Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
Engin Şenkan ile ‘Karadut’u Konuştuk
Sezonun iddialı dizilerinden Karadut’u Episode 58. sayının kapağına taşıdık. Usta oyuncu Engin Şenkan ile diziyi ve canlandırdığı Çetin karakterini konuştuk. Bu röportajı şimdi sitemizde de yayımlıyoruz. Keyifli okumalar…
Karadut dosyamızdaki diğer röportajlara erişmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Engin Şenkan: Bizim hikâyemiz de küçük bir aile dramı ama içeriği ve mesajlarıyla önemli olduğunu düşünüyorum.
Karadut eğitimli, şehirli, ayakları üzerinde duran bir kadının hikâyesi aslında. Karadut’ta size en çok etkileyen, projeyi kabul etmenizi sağlayan özellikler nelerdi?
Hepimiz kırsal hayatta ana-baba-toplum baskısının çocuklar üzerinde çok güçlü olduğunu iyi kötü biliyoruz. Asıl yanılgı, bu aile baskısının sadece kırsal yaşamlara ait olduğu yönünde. Şehirli, okumuş, eğitimli ailelerde aile ve özellikle baba baskısının çok güçlü olmadığı düşünülüyor. Halbuki ailede çocuğa, gençlere o veya bu nedenle yapılan baskı sosyal statü tanımaksızın her kademede mevcut.
Hayatta da birçok insan ilişkisinde o kadar dile getirmediğimiz ama birilerinin üzerine yıktığımız duygusal yük var ki; bu nokta beni çok etkiledi. İşin daha da ilginci, bu yakın ilişkilerde kişiler arasında o kadar güçlü sevgi bağı var ki, yükü yükleyene gaddar gözüyle bakıyoruz ama aslında o yaptığının bilincinde değil; yükü taşıyan da bir nevi gönüllü köle, o da taşıdığı yükün, bunun hayatını nasıl etkilediğinin bilincinde değil. Bu ilişkilerin alt metni beni çok etkiledi. Çetin’i kötü adam karakteri olarak kabul etmedim; Çetin hepimiz gibi, çok iyi bir baba ama acımasız bir yönü de var.
Çetin emekli asker, kuralcı, baskıcı bir baba; bir yandan da kızlarını üzenlere karşı da sert. Galiba en çok da Zuhal’e acımasız. Çetin karakterini siz nasıl anlatırsınız? Karakteri ortaya çıkartırken en çok hangi özelliklerine odaklandınız?
Çetin, kızları için hayatını verecek kadar onları seven, kızlarını üzen biri olursa gözü kararan bir baba. Aynı zamanda duygusal, eşine âşık, ölümünden sonra bile onu hayatından çıkaramamış bir eş. Yaşadıkları talihsiz olay yüzünden, eşinin ölümünden hâlâ kızı Zuhal’i sorumlu tutuyor. Dolayısıyla kızını çok sevmesine rağmen onun hayatını tamamen aileye vakfetmesini hiç itiraz etmeden, garipsemeden kabullenmiş. Karşı tarafta Zuhal de bu görevi hayatının olağan görevi addetmiş. Ayrıca Çetin asker, kurallı yaşamaya alışık biri. Kızı evden çıksa saat kurup bekleyecek kadar sıkı kuralları var. Ben de Çetin’i okurken ve çalışırken onun hem zayıf hem güçlü yönlerini anlamaya çalıştım. Çetin aslında hepimiz gibi; bir yönü örnek alınacak insan, diğer yönü acımasız.
Engin Şenkan: Çetin’i kötü adam karakteri olarak kabul etmedim; Çetin hepimiz gibi, çok iyi bir baba ama acımasız bir yönü de var.
Çetin’in Zuhal’le baba-kız ilişkisi izlemesi bile biraz zor bir ağırlığa sahip. Çetin, eşinin ölümünden Zuhal’i sorumlu tutuyor ve onun ayrı bir hayatı olamayacağına inanıyor. Zuhal ve babasının ilişkisi, size neler düşündürdü baba-kız ilişkisiyle ilgili?
Öncelikle ben de iki kız babasıyım, doğal olarak kızlarımı düşündüğümde içim titrer, gözüm dolar. Ama Çetin’in hikâyesinde Zuhal aynı zamanda talihsizce annesinin ölümüne sebebiyet veren kızı. Çetin de bence kesinlikle bilinçsizce yani Zuhal’den öç almak gibi bir düşüncesi olmadan, onu ailenin annesi pozisyonuna oturtmuş. Kızcağız da sebep olduğunu düşündüğü trajedi nedeniyle bu görevi gönüllü üstlenmiş. Çok hassas bir terazi var ilişkilerinde. Çetin, kızını evin annesi yerine oturtmuş ama eşinin yerini de doldurmasını beklemiyor asla. Sadece evde yaşanan o büyük ve ani anne kaybından sonra kabuğuna çekilmiş, evinin duvarlarını örmüş, kızlarını da içinde kendince korumaya almış bir adam aslında Çetin. Ama tabii bunu yaptığında da o duvarların içinde kalan kızlar, bir noktadan sonra özgürlüklerine kavuşmak isteyecektir.
Engin Şenkan: Sadece bir döneme, bir sosyal sınıfa veya ülkeye ait olmayan ilişkileri anlatmaya çalıştık.
Karadut eğitimli, çalışkan, şehirli kadınların bile bir evin içindeki dengeler nedeniyle kendi hayatlarını yaşamaktan vazgeçebileceğini iyi anlatan bir dizi. Güçlü bir aile draması da var. Sizce seyirciyi en fazla nereden yakalıyor Karadut?
Ailede gerek babadan, gerek kardeşten, eşten dolayı kadınlar çok baskı altında yaşayabiliyor. Halbuki bu anlamsız kurallar, baskılar aralansa kişilerin en altta yatan birbirlerine düşkünlüğü, sevgisi görülecek. Ama yaşam içinde bunların üstünü örtüyoruz; baba, yüzünden o kızgın maskesini indirmiyor, elindeki kurallar kitabını bırakmıyor. Çocuklar onun sevgisini göremiyor, ona ulaşamıyor. Konuşamadan, gerçek hissini bilmeden, kişiler aralarına küçük küçük taşlar örüyor, sonra bir daha dokunmak istesen de duvarın ardındakine dokunmak mümkün olmuyor. Sadece seyirci olarak 3. kişi gözüyle karakterlerin hatalarını görüyoruz; ama biz kendi hatalarımızı yaşamımızda seçemiyoruz.
Karadut en önemli içerik fuarlarından MIPCOM’da dünyaya tanıtılacak. Türkiye’deki ve dünyadaki izleyicilerinize neler söylemek istersiniz bu vesileyle?
Umarım hikâyemizi beğenirler. Sadece bir döneme, bir sosyal sınıfa veya ülkeye ait olmayan ilişkileri anlatmaya çalıştık. Modern toplumlarda kişi dışarıdan gelen baskılara, müdahalelere ses çıkarmakta çok daha güçlü artık. Ama aile hâlâ her ülkede kapalı bir kutu, en modern ülkede bile. Burada yaşanan ve kişiyi tüm ömrü boyunca şekillendirecek baskılar, zorluklar hâlâ az dile getiriliyor. Bizim hikâyemiz de küçük bir aile dramı ama içeriği ve mesajlarıyla önemli olduğunu düşünüyorum. Seyircilerimizi de şimdiden selamlıyoruz, güzel seyirler.
Engin Şenkan ile yaptığımız bu röportaj, Episode’un 58. sayısında yayımlanmıştır.