İçimizdeki Yılan: ‘The Essex Serpent’ – Ömür Tanyel
Tarih boyunca denizlerde görüldüğü söylenen devasa yılanlar, büyüklükleri ve azameti de göz önüne alınırsa insanoğlunun merak ve korku kaynağı olmuştur. Hele ki göl gibi sınırlı ve kaçış imkânı az alanlarda gözlendiklerinde daha da gizemli bir hale bürünmüşlerdir. Bizde bunun tipik örneği, yıllardır söylenceleri devam eden ancak bilimsel olarak bir ispatı da olmayan Van Gölü canavarıdır. The Essex Serpent dizisi de Viktorya dönemi İngiltere’sinden kurgusal bir deniz yılanı efsanesi çevresinde şekillenen olayları bizimle buluşturuyor.
İngiltere hatta tüm Avrupa için önemli bir dönem olan Viktorya çağı, 1830’lardan 1900’lerin başını kapsar. Sanayi devrimi bu dönemde doruk noktasına ulaşmış ve güneş batmayan imparatorluk denen Büyük Britanya İmparatorluğu da altın çağını yaşamıştır. Adını da günümüzdeki kraliçe II. Elizabeth’ten sonra en uzun hükümdarlık yapan (64 yıl) dönemin kraliçesi Victoria’dan almıştır. Ölüleri gömmeden önce beraber fotoğraf çektirmek, mezara konan tabuta içindekinin ölmeme ihtimaline karşı bazı uyarı düzenekleri koymak gibi enteresan fikirlerin geliştiği dönem, aynı zamanda coğrafi ve bilimsel keşifler için de hareketli bir periyot olmuştur. Aynı zamanda dinsel bağnazlıkların bilimsel gelişmelerle yıkılmaya başladığı bir zaman dilimi olması açısından da önem taşır.
Dizinin de ana eksenini oluşturan Cora Seaborne (Claire Danes) karakteri, işte bu dönemde araştırma isteğine sahip amatör bilim insanı olarak karşımıza çıkar. Her ne kadar dönem bazı pozitif değişimlere gebe olsa da kadınların hâlâ yüksek eğitim ve bilimin içinde yer almasının çok da kabul edilmediği bir gerçektir. Açılışında sisli bataklık kıyılarında dua ederek bekleyen bir genç kızın sudan çıkarak kendini sonsuzluğa götürecek bir yaratıkla ilk buluşmasına kısmen şahit oluyoruz. İngiltere’nin Essex bölgesindeki puslu hava eşliğinde başlayan yapımda daha sonra Londra’ya geçerek genç yaşta çok da sevmediği kocasını ahirete uğurlayan Cora ile tanışıyoruz. Kocasının doktoru olan Luke Garrett (Frank Dillane) ile inceden bir yakınlaşma yaşasa da aslında özgür kalmasıyla beraber ukde olan şeyleri gerçekleştirme yolunda attığı adımlar hikâyenin başını oluşturuyor. Oğluyla beraber arkadaşlarından duyduğu Esssex bölgesindeki evrimden kaçmış yılanı ve fosilleri araştırmak onun öncelikli konusudur artık. Luke ise Cora’yla yakınlaşsa da onun da arzusu dönemin ilk sayılabilecek kalp ameliyatlarından birini yapmaktır.
Essex’in Aldwinter köyü, deniz yılanı hikâyesini barındırdığı gibi fosiller için de adeta bir vahadır. Cora da yöreye gelerek bu yılan efsanesi ve fosiller arasında ilişki kurmayı umar. Ona göre Darwin’in evrim teorisinde de bahsedildiği gibi her zaman evrim sürecinden kaçmış tekil canlılar olma ihtimali vardır. Lakin köy ahalisinin dinsel bağnazlıkla harmanlanmış bakış açısına göre bu yılan, günahkârları cezalandırma unsurudur. Hatta kilisenin bir oturma sırasına işlenmiş dev yılan motifi bu görüşün adeta kutsal mekândan ayrı düşünülmediğinin göstergesidir. Köydeki rahip Will Ransome (Tom Hiddleston) ise bağnaz yardımcısının aksine ileri görüşlü bir adamdır ve yılan fikrinin altında objektif doneler aramaktadır. Çiğnenmiş gözüken bir genç kız cesedi, parçalanmış balık ağları, geçmişten gelen öğretilerse bu yılanın belki fiziksel belki de mitolojik olabileceğini düşündürmektedir.
Rahip Will’in de Cora ile yakınlaşması ve bir partide herkesin önündeki samimi dansları bir dönüm noktasına yol açar. Zira aynı gece bir başka genç kızın kaybolması ve bir ada sakininin deniz kıyısında ölmesinin sorumlusu Cora olarak görülür. Çünkü köyün önemli bir unsuru olan bu yılanın sadece basit bir canlı olabileceğini söyleyerek ahalinin inancıyla adeta dalga geçmiştir. Dizide sıkça kullanılan metaforlar drama kurgusunu güçlendirmektedir. Cora’yı ziyarete geldiğinde yılan konularına umursamaz kalmasıyla gösterilen Luke’un nihayetinde istediği ameliyatı yapması, rahibin karısının hastalığı karşısında mücadeleyi değil teslimiyeti seçmesi, Cora’nın başta hizmetçisi sonra arkadaşı olan Martha’nın dönemin yeni sayılan fikirlerinden sosyalizm için verdiği mücadele bunlardan birkaçıdır. Ancak bir müddet sonra karakterlerin ve içlerindeki korku, istek ve öfke unsurlarının birbirlerinden çok farklılaşması konu bütünlüğü takibinde zorluklar yaratabilmektedir.
Yılan her ne kadar soğukluğu, sinsiliği ve zehriyle korku unsuru olsa da geçmişten beri hem yeraltını yani öbür dünyayı hem de deri değiştirmesi nedeniyle yaşamı ve yaşamdaki değişimleri simgelemiştir. Çeşitli mitolojilerde de bu kavramlarıyla yer almıştır. Mezopotamya’da Tiamat, Yahudi-Hıristiyan inancında Leviathan, Antik Yunan’da Cetus, Echidna, Hydra veya Scylla ve İskandinav mitolojisinde Jörmungandr ilk akla gelenlerdir. Yine dizinin geçtiği gerçek zaman periyodundan HMS Daedalus adlı gemi personeli yaklaşık 20 metrelik dev bir yılan gördüklerini iddia etmiş ve Times gazetesinde günlerce tartışılmıştır. Ondan çok daha önce gelen ve aynı dönemlerde sıkça vaka raporlarına yansıyan diğer bir canlıysa İskoçya’nın meşhur Loch Ness canavarıdır. The Essex Serpent dizisi her ne kadar adını gerçekten folklorik öğe haline gelmiş bir yaratıktan almasa da tüm bu efsanelerde olduğu gibi merakı, korkuyu, insanın kendi doğasıyla çarpışmasını başarıyla figüre edebilmektedir.
İngiliz yazar Sarah Perry’nin 2016’da yayımlanan ve çok satanlar listesine giren romanından uyarlanan dizinin yönetmeni, Dark River filminden tanıdığımız Clio Bernard. Dönemi iyi yansıtan kostüm ve sahnelere eklenmiş kasvetli Essex havası yapımı diri tutan öğelerden. Clio karakterinde oldukça başarılı bir oyunculuk sergileyen Clair Danes’e ise Homeland dizisinden aşinayız. Orada bipolar bir CIA ajanını canlandırırken histerik ve nevrotik ifade ve hareketlerine aşina olduğumuz Danes’i burada da zaman zaman oradaki tarzında görmek nostaljik etki yapıyor. Kurgusal Loki karakterinden bilge köy rahibi rolüne geçen Tom Hiddleston da kararsız âşık rolünde oldukça başarılı.
Altı bölümden oluşan dizi her ne kadar mistik ve merak duygularını kaşıyan öğelerle başlasa da ilerleyen bölümlerde insani ilişkileri odağına alıp yılanı bulunduğu bataklık kıyılarında bırakıyor. Tüm bu karmaşada âşıklar buluşuyor mu, yılan görülüyor mu, sosyalizm için umut var mı sorularının cevabı ise dizinin sonuna doğru seyirciyi bekliyor. Çok satan bir eserin uyarlaması her zaman çok seyredilen olamasa da The Essex Serpent izlemekten keyif alınabilecek bir yapım.
İyi seyirler.
Bu yazı, Episode’un 37.sayısında yayımlanmıştır.