Erol Babaoğlu ile ‘Dengeler: Biri Olmak’ı Konuştuk

 Erol Babaoğlu ile ‘Dengeler: Biri Olmak’ı Konuştuk

Herhalde son dönemde daha çarpıcı bir dizi izlemedik. GAİN’de yayınlanan Dengeler: Biri Olmak, sarsıcı hikâyesi ve güçlü oyunculuklarıyla şimdiden bir klasik olmaya aday. Dizinin önemli isimlerinden biri ise Erol Babaoğlu.

Kurak Günler’den Yazgı’ya daha birçok farklı işte karşımıza çıkan başarılı oyuncuyla Dengeler: Biri Olmak dizisini, oyunculuk kariyerini ve hayatını konuştuk.

Keyifli okumalar!

Önce yıllar öncesine dönelim. Sahneye ilk ne zaman, nasıl adım attınız? Oyunculuk kariyeriniz nasıl başladı?

İlkokul üçüncü sınıfta bir müsamerede çekilmiş, avukat cüppeli bir fotoğrafım var. İlkokulda okumayı ve konuşmayı sevdiğim için öğretmenimiz Meral Özkan şiir ya da metin okumaya çıkarırdı beni. Ama bir rolle sahneye ilk adım atışım o müsameredir diyebilirim. Uğurlu geldi herhalde; daha sonra Yazgı, Red Speedo ve Kurak Günler’de de mesleği avukatlık olan karakterler oynadım.

Cağaloğlu Anadolu Lisesi’ndeki tiyatro kulübünde sahneye çıkınca da sahneyi sevdiğimi anladım. İlk defa profesyonel anlamda sahneye çıkışım ise İstanbul Müzik Festivali’nde İKSV yapımcılığındaki Beyazıt Operası’nda yeniçeri rolünde mızrak tutarak oldu diyebilirim :).

1999 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na girdim. Hem tiyatro araştırma laboratuvarında Beklan Algan, Ayla Algan, Mustafa Kaplan, Erol Keskin gibi isimlerle çalışma fırsatı buldum hem de Kenan Işık’ın Aşk Hastası ve Mehmet Ulusoy’un Woyzeck oyunlarında rol alarak profesyonel oldum.

erol babaoğlu
Erol Babaoğlu, Fotoğraf: Haydar Şahin

Oyunculuğa başlarken idolünüz var mıydı? Bir oyuncu için, “Onun gibi olmak istiyorum!” dediniz mi?

Tiyatro, sinema ya da performans dünyasından sevdiğim, beğendiğim, etkilendiğim ve bazılarıyla çalışma fırsatı bulduğum pek çok isim vardır. Üstelik ortaya konan üretimin kendinden öncekilerle ve geleneklerle konuşması onun zenginliğidir. Ama hiçbir zaman birine benzemek, onun gibi olmak istemedim. Lisedeyken odamın duvarında Sonic Youth’un şarkısından ilhamla yapılmış, üzerinde “kill your idols” yazan bir poster vardı. Bağımsız, başına buyruk, yeni ve denemeci bir varoluşu ifade ediyordu. O posteri her gün görmek beni epey etkiledi sanırım.

Çok sayıda iyi tiyatro oyununda, sinema filminde ve dizide rol aldınız. Ama sanırım Mutluluk, Kurak Günler ve son olarak Dengeler: Biri Olmak, filmografinizdeki en dikkat çekici işler oldu. Size göre kariyerinizin dönüm noktası ve zirvesi hangi projeler?

Evet, bir yandan da her yaptığım işin farklı özellikleri ve getirileri oldu. Örneğin Daire filmi ilk ödül aldığım ve çok severek oynadığım bir filmdi. Pars Narkoterör dizisinde oynadığım Barudi Kasım rolü oldukça sevilmiş, sonradan spin-off yaparak üzerine Alayına İsyan dizisi çekilmişti. 2006 yılında Dünya Tiyatro Olimpiyatları ve İstanbul Tiyatro Festivali açılış oyunu olan Persler de tiyatro kariyerimde önemli bir projeydi.

Erol Babaoğlu, Fotoğraf: Haydar Şahin

Bugünlerde herkes Dengeler: Biri Olmak dizisini konuşuyor. Sizi bu projeye çeken neydi? Senaryoyu elinize aldığınızda aklınızdan ilk ne geçti?

Arkadaşım Cihangir Ceyhan aradı bir gün ve Dengeler sinema filminin senaryosundan haberdar oldum. Okudum ve Sarp Kalfaoğlu’nun yaratmak istediği dünyayı çok beğendim. 2023 yazında sinema filminin çekimlerini bitirdik. Projeyi, rolümü ve ekibi çok sevdim. Bu yüzden dizisi için yine aynı rol teklif edilince tereddüt etmeden kabul ettim. Çok karakterli, çok mekânlı, girift ilişkilerin olduğu; gerçek hayattan, belki de yanı başımızdaki bir mahalleden hikâyelerin anlatıldığı; tam da şimdiki zamanın ruhunu taşıyor dedirten bir senaryoydu.

Dengeler: Biri Olmak dizisinde bir insanın yasadışılığa sürüklenme hikâyesine tanık oluyoruz. İster istemez yasa, vicdan, hak, adalet gibi kavramlar gündeme geliyor. Dengeler: Biri Olmak’ta anlatılan hikâyeyi bu bağlamda nasıl yorumlarsınız?

Paranın ve gücün gitgide her şeye hâkim olduğu bir dönemde biri olmak ve kendini var etmek isteyenlerin mücadelesine tanık oluyoruz. Güce ulaşmak için her şeyin mübah olduğu, özellikle şiddetin asal güç haline geldiği bir dünyayı görüyoruz. Adaletin yeterince ve tam anlamıyla sağlanamadığı coğrafyalarda, adaleti gücü yetenin sağlamasının ve vicdanın yerini zorbalığa bırakmasının nelere yol açabileceğine tanıklık ediyoruz.

Erol Babaoğlu

Dengeler: Biri Olmak’ın bence en heyecan verici yanı sahici karakterlerin sahici dönüşümünü anlatması. Bu hikâyede İlyas neye dönüşüyor? Nasıl bir dönüşüm, değişim geçiriyor?

İlyas bulunduğu yer ve çevre içinde saygın, sözü geçen, iyi bir konumu olan bir karakter. Ama bulunduğu kozadan çıkmak istiyor. Hem vizyonunu ortaya koymak hem de oğluna bir gelecek bırakmak adına gece kulübü işine giriyor. Ve tam bu zamanda da âşık oluyor. Hem kendinden genç yaştaki âşık olduğu kadın için geçirdiği değişim hem de kendince Şampiyonlar Ligi’ne çıkabilmek için yaptığı manevralar İlyas’ın dönüşümüne sebep oluyor. Fakat İlyas’ınki gibi bir yaşamın içinde çevrenin ve şartların bu dönüşüme ne kadar müsaade ettiğini diziyi izlerken görüyoruz.

Erol Babaoğlu: “İlyas bu hikâyede oyun kurucu bir role sahip. Annesi çocukken ölmüş, babasından sevgi göremeyen, ağabeyi öldürülmüş, “biri olmak” isterken boşlukta kalmış Ferit için İlyas bir ağabey, bir baba figürü oluyor. İlyas’ın gördüğü saygı ve sahip olduğu güç, Ferit’i etkiliyor; Ferit’in intikam alırken içinden çıkan vahşi güç ise İlyas’ı.“

Bana İlyas’ın bu hikâyede oyun kurucu bir rolü varmış gibi geliyor. Ferit’in dönüşümünde İlyas’ın payı ne?

Evet, İlyas bu hikâyede oyun kurucu bir role sahip. Annesi çocukken ölmüş, babasından sevgi göremeyen, ağabeyi öldürülmüş, “biri olmak” isterken boşlukta kalmış Ferit için İlyas bir ağabey, bir baba figürü oluyor. İlyas’ın gördüğü saygı ve sahip olduğu güç, Ferit’i etkiliyor; Ferit’in intikam alırken içinden çıkan vahşi güç ise İlyas’ı. Ve İlyas’ın kurduğu oyunla Ferit de bu dünyanın bir parçası oluyor, yetenekli bir boksörden bir mafyaya, bir suç insanına dönüşüyor.

İlyas’ı canlandırırken tanıdığınız bir kişiyi mi canlandırdığınızı hissettiniz yoksa yeni bir dünyayı keşfediyor gibi mi hissettiniz?

Bilincimizde, bilinçaltımızda ve dolayısıyla her rolün içinde bugüne kadar biriktirdiklerimiz vardır. Tasarımda olmasa bile her oynayışta aslında dipte saklıdırlar. Bu anlamda mutlaka pek çok şeyden ve karakterden etkilenmişimdir. Ama İlyas Kargı karakterini, birini canlandırarak ya da birini düşünerek oynamadım, her projede olduğu gibi yeni bir dünyayı keşfediyor gibi hissettim.

İlyas’ın bir özelliğini yok etme, bir özelliğini ise kendinize alma şansınız olsa bunlar hangi özellikleri olurdu ve niçin?

Konu oğlu ya da aşk olunca mantığının devreden çıkmasını yok edebiliriz ama bu da karakterin zaafı ve olayların karışma sebeplerinden biri. İlyas’ın insanları etkileyip idare edebilme yeteneği muazzam aslında ama yine de bir özelliğini almak istemem.

Dizinin ağır gerçekçiliği ve dram yükü, set ortamına da yansıdı mı? Bu sette biri espri yapsa herkes ona çatık kaşlarla bakarmış gibi hissediyorum!

Hiç öyle bir set değildi! 🙂 Bu kadar çok oyuncu olmasına rağmen ilişkilerin iyi olduğu, insanların tanışıp muhabbet etmekten zevk aldığı, gülüp eğlenebildiğimiz bir setti. Projenin en başından itibaren hepimiz, senarist Sarp Kalfaoğlu, yönetmen Süleyman Mert Özdemir, görüntü yönetmeni Erçin Karabulut, tüm kamera arkası ekibi, İnteryapım ailesi ve harika oyuncu kadrosu işin ciddiyetini ve iddiasını hiç kaybetmeden, saygı dolu bir ortamı var ederek şiddet dozu yüksek bu suç hikâyesinin setinin huzurlu, sakin ve keyifle geçmesini sağladık.

Erol Babaoğlu, Fotoğraf: Haydar Şahin

Dijital bir işte rol almak bir sinema filminde ya da televizyon dizisinde rol almaktan oyunculuk açısından farklı mı?

Oyunculuk teknikleri ve karakteri tasarlayıp inşa etmek anlamında aslında aynı şeyler geçerli. Ana akım bir televizyon dizisinde rol aldığınızda ilerleyen bölümlerde neler olacağını bilmemek dezavantaj olabiliyor. Ama rolü zenginleştirerek iyi oynadığınızda, yeni yazılacak bölümlerde rolün hacmini ve hikâyenin gidişatını etkileyebilmeniz için büyük bir avantaj haline gelebiliyor. Sinemada senaryo bitmiş, tüm seçimler ve olasılıklar olabildiğince hesaplanıp belirlenmiş olduğu için konsantre bir kampa girip projeyi bitirerek çıkıyorsunuz. Rolün grafiğini, göstergelerini, ritmini ve aksiyon öğelerini hazırlanmış ve daha hâkim bir noktadan oynuyorsunuz. Dijital işler bu anlamda uzun bir sinema filmi çekmeye benziyor.

Bundan yıllar sonra insanların sizi hangi karakterle anmasını istersiniz?

Oynamayı kabul ettiğim tüm rolleri aynı emek ve özenle oynadığım için böyle bir ayrımım yok. Kim, hangi karakteri izleyip beğendiyse onu anacaktır. Tanıdıklarımın ve tanıştıklarımınsa beni kendi karakterimle hatırlamalarını isterim.

Son dönemde siz neler izliyorsunuz? Okurlarımıza önerebileceğiniz diziler ve filmler var mı?

Gibi ve Kuvvetli Bir Alkış’ı beğenerek izledim. Dengeler: Biri Olmak her hafta yayınlandığı için onu izliyorum bir de. Son bir ayda yeni çıktıkları için oynadığım üç kısa filmi izledim: Kirpi, Eksi Bir, Tavuk Suyuna Çorba.

Onur Bayrakçeken’in Erol Babaoğlu ile gerçekleştirdiği bu röportaj, Episode’un 57. sayısında yayımlanmıştır.

Onur Bayrakçeken

1994 yılında İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Annesinin başucunda okuduğu kitaplarla okumayı, ilkokul hocasının teşvikiyle yazmayı sevdi. İflah olmaz bir müzik tutkunu. İki şiir kitabı var (devrilmiş fil hüznü, devingen gömüt), bir de "Prekazi: Vurdu, Gol Oldu!" (Mylos Kitap, 2019) nehir söyleşi kitabını hazırladı.

Related post