‘Cezailer’: Normal Gerçek ya da Hiçbiri
Gain orijinal yapımı, akıl hastanesinin cezai ehliyeti olmayan suçlu-hastalarının koğuşunda geçen Cezailer, iki hafta önce başladı. Dizi daha başlamadan hem konusu hem de oyuncu kadrosuyla dikkat çekmeyi başarmıştı. Dizinin esas amacı “Normal nedir?” sorusu üzerinden seyirciyi sorgulamaya itmek. Dolayısıyla bu iddialı yaklaşımıyla beklentiyi arttıran bir işle karşı karşıyayız.
Öncelikle dizinin tarz olarak oldukça zor ve cesaret isteyen bir işe imza attığından söz etmek gerekiyor. Oyuncuların zaman zaman kameraya bakarak konuştuğu, sahte belgeselcilik (Mockumentary), çok iyi yabancı örneklerini gördüğümüz ama bir yandan da gözümüzün alışık olmadığı bir tarz. Türkiye’den böylesi bir bakışla çekilmiş bir diziyi ilk kez izliyoruz.
Dizinin ilk bölümünde Psikolog Mert Güngel (Yiğit Özşener), Rosenhan Deneyi’ni Türkiye’de denemek üzere akıl hastanesine giriyor. Bilmeyenlerimiz olabilir, Rosenhan Deneyi; Rosenhan ve yedi kendi gibi aklı başında arkadaşının farklı psikiyatri hastanelerinde gizlenerek doktorlar tarafından fark edilmeyi beklemeleri fakat doktorların bu durumu ayırt edememelerini gösteriyor. Deney, psikoloji tarihinde ilgi çekici bir noktaya oturuyor. Psikolog Mert’in başına gelen de böylesi bir durum mu olacak yoksa bütün bunları kafasının içinde mi yaşıyor, henüz bilmiyoruz. İkinci bölümden itibaren benim aklımı kurcalayan soru bu olmaya başladı. Henüz bu sorunun cevabına çok yakınmışız gibi görünmüyor ama dizinin merak unsuru yaratması açısından önemli bir nokta olabilir.
Yukarıda söz ettiğim sahte belgeselci türü destekler biçimde dizinin açılış sahnesi uzun bir telefon videosu şeklinde kurgulanmış. Mert’in hastaneye yatmasıyla karakterlerimizi de tanımaya başlıyoruz. Tesadüf bu ya tam bu sırada hastanenin Cezailer bölümünde belgesel çeken bir ekip de yer alıyor ve bütün yaşananları onların kamerasından izliyoruz.
Dalga geçme barındıran bu tarz, her şeyden önce hikâyeye komik unsur ekliyor. Dolayısıyla Cezailer’de de tarzın tercih edilmesinin esas amacının işin komedisini çıkarmak olduğunu düşünebiliriz. Özellikle hastane çalışanlarının kameraya bakarak konuştuğu kısımlarda amacın daha fazla hâsıl olduğunu hissediyoruz. Çünkü şöyle bir durum söz konusu, kameraya kendisiyle röportaj yapılıyormuş gibi konuşma hali, insanlara dışarıda söyleyemedikleri gerçek düşüncelerini söyleme imkânı sağlıyor. Ama Cezailer’in zaten böyle filtreleri yok. Dolayısıyla onların kameraya ya da duvara ya da birbirlerine bakarak söyledikleri de zaten Mockumentary. Özellikle Psikiyatr Gamze’nin (Esra Bezen Bilgin) Mert’i ölen eşine benzetmesi ve ona gösterdiği ilgi bu anlarda daha fazla su yüzüne çıkıyor.
Mockumentary’nin iyi yabancı örnekleri olduğundan söz etmiştik. Bu işi bence şimdiye dek en iyi başaran yabancı dizi; Modern Family. O kadar iyi ki neden kameraya bakarak konuştuklarını düşünmüyoruz bile, bir bahane dahi bulmaya ihtiyaç duymadan yapılan röportajlar tam olarak yukarıda belirttiğim durumu yansıtıyor. Karakterlerin gündelik hayattaki davranışlarının gerçek sebeplerini, gerçek duygu ve düşüncelerini bu röportaj anlarında öğreniyoruz. Ortada çok enteresan bir konu yok, alelade bir durum komedi izleyecekken dizi başka bir şeye dönüşüyor. Gerçekten iyi oyunculuklardan da söz etmeyi unutmayalım. Çok bilindik bir diğer örneği de The Office. Doğrusu Cezailer’in benim açımdan en ilgi çekici yanı bu tarzı tercih etmesi oldu.
‘Cezailer’de Şimdiye Dek Neler Oldu?
İlk bölümde her şey tamamıyla “normal” ilerledi, hiçbir olay yaşanmadı denebilir ta ki Mert’in gerçekte nerede olduğunu anladığı ana kadar. Karakterlerle ve hastalıklarıyla tatlı tatlı tanışıyorduk ki Mert, herhangi bir psikiyatri kliniğinde olmadığını, Cezailer’in arasına düştüğünü anladı! Bu noktada ilk bölümde tanıştığımız isimlere de yer vermek gerekiyor. Zira dizinin en güçlü yanlarından biri de oyuncu kadrosu. Ushan Çakır (Nazif), Hakan Karsak (Can), Onur Ünsal (Sarp), Şerif Erol (Fuat), Cem Zeynel Kılıç (Ali) ve Görkem Kasal (Ethem) Cezailer koğuşunun öne çıkan hastaları olarak dizide yer alıyor. Hepsinin takıntılarını, geçmişlerini de ilk bölümde öğrenmeye başlıyoruz. Cezailer’i koruyup kollar görünen, hayatını tamamıyla hastane üstüne kurmuş ancak yine kameraya bakarak konuştuğu anlarda samimiyetinden şüphe ettiğimiz Klinik Şefi Menderes’iyse Rıza Kocaoğlu canlandırıyor.
İkinci bölümde Mert’in kaçma planlarını ve buna istinaden koğuşu “çıldırtmasını” izliyoruz. Deney konusu rafa kalkıyor ve Mert için tek mesele Cezailer’den kurtulmaya dönüşüyor. Bu sırada henüz tam olarak anlayamadığımız biçimde Menderes’in Mert’le bir derdi olduğuna ilişkin izler de görüyoruz. Kliniğin tek ortak kullanım telefonu kaldırılıyor, Mert dışarıyla iletişim kurabilmek için Menderes’ten yardım istiyor ancak izin verilmiyor. Nihayetinde Menderes’in odasına giren Mert, dosyasını buluyor. Bu dosya, bizi Mert’in gerçek kimliğine ilişkin şüpheye sokuyor. İkili arasındaki ilişkinin ilerleyen bölümlerde derinleşeceğini hatta belki de geçmişe ilişkin bir meseleleri olduğunu düşünüyorum. “Normal” konusuna geri dönecek olursak, Mert’in Cezailer’i kusturarak ilaçsız, “anormal” hallerine döndürmesi klinikte ciddi bir kaos yaratıyor ve bir güvenlik görevlisi öldürülüyor. Mert’se çok “normal” bir durummuş gibi davranarak adamı saklıyor. Mert’e olan güvenimi ben ikinci bölümde kaybetmeye başladım. Bütün bunlar Mert’in uydurması mı acaba? Gerçekte deney meney yok mu?
Cezailer, bütün bu soru işaretleriyle bizi ilerleyen bölümleri izlemeye davet ediyor. Henüz izlemeye başlamadıysanız Cezailer’in yeni bölümlerini her perşembe Gain’de bulabilirsiniz. Bu soruların cevaplarınıysa Episode Portal’da birlikte tartışalım. İyi seyirler…