Gözde Seda Altuner: “Hiç kimse tam olarak iyi veya kötü değildir”
Gözde Seda Altuner, canlandırdığı karakterlere verdiği kendinden emin, komik ve cazibeli hava her zaman ilgi alanımızdaydı. Sadakatsiz ile birlikte ekranlarda görmeye bayılır hale geldik. Şimdilerde Kirli Sepeti’nde Nergis olarak karşımıza çıkan oyuncu dizide eski eşi, kız kardeşiyle evlenen, travmalı bir kadını canlandırıyor aslında. Pek tabii o canlandırdığı için Nergis de güçlü ve fazlasıyla alımlı biri. 22 Aralık’ta vizyona giren Cenazemize Hoş Geldiniz’in yayınlanmasıyla onu yakından tanımak iyi oldu.
Sizi daha yakından tanımak adına röportajlarınızı okurken burcunuza rastlayıp Google’a, “İkizler kadınının özellikleri nelerdir?” yazdım. Cevap olarak; “Değişken bir ruh haline sahip ikizler burcu hem çok mutlu olup hem de bir anda mutsuz olabilir. İkizler kadınları problem çözmeyi de sever” dedi, ne kadarı uyuyor size?
Ruh halinde değişkenlik kesinlikle uyuyor bana. Aslında bu genellikle olumsuz bir şey gibi yansıtılsa da benim sevdiğim bir hal. Dünyaya, durumlara farklı duygu pencerelerinden bakmak çoğunlukla daha zengin bir bakış açısı kazandırıyor. Evet, problem çözmeyi sevdiğimi de kolaylıkla söyleyebilirim. Özellikle ruh halime dair sorunların derinine inmek; öncesini, şimdisini, sonrasını analiz etmek beni heyecanlandırıyor. Hem kendimi daha iyi anlamama olanak veriyor hem de bir şekilde çözüme ulaştığımda
yaşadığım haz hayata daha güçlü tutunmamı sağlıyor. Başkalarının sorunlarına çözüm bulma konusunda da iyiyim. Hatta o alanda biraz daha pratik bir kafaya sahibim.
Önce Yeditepe’de Radyo-Sinema-TV okumuşsunuz ama yarıda bırakıp Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne, tiyatroya geçmişsiniz. Bu nasıl bir öngörüdür, basında işler hiç de parlak değil. Siz de tiyatroya daha çok uygunsunuz tabii. Ama bu geçişin sebebi neydi?
Kendimi bildim bileli hep bu mesleği istedim ve zihnimde daima konservatuarda okumak vardı. Ailemse tabii ki beni çok sevdikleri için, başka bir eğitim almamın bana daha iyi bir gelecek sunacağına inanıyordu. Meşhur ve malum altın bilezik meselesi… Fakat oyunculuk benim için hobi olamayacak kadar büyük bir aşktı. Ayrıca bir mesleğe atılıp hayat gailesine girdikten sonra buna yoğunlaşmanın mümkün olmayacağını ve zamanla kopacağımı biliyordum. Çünkü sanılanın aksine bu mesleğe hazırlanmak ve mesleği icra etmek çok ciddi bir mesai, emek ve özveri istiyor. Sonuç olarak ailem ve yakın çevrem de bende bunu gördüler ve başka bir yoldan ilerlemenin beni uzun vadede mutsuz edeceğini fark edip var güçleriyle bu kararıma destek oldular. Ben de hiç vakit kaybetmeden işe koyuldum.
Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ne girmeden önce arkadaş grubunun komik ve “sen kesin oyuncu olmalısın” denen üyesi miydiniz?
Evet, öyleydim. Ama komik ve eğlenceli olmanın asla yeterli olmadığını söylemem gerekiyor. Günümüzde bu özelliklerle para kazanmak, ünlü olmak mümkün. Herkes oyunculuk yapabilir ama herkes oyuncu olamaz. Bunu yargılayan, eleştiren bir bakış açısıyla söylemiyorum. İkisi gerçekten farklı.
Gözde Seda Altuner: “Gönül her yerde her zaman karşılaşabileceğimiz bir karakterdi.”
Başak Dasman’ın kısa filmi Cast-ı Olan mı Var!’ı izledim, hayli komiksiniz. Açılış repliğinizin de dediği gibi, “4 sene bunun için mi okudum ben!” dediğiniz anlar oluyor mu hâlâ yoksa ilk başların psikolojisi mi bu?
Maalesef oluyor zaman zaman. Okuldan mezun olurken çok sevdiğim bir hocamız şakayla karışık, “Şimdi burada öğrendiğiniz her şeyi unutun yoksa üzülürsünüz,” demişti. Sektöre adım atınca her şey sıfırdan başladı. Başka normlar, başka beklentiler ve tabii ki işin endüstriyel boyutuyla sanatsal kaygıların çatışması gibi şeyleri içselleştirmeniz gerekiyor. Ancak bunun sadece bize, oyunculara özgü bir durum olduğunu da düşünmüyorum. İnsanların mesleklerinde zaman zaman işlerin hayal ettikleri gibi gitmediğini, kendilerine yaptıkları yatırımın, gösterdikleri özenin karşılığını alamadıklarını düşündükleri, hatta değersizleşmiş hissettikleri anlar oluyor.
Bana göre önemli olan, böyle zamanlarda başladığınız noktaya gitmek ve o hissiyata sıkı sıkıya tutunmak. En başta neden böyle bir seçim yaptığınızı hatırlamak. Kendi adıma beni daima sıfırlayan, baştan motive eden bir his bu. Orada o konservatuara girdiği gün gözleri sevinçten ışıl ışıl olan genç kadın karşılıyor beni. “Dikensiz gül bahçesine girmediğini biliyordun kızım. Hadi ayaklan, yoluna devam et,” diyor.
Kötü ya da komik audition anılarınız var mı?
Olmaz olur mu! Cast-ı Olan mı Var! böyle çıktı zaten. Senaryosunu, yaşadıklarımızdan yola çıkarak yazdık. “İyi geçti” dediğim sadece bir elin parmakları kadar audition vardır. Bunda kendime karşı biraz gaddar olmamın da etkisi var tabii. O iyi geçtiğini düşündüğüm seçmeler de zaten rol arkadaşının, yönetmenin olduğu, set şartlarının oluşturulduğu çekimler genellikle. Onun dışında duvara veya dümdüz replikleri okuyan birine karşı oynuyorsunuz. Aslında oynayamıyorsun. Bu koşullarda konsantre olmak gerçekten kolay değildir. Çok yetenekli insanların yanlış deneme çekimleri yüzünden görülmemiş olması bu sürecin en tatsız tarafı. Çünkü her insan her koşulda duygularına aynı şekilde hükmedemez.
Sadakatsiz’deki Gönül Güçlü hakkında soru sormasam olmaz. Nasıl bir kadındı o? Nasıl bir roldü demek istemiyorum çünkü hayatımız boyunca hatırlayacağımız bir performans gerçekleştirip Gönül Güçlü oldunuz. Gözlemlediğiniz bir halanız, teyzeniz mi vardı?
Gönül her yerde her zaman karşılaşabileceğimiz bir karakterdi. Gücünü para ve mevkiden alan, kendisini ve ailesini dünyanın merkezi kabul eden, bu nedenle her türlü zorbalığı yapmayı kendine hak gören, empatisi duygusu gelişmemiş, özünde merhametli olsa da cehaleti ve kontrol takıntısı yüzünden sürekli kendisine ve çevresine zarar veren biri… Gönül’e seyircinin duyduğu sempatinin sebebi, kendini düşürdüğü komik durumdu diye düşünmek istiyorum. Bir de aslında herkesin hayatında karşılığı olan, az ya da çok benzerlik kurabildiği birileri olması…
Sadakatsiz’in ünü yurt sınırlarını hayli aştı. İspanya’da özellikle büyük fanları olduğunu biliyorum. Hiç olmadık bir yerde diziyi izleyen biriyle karşılaştığınız oldu mu?
Pandemi döneminde olduğu için sezon finaline kadar dışarıda pek tepki almamıştım. İlk kez Çeşme’de tatilde karşılaştığım izleyici profili beni çok şaşırtmıştı. Ben, Gönül’ün belli yaştaki kadınların ilgisini çektiğini düşünürken çok farklı kesimlerden ve erkek izleyicilerin de büyük merakla takip ettiğini görmüş ve inanmakta güçlük çekmiştim.
Sadakatsiz’den sonra, umarım bir gün tanışır hatta muhabbet ederim, ne kadar eğlenceli olur dediğim nadir isimlerden birisiniz. Ama evde misafir sevmiyormuşsunuz galiba, hayallerim yıkıldı desem.
Teşekkür ederim. Ben de çok mutluyum bu sohbeti yapabildiğimiz için. Açıkçası “misafir istemem” deyişim bir şakaydı ancak sanırım sadece beni iyi tanıyan insanların süzebildiği bir şaka oldu. Orada asıl anlatmak istediğim, ne kadar yakın arkadaşım olursa olsun, misafir ağırlamanın benim açımdan ciddi bir mesai olduğuydu. Biraz aile kültüründen gelen bir şey. Annem temizlik için yardıma gelen insanla birlikte evi temizler. O gittikten sonra bir tur daha geçer üstünden. Benim için mesele misafirimi rahat ve mutlu hissettirmek. Bunu yapamayacağımı düşündüğüm durumlarda geriliyorum. Konu bu. Yoksa her zaman beklerim. Başımın üstünde yeriniz var.
“Hiç kimse, patolojik bir durum sözkonusu değilse, tam olarak iyi veya kötü değildir.”
Kirli Sepeti’ndeki rolünüz Nergis’ten bahsedebilir misiniz? Neden çekici geldi size ve bu diziyi kabul ettiniz? Ben izleyici olarak kadın cinayetinin araştırıldığı bir diziyi ekranda görme fikrini pozitif buldum.
Farklı kadın hikâyelerinin çok gerçek bir dille anlatılması beni çok etkiledi. Çok deneyimli bir ekip tarafından hazırlanmış olması da tereddüt etmeden kabul etmemi sağladı. Çok iyi bir senaryo, harika bir kadro vardı. Kendimi bu fotoğrafın içinde, özellikle de böyle bir karaktere hayat verirken hayal etmek çok zor olmadı.
Nergis’ten bahsedelim mi biraz, nasıl birisi? Tam olarak iyi değil galiba, çocuklarını ajan gibi baba evine bırakması falan biraz ters. Tabii çok zor bir sınavdan geçiyor, boşanınca eski eşi, kız kardeşiyle evlenen hangi kadın normal kalabilir ki?
Hiç kimse, patolojik bir durum sözkonusu değilse, tam olarak iyi veya kötü değildir. Ben hep buna inandım. Sevdiğim bir söz var; kimse sınanmadığı günahın masumu değildir. Yaşadıklarımızın duygu dünyamızda, kimyamızda bozulmaya yol açabildiği durumlar vardır. O durumda verdiğimiz anlık tepkiler “yanlış” ya da “yersiz” olabilir. Bence bizi asıl tanımlayan, normale döndüğümüzde bu durumu nasıl okuduğumuz ve sonrasında yaptığımız tercihlerdir.
Nergis’e gelince, o da ağır bir travma yaşamış ve henüz atlatmanın çok uzağında. Can havliyle sağa sola koşturan, ne yaptığının çok farkında olmayan bir hali var. Etrafını yıkıp döktüğünü fark edemiyor ya da bunu umursamıyor. Kendi acısına ve haklılığına odaklanmış. Nergis’in kim olmayı tercih edeceğini bir durup nefes aldığında öğreneceğiz. Ben de çok merak ediyorum.
Nergis’le benzer bir kaderi olan Neşe Karaböcek’in hayatını incelediniz mi? İkinci bölümdeki bir sahnenizde “Koca Dünya” adlı şarkısı çalınca sorma ihtiyacı hissettim.
Hikâyeyi biraz biliyorum ama özel olarak incelemedim. Bir kadın için, başka bir kadının gölgesinde kalmak çok zordur. Hele de bu, insanın kız kardeşiyse çok daha zordur. Nergis’in hayatının gerçeği bu. Bu durumla mücadele ederken kendini önceliyor. Çevresinde ne olduğu, insanların ne düşündüğü çok da gündeminde değil. Bana eşyanın tabiatına uygun bir durum gibi görünüyor.
“Bir silkelen Nergis. Toparlan. Oğullarının sana ihtiyacı var. Onlarla ilgilen ki babaları gibi olmasınlar.”
Aldatılan kadın en tehlikeli kadın derler, sizce güçlü kadın kime denir?
Kendini olduğu gibi kabul edip seven, üretip faydalı olmaya odaklanan; yaşamını, tercihlerini ve fikirlerini savunan her kadın bence güçlüdür. Bu mücadeleyi her kadın aynı koşullarda vermiyor. O nedenle kadınların birbirine tutunduğu, güçlü bir dayanışma sergilediği yerde her birimiz tek başına olduğumuzdan daha güçlüyüz. Bunu da unutmamak lazım.
Karakteriniz Nergis Hanım’a bir tavsiye verseniz bu ne olurdu?
Bir silkelen Nergis. Toparlan. Oğullarının sana ihtiyacı var. Onlarla ilgilen ki babaları gibi olmasınlar.
Ece Erdek, tarzına bayıldığım bir yönetmen. Onun işlerini özellikle takip etmeye çalışıyorum. Nasıl gidiyor onunla çalışmak?
Ece Hoca benim de daima çalışmak istediğim bir yönetmendi. Onunla çalışmak hayal ettiğimden çok daha keyifli. Onun kadar neşeli ve pozitif enerji yayan biri olup aynı zamanda sette bu otoriteyi sağlamak gerçekten kolay iş değil. Hoca bu konuda hiç zorlanmıyor çünkü gerçekten özünde öyle bir insan.
Cast ve hikâye iyiyse her karakteri canlandırır mısınız yoksa canlandıracağınız karakterlerde belli başlı özellikler arar mısınız?
Benim için genel anlamıyla hikâye önemlidir. İçinde yaşayan karakterlerin olduğu; derdi, derinliği olan ve bunu çok iyi aktaran bir senaryoya hizmet edecek her rolü oynarım. Bunu da mümkün olan en doğru şekilde yapmak için her seferinde çok çalışırım.
Boş zamanlarınızda neler yapmayı seversiniz? Oyunculuk dışında ilgi duyduğunuz sanat dalları/konular nelerdir?
Yazıyorum. Uzun zamandır yazıyorum. Benim için başlangıçta bir tür gevşeme egzersizi gibiydi ama zaman içinde ihtiyaca dönüştü. Ancak hem set temposu ve hazırlandığım rollerin yükü hem de yazdıklarımı bir değere dönüştürecek enerjiyi bir arada bulmak çok zor. Bir ara vakit ve enerji bulup işin bu tarafında da değer üretmeyi planlıyorum. Çok uzun olmayan bir vadede bunu hayata geçirme niyetim var.
Takipçisi olduğunuz günümüz yapımları var mı?
Şu sıra Kızılcık Şerbeti’ni ara ara takip ediyorum. Vakit ve imkân bulabildiğim ölçüde yapılan her yeni projeyi de takip etmeye çalışıyorum.