‘Bullet Train’ İncelemesi: Brad Pitt’in Suikastçı Filmi

 ‘Bullet Train’ İncelemesi: Brad Pitt’in Suikastçı Filmi

Brad Pitt’in oynadığı Bullet Train, geçtiğimiz haftanın en çok konuşulan filmlerindendi. Biz de Episode okurları için Ross Bonaime’ın yazdığı incelemeyi çevirdik. İyi okumalar…

Aaron Taylor-Johnson, Bad Bunny, Joey King ve Brian Tyree Henry, suikastçılarla dolu bir trene (Bullet Train) biner ve canlı kurtulmaya çalışır.

Bullet Train (Suikast Treni),  Atomic Blonde ve Hobbs & Shaw filmlerinin yönetmeni David Leitch’in son absürt aksiyon filmi. Son günlerin en çok konuşulan filminde; Brian Tyree Henry, ‘Lemon’ kod adlı bir suikastçıyı oynuyor. Lemon (Limon), ikiz kardeşi Tangerine (Mandalina-Aaron Taylor-Johnson) ile ortak. Lemon, neredeyse gurur duyarak, her şeyi Thomas the Tank Engine‘i izleyerek öğrendiğini belirtiyor. Hatta tanıştığı herkesi çizgi filmdeki çeşitli karakterlerle karşılaştıracak kadar ileri gidiyor. Bir çıkartma kitabı bile tutuyor. Bullet Train deliliği içinde Lemon, çizgi film kahramanı Thomas’ın “Basit olan daha iyidir,” sözünden feyz alıyor. Yazar Zak Olkewicz (Kôtarô Isaka’dan Maria Beetle romanından uyarlayarak) filmin ne kadar dolambaçlı ve vahşi olacağıyla dalga geçiyormuş gibi.Çizgi film kahramanı Thomas, bu sözüyle haklı gibi görünse de filmi böylesine eğlenceli bir yolculuk haline getiren gülünçlüğü ve kıvraklığı.

Bullet Train Lemon ve Tangarine

Suikastçı Brad Pitt ya da ‘Ladybug’

Brad Pitt nam-ı diğer ‘Ladybug’ (Uğur Böceği), Bullet Train’de kötü şansından endişe etmesine rağmen işe geri dönen bir suikastçıyı canlandırıyor. Patronu Maria Beetle (Sandra Bullock), Ladybug’a Tokyo’dan Kyoto’ya giden bir hızlı trenden evrak çantası alma işi verir. Tabii ki Ladybug’ın işe geri dönüş görevi göründüğü kadar kolay değil. Çünkü tren başka suikastçılarla dolu. Bütün suikastçıların ise kendi görevleri ve hedefleri var. Bu sırada Lemon ve Tangerine bahsi geçen çantayı organize suç lideri ‘The White Death’e (Beyaz Özlüm-Michael Shannon) götürmeye çalışır. Bir yandan oğlu ‘The Son’ı (Oğul- Logan Lerman) korumaya çalışır. Yuichi Kimura (Andrew Koji) ise küçük oğlunu bir binadan iten suikastçı ‘Prince’ı (Prens-Joey King) bulmaya çalışır. Ayrıca tren; başka suikastçılar, bir katil yılan, popüler bir animeden bir karakter ve Fiji su şişesi gibi birçok absürt karakterle dolu. Bu kısa özetten anlayacağınız üzere yazar sahiden de bizimle dalga geçiyor. Film oldukça karışık bir hikâye kurgusuna sahip.

Bullet Train, Leitch’in filmleri içinde doruk noktası olarak kabul ediliyor Film, John Wick ve Atomic Blonde‘daki gibi kısa ve keskin aksiyon sahneleriyle dolu. Aynı zamanda Hobbs & Shaw kadar ‘saçma’ bir anlatıya sahip. Deadpool 2 gibi bir mizahı ve cameo’ları var. Ancak Deadpool 2’de herhalde en zayıf yön mizahtı. Yalnız iç içe geçen, karmaşık kurgusunun ötesinde, Bullet Train kendini tekrar eden ve çoğunlukla da aptalca bir dile sahip. Bu tarz aksiyon filmlerini sevenler için aptalca ama eğlenceli bir film deneyimi yaratıyor. Bullet Train, Smokin’ Aces‘in ünlü suikastçılarla dolu gülünçlüğünden sadece ufak bir adım ötede.

Bullet Train, tamamen kadrosuna güveniyor ve neyse ki bu, çılgın trende bir top gibi oynuyor. Aksiyon sahnelerinin çoğunda Pitt yer alıyor. Pitt’i tekrar bu seviyede bir aksiyon filminde izlemek harika. Bir Leitch filminin hızlı ve basit dövüş sahnelerinde etkili bir şekilde yer alıyor. Yine de Bullet Train‘in gerçek keyfi, Taylor-Johnson ve Henry’nin Tangarine ve Lemon olarak birleşiminden çıkıyor. İkilinin arasındaki kimya gerçekten keyif verici. Kimi zaman flashback’lerle kendi yollarını kapatıyorlar kimi zaman hayatta kalmak için White Death’i kandırmaya çalışıyorlar.

Bullet Train

Delice ve Absürt Bir Eğlence

Ne yazık ki Bullet Train merkezindeki en zayıf anlatı dizileri White Death’in sahnelerine ait. Hikâye ilerledikçe bu durum akış için daha önemli hale geliyor. Başlangıçta King ve Koji’nin sahneleri White Death’e en bağlı sahneler gibi görünüyor. Diğer kompartımanlarda devam eden diğer hikâyelerle kıyaslandığında, hikâyeleri filmin ritmini düşürüyor. Ne yazık ki White Death, bütün bu hikâyeleri birbirine bağlayan unsur. Bullet Train, bir şeylerin anlamını keşfetmeye başladığında raydan çıkıyor.

Filmin en iyi yanı bu çılgınlıkla topa sahip bir oyun kurabilmesi. Bullet Train; hikâyeyi, herkesi bir yay ile birbirine bağlama ihtiyacı hisseden kader ve şans hakkında bir anlatı haline getirmeye çalışıyor. Ama filmin en iyi bölümleri; sadece bir grup ünlünün birbirini öldürmeye çalışması ve aralarında geçen eğlenceli küçük diyaloglar. Filmin birkaç kez durma noktasına gelmesi pahasına tüm bu suikastçıları karışık bir hikâyede birleştirmek çok da kötü bir fikir olmamış. Bu noktada filmin akıl hocası, çizgi film kahramanı Thomas’ın basitlik konusundaki bakış açısını anlamak kolaylaşıyor.

Yine de Bullet Train’i bu kadar eğlenceli yapan görkemli, aşırı şişmiş anlatısı. Film, beynini kapatıp Brad Pitt’in Atlanta’nın yarısını öldürmeye çalışmasını izlemek için iki saatlik bir davet. Bullet Train, ne kadar akıl almaz olabileceğini bilen ve bu aptallığın tadını çıkartan bir film. Bu arada samuray Michael Shannon’dan bahsetmiş miydim? Bullet Train, bilerek saçma ve bu onu raylarda tutan eğlenceyi yaratıyor.

Bullet Train Fragmanı:

Editör

Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Related post