‘Industry’: Gençlerin Meritokrasi ile İmtihanı

 ‘Industry’: Gençlerin Meritokrasi ile İmtihanı

Devrim Toyran’ın bu Industry incelemesi, Episode’un 24. sayısında yayımlanmıştır.

Bir varmış bir yokmuş, Mickey Down ve Konrad Kay adında iki genç varmış. Efendim, bunlar 20’li yaşlarında yatırım bankacılığı sektöründe çalışırken zalim finans sektörü onları pıt diye arkalarından itip yere düşürmüş. E, tabii kalpleri uf olmuş bu gençlerin ve onlar da o günden sonra bu mızıkçı sektöre küsmüşler. Derken akıllarına senarist olmak gelmiş.  “Aman Allahım, bu bir işaret!” deyip sevinmişler de sevinmişler senarist olduklarına.  Gel zaman git zaman, madem senarist olduk bari bir şeyler yazalım demişler ve başlamışlar düşünmeye. Sonra birden akıllarına, hayatlarının baharını güze çeviren o hain üç yılı yazmak gelmiş. Üşenmemişler, oturup bir güzel yazmışlar.  Adını da Industry koymuşlar. Masal bu ya, HBO ve BBC de, “Gençler, biz bu diziyi çekeriz,” demişler. 

Bu hikâyeyi benim için fantastik bir masala dönüştüren tek detay var ki o da bu gençlerin hevesine HBO ve BBC nasıl evet dedi? Ellişer dakikadan oluşan sekiz bölümlük bu mini ıstırabın suç ortaklığı nasıl başladı? Bence bir ara bu suç ortaklığının hikâyesini yazın da biraz içimiz soğusun. Ya da yok yok, siz yazmayın, eli kalem tutan birine anlatın da onlar yazsın. Çünkü açıkçası HBO ve BBC’nin bu senaryoyu çekmeye nasıl ikna oldukları benim için merak konusu. Dizi bittikten sonra Industry hakkında bazı yazılar okurken HBO’nun yeni yetenekleri destekleme konusunda cesur kararlar almaktan çekinmediğine dair bazı demeçlere rastladım. Elbette bir evliya olmadığım için, sadece bir yetişkin olarak biraz sakinleştiğimi söyleyebilirim. Fakat şu da bir gerçek, eğer Industry’ye başlamadan önce bu gençlerden haberim olsaydı acaba diziyi daha hoşgörülü izler miydim, inanın bilmiyorum. Öte yandan kendi gençliğimle kıyaslayıp içten içe büyüyen bir kıskançlık içinde mi izlerdim, bakın onu da bilmiyorum. 

Industry’nin senaryosu için başarılı diyemem ama cesaretleri ve çabaları için bu genç senaristlere kanaat notumu kullanıp kocaman bir aferin diyebilirim.

Benim zamanımda, kendim için yazdığım şiir ve kısa öyküleri saymazsak, yazdığım en ciddi şey “dönem ödevi”ydi. Evet, “şey” diyebiliriz ona, hiç sakıncası yok. Çünkü merak uyandırmayan, ilgimizi hiç mi hiç kaşımayan bir konuyu araştırmamız ve çizgisiz dosya kâğıdına dolmakalemle yazmamız istenirdi. Araştırmak kelimesini öyle çok da ciddiye almayın. Yaptığımız en fazla, camekânlı vitrinimizde fincanların hemen altında, kendine saygıdeğer ve daimi bir yer edinmiş ansiklopedilerimizi ebedi istirahatinden uyandırmaktı. Bizi heyecanlandıran tek şey, henüz A4 kâğıdı demediğimiz o çizgisiz dosya kâğıdına nasıl düz yazı yazacağımızdı. Yöntemi bulmuştuk, çizgili dosya kâğıdının çizgilerini güzelce cetvelle yeniden çizip çizgisiz kâğıdın altına yerleştirmek ve akıtmayan bir dolmakalemle hata yapmadan yazıyı yazmak. Bütün heyecanımız bundan ibaretti. 

Şimdi böyle bir nesilden gelen bir çocuk olarak aslında bana düşen, bu şanslı gençleri, senarist Mickey Down ve Konrad Kay’ı, her ne olursa olsun takdir etmek. Industry’nin senaryosu için başarılı diyemem ama cesaretleri ve çabaları için bu genç senaristlere kanaat notumu kullanıp kocaman bir aferin diyebilirim.

Industry, üniversiteden yeni mezun altı gencin, Pierpoint & Co. adındaki yatırım bankasında kalıcı bir pozisyona geçebilmek için verdiği mücadeleyi anlatan bir dizi. Bu altı gencin üstleriyle ilişkilerini ve rakipleriyle savaşlarını izlerken, iş hayatına başladığınız ilk günlere çok benzediğini görebilirsiniz. Benzemeyen tarafları görünce de muhtemelen şükredeceksiniz.

Industry

Industry, meritokrasi ile bu yönetim biçimine karşı olanların düellosu gibi. Ana yapı bunun üzerine kurulmuş gözüküyor.

Londra’da finans sektörü, özellikle yatırım bankacıları çok havalıdır. Çok iyi para kazanırlar. Bu sektörde çok akıllı ve zeki gençler çalışır. Üst düzeye gelmeyi başaranların egosu ise arşın sınırlarında arzı endam etmektedir. Bu ara bir söylenti var. Covid-19 nedeniyle ofise gidemediği için yanında çalışanlara gövde gösterisi yapamayan kıdemli bankacıların egoları epey sarsılmış ve pek mutsuzlarmış bu yüzden kendileri!

Rekabetin çok keskin hissedildiği, acımasız bir sektördür aynı zamanda. Yapılan işin zorluğu da buna eklenince bu sert iklime dayanmak güçtür. Bu yüzden bu yolda mücadeleyi bırakanlar da çoktur. Senarist Konrad Kay’da sadece üç yıl dayanabilmiş, sonra bu işin kendisine uygun olmadığına karar vermiş ve işten ayrılıp senarist olmuş.

Bir yönetim biçimi olan meritokrasinin yatırım bankacılığı sektöründe kabul gördüğü ve uygulandığı söylenir. Meritokraside yönetim gücü kişinin yeteneğine, bireysel üstünlüğüne ve liyakata dayanır. İdare gücü, üstün özellikleri olduğu düşünülen kişiler arasında paylaştırılır. İngiltere merkezli Meritrocracy Party, yayınladığı beş maddelik manifestosunda meritokraside kayırmacılık yoktur diyor. Ailenizin değil, sizin kim olduğunuz önemlidir. Yandaşçılık yoktur. Başkalarının sizin için ne yapabildiği değil, sizin ne yapabildiğiniz önemlidir. Ayrımcılık yoktur. Cinsiyet, ırk, din, yaş, geçmiş önemsizdir. Eşit imkânlar sözkonusudur. Herkes aynı noktadan başlar ve yeteneklerinin götürdüğü yere gider. En önemli şey yetenektir. Tatminkâr erdemler vardır. En başarılı insanlar, en yüksek tatmine erişir.

Bu görüşü elbette eleştirenler de var. Kapitalist düzende maddi imkânlar ayrıcalığıyla iyi eğitime ulaşanların, yetenekli ve zeki olanın önüne geçeceğini söylüyorlar. Bu konuda haksız da sayılmazlar.

Aslında Industry, meritokrasi ile bu yönetim biçimine karşı olanların düellosu gibi. Ana yapı bunun üzerine kurulmuş gözüküyor. Yetenekleri, eğitimleri, cinsiyetleri ve ırkları farklı altı genç, zaman zaman meritokrasiyi destekleyen davranışlar sergilerken zaman zaman da karşı görüştekileri haklı çıkarıyorlar. 

Minik yetişkinlerimizin bitmek bilmeyen sevişme sahneleri ve uyuşturucu kullanma konusundaki şımarık ısrarlarından geriye kalan zamanlarda işte böyle bir şeyler de anlatıyorlar bize. Aslında pek anlatmaya niyetleri yok da, sizin için arayıp buldum yine de.

Industry, bir Londralı için klişelerle dolu olsa da Londra’yı ve Londra’daki finans sektörünü merak eden gençler için keyifli bir dizi olabilir. İyi seyirler.

Devrim Toyran

1973 doğumlu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. Yıllardır hep bir şeyler yazmasına rağmen “Yazmak, benim yaşam biçimim,” cümlesini kuramadı gitti. Mali işler kariyerine son verdikten yıllar sonra senaristlik dersi alıp aklını, fikrini bu sektöre yormaya başladı. Londra'da yaşamasıyla İngiliz dizilerine hayranlığının alakası yoktur…

Related post