Erdi Işık: “Cide’nin ilk pansiyoncularından olan annem Zeynep Işık’ın hikâyesini yapmak en büyük hayallerimden biriydi”

 Erdi Işık: “Cide’nin ilk pansiyoncularından olan annem Zeynep Işık’ın hikâyesini yapmak en büyük hayallerimden biriydi”

2024’ün son sayısı niteliğindeki 59. sayımızda kapak konuğumuz, 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi film ödülünü kazanarak yıla damga vuran Mukadderat.

Mukadderat‘ın senaristi Erdi Işık ile filmin ve karakterlerin ortaya çıkış sürecini konuştuk.

Mukadderat dosyasına buradan ulaşabilirsiniz.

Mukadderat, “Taylan Biraderler” filmlerinde gördüğümüz türden bir kara komedi tonuna sahip. Ancak filmin meselesi ve anlattığı taşradaki ataerkil düzen içine hapsolmuş kadın hikâyesi oldukça ciddi, oldukça gerçekçi. Böylesi bir hikâyeyi bu şekilde anlatma isteğinin sebebi neydi?

Bir Cideli olarak, Cide’nin ilk pansiyoncularından olan annem Zeynep Işık’ın hikâyesini yapmak en büyük hayallerimden biriydi. Hikâyenin çıkış noktası o kadar gerçek ki, haliyle izleyene bu duygunun geçmemesi mümkün değildi. Özellikle komedi olsun diye bir düşüncem yoktu ama yazarken -kendi tarzım da yakın olduğu için- kara komedi unsurlarından çok beslendiğimi fark ettim. Bununla beraber, taşrada böyle bir hikâyeyi anlatmanın toplumsal ve ciddi bir tarafı da vardı, bunu da es geçemezdim. Nihayetinde tam da bahsettiğiniz şekle evrildi. Bundan dolayı da çok memnunum.

Tür olarak kara komedide ölçüyü bulmak, o tonu tutturmak zor iştir. Fakat Mukadderat bunu layıkıyla yapıyor. Senaryoyu yazarken en çok hangi açılardan zorlandınız?

Oyun yazarlığından geliyorum, temel alanım tiyatro. Oyunlarımda da daha çok kara komedi tarzını benimseyen bir yazarım. Hipokrat, On Saniye, Düğün Şarkıcısı, Dali’nin Kadınları… Bu oyunlarımın meseleleri “ciddi” ama işleniş biçimleri “komedi”. Bunu oyunlarımda uyguladığım için Mukadderat’ta da yazarken çok zorlandığımı söyleyemem. Hikâyenin akışının beni o tona sürükleyeceğini biliyordum. En çok zorlandığım şey, tabii ki ailemden ve çocukluğumdan esinlendiğim noktaları kâğıda dökmekti… Hem bunlarla yüzleşmek hem derdimi anlatırken yanlış bir şey söylememek en dikkat ettiğim hususlardı. Bu konuda da başarılı olduğumuzu umuyorum.

Erdi Işık: Yönetmenimiz Nadim’e, film çekimlerinden önce, çocukluğumun (90’lı yılların) Cide’sini görmek istediğimi söylemiştim. Çünkü ben çocukluğumun geçtiği çevreyi yazdım, Nadim de sağ olsun o kadar güzel çekti ki filmi, tam da hayal ettiğim gibi çıktı.

Erdi Işık

Senaryoyu yazarken Sultan karakteri için aklınızda Nur Sürer’den başka bir isim var mıydı? Yoksa onun için yazılmış bir karakter miydi?

Tabii ki Nur Hanım için yazılmış bir karakterdi. 🙂 Başından beri, daha senaryo yazılmadan önce, kendisine hikâyeden bahsettiğimde teklifimi kabul etmişti. Annemden esinlenerek yarattığım bu karakteri başkasının oynamasını hayal bile edememiştim. Nur Hanım da, son dönemde kendisine hep benzer rollerin teklif edildiğinden, kendi yaşlarında bir ana karakterin hikâyesinin olduğu filmlerin yapılmamasından şikâyet ediyordu. O yüzden çok doğru zamanda birbirimize “denk” geldik.

Bir yanıyla da filmin hikâyesi, karakterleri sizin için oldukça bilindik. Filmi izledikten sonra kafanızdakilerin ne kadarını görebildiniz, ne hissettiniz?

Yönetmenimiz Nadim’e, film çekimlerinden önce, çocukluğumun (90’lı yılların) Cide’sini görmek istediğimi söylemiştim. Çünkü ben çocukluğumun geçtiği çevreyi yazdım, Nadim de sağ olsun o kadar güzel çekti ki filmi, tam da hayal ettiğim gibi çıktı. İzleyenlerin çoğunda 90’lı yılları ya da Yeşilçam etkisini görmelerinin sebebi de bence buydu. İlk izlediğimde çok duygulanmıştım ama baktım ki her seferinde bende aynı duyguları yaşatıyor film. Bu da gerçek ve çok samimi bir film yaptığımızın göstergesi diye düşünüyorum.

Cide’de büyümüş birisi olarak çocukluğunuza ve bugüne baktığınızda sosyokültürel yapıdaki değişiklikleri nasıl tanımlarsınız?

Cide hâlâ çok güzel ama Türkiye’nin neredeyse tamamının sorunu olan çarpık kentleşme, betonlaşma maalesef orada da mevcut. 90’lı yıllardaki Cide’yle şu anki Cide arasındaki en büyük fark bence bu. Turizm elbette genişledi ama bununla beraber doğal güzelliklerimizi de korumak gerektiğini düşünüyorum. Denizle ormanın iç içe geçtiği, çok güzel bir sahil kasabası Cide. Sosyokültürel anlamda, bağlı olduğu Kastamonu’dan farklılıklar içeriyor aslında ama genel anlamda değişen Türkiye sosyokültürel yapısıyla da şekilleniyor diyebilirim. Çok sayıda göç veren ve alan bir yer. Bunun etkilerini de gerek sahilde, gerek merkezde, gerek yerleşim yerlerinde rahatlıkla görebiliyorsunuz. Ama “elâlem ne der?” kaygısının hâlâ baskın olduğu yerlerden birisi olduğu da gerçek.

Orçun Onat Demiröz

Lisans öğrenimini 2010 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde tamamladı. Akabinde yüksek lisans için Viyana’ya gitti ve 4 yıl kadar Avusturya’da yaşadı. 2015 yılında Türkiye’ye döndü ve çeşitli kültür/sanat dergilerinde, eklerde, bloglarda yazarlık yaptı. Aynı zamanda birçok ajansta da metin ve içerik yazarı olarak çalıştı. Hayatına yazar, yorumcu ve DJ olarak devam ediyor.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir