Mutlaka İzlemeniz Gereken 1. Dünya Savaşı Filmleri
Savaş filmleri, savaş dizileri veya savaş oyunlarına meraklı hemen herkesin şikayeti aynıdır: Herkes 2. Dünya Savaşı’nı işliyor, 1. Dünya Savaşı’na bakan yok! Halbuki birçok tarihçiye göre 2. Dünya Savaşı’nın çıkmasının yegâne sebebi 1. Dünya Savaşı’nın gerçek bir galibi olmamasıdır. 1. Dünya Savaşı hiç bitmemiştir ve bu iki savaş, tek bir büyük paylaşım savaşının iki perdesidir.
Gerçekten de 2. Dünya Savaşı filmlerinin (oyunlarının ve dizilerinin de) sayısı, 1. Dünya Savaşı filmlerine kıyasla çok daha fazladır. Ancak bu, çok iyi 1. Dünya Savaşı filmleri olmadığı anlamına gelmiyor. Bu listemizde, artık 100 yılı aşan sinema tarihinin en iyi 1. Dünya Savaşı filmlerini bulacaksınız!
En İyi 1. Dünya Savaşı Filmleri
Söz konusu en iyi 1. Dünya Savaşı filmleri olduğunda, şu soruyu sormalıyız: 1. Dünya Savaşı’nı anlatan filmler bu savaşı hangi açılardan ele almalı? Bana kalırsa, sinemanın tüm gerekliliklerinin yanı sıra, 1. Dünya Savaşı’nı anlatan iyi bir filmin aşağıdakilerden en az birkaç tanesini mutlaka yapması gerek:
- 1. Dünya Savaşı’nın çıkış nedenlerini ve sonuçlarını gerçekçi şekilde incelemek,
- 1. Dünya Savaşı’nın insani yanını, o büyük dramı, tüm çelişkileriyle ele alabilmek,
- Savaşı hamasete kaçmadan, toplumsal gerçekliği içerisinde anlatmak,
- Savaş gerçeğine dair evrensel argümanlar üretmek.
Bu en iyi 1. Dünya Savaşı filmleri listesini hazırlarken, işte bu hususları göz önünde bulundurdum.
Paths of Glory (1957)
En iyi Stanley Kubrick filmleri arasında mutlaka adı geçen Paths of Glory, efsanevi yönetmenin erken dönem işlerinden. Kubrick’in senaryo yazarları arasında da bulunduğu filmin başrolünde Kirk Douglas gibi bir dev var! Douglas’a eşlik eden oyuncular da en az onun kadar yetenekli: Ralph Meeker, Adolphe Menjou, George Macready, Wayne Morris, Richard Anderson…
Siyah – beyaz olmasına karşın bir an bile gözünüzü ayıramadığınız bu filmde Kirk Douglas, Fransız ordusunda görev yapan bir avukatı canlandırıyor. Ordunun başarısızlıkla sonuçlanan bir taaruzunun faturası üç masum askere kesilince, Douglas’ın canlandırdığı karakter tüm baskıları göz ardı ederek vicdanının sesini dinliyor ve idamla yargılanan bu üç askeri savunmaya karar veriyor.
Savaş karşıtı filmler arasında da önemli bir yeri olan Pahts of Glory izlediğinizde ahlaki ve vicdani sorgulamalara sürükleyen filmlerden. Aynı zamanda savaşın ihanet, suç, adalet gibi kavramları ne kadar eğip bükebildiğini gözler önüne seren bir iş.
La Grande Illusion (1937)
İki dünya savaşı arasındaki dönemde çekilen La Grande Illusion (Harb Esirleri), bir 1. Dünya Savaşı filmleri klasiği.
Jean Renoir’ın yazıp yönettiği bu film, savaş sırasında bile kaybolmayan sınıfsal ilişkilere dair çarpıcı bir anlatı sunuyor. Almanların esir kampında geçen filmin üç baş karakteri var: Biri aristokrat, biri işçi olan iki Fransız askeri ve esir kampının aristokrat komutanı. Film, esir kampının komutanı ile onunla aynı sınıfa mensup esir aristokrat arasındaki ilişkiyi konu alıyor. İkili kısa sürede dost olurken, sınıf aidiyetinin nasıl da ulusal aidiyetin önüne geçtiğine tanık oluyoruz.
La Grande Illusion, 1. Dünya Savaşı’nı toplumsal gerçekliği içerisinde ve sınıfsal ilişkiler bağlamında bu kadar açıkça işleyen nadir filmlerinden. Bu arada film, aynı zamanda, Oscar tarihinde En İyi Film Ödülü’ne aday gösterilen ilk yabancı dilde yapım olma özelliğini taşıyor.
Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (2022)
2022’nin en iyi filmlerinden biri, Erich Maria Remarque’ın aynı adlı kült romanından uyarlanan Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Im Westen nichts Neues) filmiydi. Nadir görülen iyi Netflix filmlerinden olan bu yapımın yönetmenliğini Edward Berger yapıyordu ve film, kaçınılmaz olarak, romanın 1930 tarihli uyarlamasıyla kıyaslanmıştı.
Aslında 1930 tarihli ilk Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok filmi gerçekten de bir klasiktir. Ancak 2022 tarihli yapımın da ondan aşağı kalır yanı yok.
9 dalda aday gösterildiği Akademi Ödülleri‘nden dört Oscar ile dönen 2022 yapımı Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, okulda militarist duygularla doldurulup cepheye gönderilen ama içine düştükleri kan, çamur, açlık ve sıtma cehenneminde yavaş yavaş kandırıldıkları gerçeğiyle yüzleşen bir grup Alman gencin başından geçenleri konu alıyor.
Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, savaşın büyük kısmının insanın doğayla ve kendi vicdanıyla mücadele içinde geçtiğini gösteren; savaşta ölenler ile savaştan çıkar sağlayanların büyük karşıtlığını apaçık sergileyen; üstelik tüm bunları etkileyici bir sinematografiyle yapan bir film.
Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok izlemek için tıklayın.
1917 (2019)
Sam Mendes‘in yönetmenliğini yaptığı 1917, sadece en iyi 1. Dünya Savaşı filmleri arasında değil, tarihin en iyi savaş filmleri arasında da sayılıyor. 10 dalda aday gösterildiği Akademi Ödülleri’nden üç Oscar ile dönen filmin oyuncu kadrosu da epey gösterişli: George MacKay, Mark Strong, Andrew Scott, Richard Madden, Claire Duburcq, Colin Firth, Benedict Cumberbatch…
1917 filminin konusu da son derece ilgi çekici: ordunun geri kalanıyla iletişimini yitiren 1600 İngiliz piyadesi kendilerini ölüme götürecek bir tuzağa yürürken, iki asker düşman hattını gizlice geçip onlara haber iletmekle görevlendirilir. Üstelik her dakika ölüme yaklaşan bu piyadelerden arasında haberci iki askerden birinin kardeşi de vardır.
1917 filminin fragmanını izlemek için buraya tıklayın.
Johnny Got His Gun (1971)
1960’ların sonunda ve 70’lerin başında karşı-kültür hareketi ABD gençliğinin büyük kısmında karşılık bulmuştu. Gençler, Vietnam Savaşı’na karşı çıkıyor ve bunu sokaklarda, şarkılarda, şiirlerde gösteriyordu; elbette filmlerde de! Dalton Trumbo‘nun aynı adlı romandan uyarladığı Johnny Got His Gun, işte bu dönemin en önemli savaş karşıtı filmlerinden biriydi.
Film, 1. Dünya Savaşı sırasında bir top mermisiyle yaralanarak hem kollarını ve bacaklarını, hem de görme, işitme ve koku alma yetisini kaybeden ABD’li bir askeri konu alıyor. Kendi bedenine hapsolan bu genç adam, gerçekliğini yitirmeye başlıyor ve bir noktada ABD Ordusu’ndan akıl almaz bir talepte bulunuyor: Beni cam bir tabuta koyup bir ucubeler gösterisinde sergileyin ki savaşın dehşetini gözler önüne sereyim, diyor.
Başrollerini Timothy Bottoms, Kathy Fields, Marsha Hunt, Jason Robards, Donald Sutherland ve Diane Varsi gibi isimlerin paylaştığı Johnny Got His Gun izlemesi insanın vicdanını zorlayan bir film. Bununla beraber, savaşa dair en etkileyici yapımlardan biri ve bugün kült filmler arasında gösteriliyor.
Gallipoli (1981)
Çanakkale Savaşı filmleri azdır, iyisi daha da az… Halbuki Çanakkale Savaşı, 1. Dünya Savaşı’nın en önemli cephelerinden biridir. Peter Weir, bu kanlı cepheyi Anzakların gözünden anlatmıştı. Gallipoli hem başrollerinde Mel Gibson, Mark Lee, Bill Kerr gibi isimlerin yer aldığı zengin oyuncu kadrosu hem de ilginç hikayesiyle en iyi 1. Dünya Savaşı filmleri arasında sayılabilir.
Gallipoli filmi, Anzak Ordusu’na kaydolan ve Çanakkale cephesine gönderilen iki genç koşucunun, Archy ve Frank’in hikayesini konu alıyor. Heyecan arayışındaki bu iki arkadaş, başta Çanakkale’yi bir maceranın adresi olarak görse de Türklerin sert direnişiyle karşılaşınca hayatın gerçekleriyle yüzleşiyor.
La vie et rien d’autre (1989)
Arnavut yazar İsmail Kadare’nin Ölü Ordunun Generali romanından esinlenen La vie et rien d’autre (Life and Nothing But), çarpıcı bir 1. Dünya Savaşı filmi. Yönetmenliğini Bertrand Tavernier‘in yaptığı bu film, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra ölü askerlerin kimliklerini belirlemekle görevlendirilen bir Fransız binbaşının hikayesini anlatıyor. Bu binbaşı, savaştan dönmeyen kocalarını arayan biri aristokrat ve diğeri köylü iki kadınla karşılaştığında ise işler herkes için karmaşıklaşıyor.
Philippe Noiret, Sabine Azéma ve Pascale Vignal‘in başrollerini paylaştığı La vie et rien d’autre, 1. Dünya Savaşı’nın insani yönünü çok ilgi çekici bir hikayeyle ele alarak öne çıkıyor.
Oh! What a Lovely War (1969)
Aynı adlı radyo tiyatrosundan ve sahne müzikalinden uyarlanan bu müzikal komedi filmi, 1. Dünya Savaşı’nı dönemin ünlü şarkılarını kullanarak hicvediyor. En ilginç 1. Dünya Savaşı filmleri arasında sayabileceğimiz Oh! What a Lovely War, ünlü oyuncu ve yönetmen Richard Attenborough’un ilk yönetmenlik deneyimi olması açısından da önemli.
War Horse (2011)
İkinci Dünya Savaşı’na tanklar, Birinci Dünya Savaşı’na ise süvariler damgasını vurmuştur. Yönetmenliğini savaş filmleri ve epik sinema dendiğinde akla ilk gelen isimlerden olan Steven Spielberg‘ün yaptığı War Horse (Savaş Atı) da genç bir çiftçi ile bir atın savaştaki ilişkisini konu alıyor. Michael Morpurgo’nun aynı adlı romanından uyarlanan filmde Albert, kendi yetiştirdiği ve çok sevdiği atı Joey satılıp süvari birliklerine katılınca, orduya yazılmaya karar veriyor.
2010’ların en iyi savaş filmleri arasında gösterilen War Horse‘un oyuncu kadrosunda Emily Watson, David Thewlis, Peter Mullan, Niels Arestrup ve Jeremy Irvine yer alıyor. Filmin müziklerinde ise büyük usta John Williams‘ın imzası bulunuyor.
War Horse fragmanını izlemek için buraya tıklayın.