsunuz. Gerçekten hangi liseli gencin ağzından o cümleler dökülür? Hangisinin hayata dair çıkarımları o kadar nettir? Böyle bir şeyin imkânı var mı? Tabii ki yok!
Aşk 101’in gençlik havası Meriç Acemi’nin bu hatasıyla zaten baştan tuzla buz oluyor. Asla gençlik işi izliyormuş havasına kapılmıyorsunuz. Güya 1998 yılında geçen hikâyenin dili de bildiğiniz 2020 yılı. Bugün kullandığımız ne kadar tabir, deyiş, sosyal medya cümlesi varsa maşallah senaryonun içinde. Dizinin 90’ların sonunda geçtiğini bir tek kimsenin elinde cep telefonu olmamasından anlıyoruz.
Yine bir retroya ulaşma çabası olarak, yabancı-yerli şarkı seçimleriyle o dönemin ruhu tekrar yaşatılmaya, hatırlatılmaya çalışılmış. Ancak neredeyse her sahnede birbirinden alakasız şarkılar girince bir yerden sonra diziye yabancılaşıyorsunuz. Hatta şarkı girecek sahneleri tahmin etmeye başlıyor, “Amaaaan! Bu sefer hangi şarkı gelecek?” diyorsunuz. Ayarı tutturulamamış maalesef.
Her şeye rağmen oyuncu kadrosunun performanslarını epey beğendim. Burcu Hoca rolündeki Pınar Deniz ve basketbol koçu Kemal rolündeki Kaan Urgancıoğlu, gayet iyi bir ikili oluşturmuş. İkisinin sahnelerini izlemek ayrı bir keyifti benim için. İkisini daha göz önündeki bir yapımda tekrar izlemek hiç de fena olmaz. Liseli gençleri oluşturan kadro Kubilay Aka, Alina Boz, Mert Yazıcıoğlu, Selahattin Paşalı ve İpek Filiz Yazıcı bütün enerjilerini ortaya koyarak dizi içinde parlamayı başarmışlar.