Jeffrey Dahmer, Çivici Süleyman ve Seri Katiller Üzerine – Prof. Dr. Halis Dokgöz
Seri cinayet soruşturmaları, davaları ve seri katillerin eylemlerinin toplumsal infial yaratması, katilin geride bıraktığı delillerden yola çıkarak yakalanma ve devamındaki hukuksal süreç toplumun ilgisini çekmeye devam ederken, aynı durum adli bilimler alanında çalışan bilim insanları ve profesyoneller kadar edebiyat, sinema, televizyon, dizi ve medya dünyasının da ilgisini çekiyor. Suçlu profilleme ve son zamanlarda adli tıbbın olayları çözmedeki etkisinin neredeyse olayın önüne geçtiğini bile söyleyebiliriz. Suç profili oluşturma ve adli tıp bilimiyle ilgili katilin peşinde koşan güvenlik güçlerinin ve kamunun farklı algılarından da bahsedilebilir. O halde “Seri cinayet nedir, seri katil kimdir?” sorusuyla başlayabiliriz.
Seri cinayetler aslında nispeten nadirdir; ancak toplum bu kavramdan hem dehşete düşüyor hem de büyüleniyor. Bu durum sadece adli bilimler alanında değil edebiyat, sinema ve dizilerin de ilgi çeken en önemli konularından biri olmaya başlamıştır.
Tarihsel olarak seri katiller, yüzlerce çocuğa işkence yaptığı, tecavüz ettiği ve öldürdüğü bildirilen Fransız asilzade Gilles de Rais’den başlayarak 1400’lerden beri incelenmiştir. Muhtemelen en tanınmış seri katil, 1800’lerde İngiltere’de birden fazla hayat kadınını görünüşte sebepsiz yere öldüren ve seri cinayetleri çevreleyen paniğin yaratılmasına neden olan Karındeşen Jack’tir. Karındeşen Jack diyoruz, ancak daha eski ve en kötü şöhretli cinayet serilerinden birinin arkasındaki kişinin kim olduğunu gerçekten bilmiyoruz. Katil, 1888’de Londra’nın Whitechapel bölgesinde ortaya çıktı ve hepsi seks işçisi olan beş kadını öldürüp cesetlerini parçaladı. Polis, katilin bir cerrah, kasap veya neşter kullanma konusunda yetenekli biri olduğunu tahmin etti. Katil, eylemleri özetleyen mektuplar göndererek toplumla ve polisle alay etti. Yıllar boyunca birçok zanlının adı geçmesine rağmen katilin kimliği saptanamadı ve hâlâ gizemini koruyor.
Güvenlik güçlerinin seri katilleri yakalamak için kullandığı bilgilerin çoğu, Von Krafft Ebing’in seri katillerin sahip olduğu farklı özellikleri ayrıntılarıyla anlatan Psychopathia Sexualis adlı kitabını yayımladığı 1866’ya dayanmaktadır. Von Krafft Ebing, seri katillerin yalan söyleme, manipülasyon, suç mahallinden hatıra eşyası alma, bitişik harfler kullanma, cinsel uyarılma için kurbanlara işkence yapma, pornografi kullanma, kurbanları aşağılama ve yakalanmamak için dikkatli bir planlama yapma gibi ortak özelliklerini tanımlamıştır. Bu kitapta ayrıntılandırılan özellikler, modern suç profillemesinin de temeli olarak hâlâ kullanılmaktadır.
Bir kişiyi seri katil olarak nitelendirmek kriminologlar, güvenlik güçleri, psikiyatristler, adli tıp uzmanları ve akademisyenler için giderek zorlaşmaktadır. Seri cinayet, işlenen suçlar arasında bir “sakinleşme” süresi olan üç ve/veya daha fazla ayrı olayda en az üç kurbanın benzer yöntem, silah ve törenle öldürülmesi şeklinde tanımlanmaktadır. Bu kişiler günlük yaşamını devam ettirirler. Kurbanlar genellikle tanınmamış kişiler arasından ve görece daha güçsüz ve azınlık gruptan seçilir ve çoğunun çocukluğunda fiziksel ve/veya cinsel istismar ve ihmal gibi bir deneyim sözkonusudur. Birçok seri katil, cinayetten sonra cinayeti hafızasında canlı tutmak için ya cinayet ortamından bir materyal alır veya ortama bunun bir seri cinayet olduğunu vurgulamak ve topluma mesaj vermek için direkt mesaj veren veya bazen de mesaj içermeyen anlamsız bir materyal bırakarak sakinleşme dönemi yaşar. Bu sakinlik ancak yeni bir cinayete kadar devam
eder.
FBI’ın Davranış Birimi, seri katillerin profilini çıkarma konusunda önde gelen bir kuruluştur ve şiddet suçlarını analiz etme ulusal merkezi olarak da adlandırılan bu birimin yaptığı tanım en kabul gören tanım olarak öne çıkmaktadır. Seri cinayetleri belirli “tiplere” göre tanımlamak seri katilleri ayırt etmenin yaygın bir yolu olmuştur. Seri katiller genellikle birkaç tipografinin parametreleri içinde tanımlanıyor. Vizyoner tipler; onlara cinayet işleme talimatı veren sanrılı seslere tepki verirler. Misyon odaklı türler; seks işçileri veya belirli azınlık grupları gibi “diğer” olarak görülen grupları hedef alır. Hazcı tipler; cinayetlerde zevk veya heyecan arar. Kontrol tipleri; kurbanları üzerinde güç isterler. Yırtıcı tipler; kurbanları için avlanır ve cinayetleri bir eğlence etkinliği olarak görürler. Seri katillerin genel profiline bakıldığında psikologlar, psikiyatristler, adli tıp uzmanları, kriminologlar ve güvenlik güçlerinin tipografiler, motifler ve tanımlar hakkında farklı yaklaşımları vardır. Çünkü her olayda katilin ruhsal yapısı kadar sosyal çevre ve kültürel kodlar da yakın ilişkili olduğundan farklı yansımaları da olmaktadır. Bu durum ortak tanımlamayı zorlaştırmaktadır.
Seri katillerin çocukluklarında genellikle işlevsiz çocukluk dönemi ve aile birimleri arasında zayıf ilişkilere sahip olmak ve yataklarını ıslatan, ateşle oynayan, hayvanları taciz eden içe kapanık bir profil söz konusudur. Benzer şekilde, birçoğunun reddedilme, ihmal ve yalnızlık duygularını besleyen, belirli gruplara karşı yüksek düzeyde düşmanlığa yol açan, son derece hassas çocuklar olarak büyüdüğü düşünülmektedir. Bu bireyler genellikle anormal bir şekilde pornografiye kapılırlar ve cinsel istismara uğrarlar. Ergenlikten yetişkinliğe geçtiklerinde fiziksel travma, kundakçılık, cinsel şiddet ve nihayetinde cinayete kadar yükselir. Çocukluk istismarı ile suç teşkil eden davranışlar arasında büyük bir bağlantı olduğunun altını çizmek gerekir. Öte yandan işkence gören ve istismara uğrayan çocukların hepsi seri katil olmuyor ve seri katillerin hepsi çocukluk istismarının kurbanı olmuyor. Bununla birlikte bu derin travmatik sorunlar ve suç davranışı ilişkisi, suçlular arasında değişen derecelerde de olsa bir gerçek gibi görünmektedir.
Seri katillerin çoğunu suç işlemeye iten genel güdüleri belirlemek zordur, çünkü seri katiller arasında önemli farklar bulunur. Medya genellikle ortalama bir seri katili, kurbanlarına acı çektirmekten özel bir cinsel zevk alan ve genellikle onlar üzerinde güç uygulama arzusuyla motive olan güce aç bir sadist olarak betimler. Genel olarak öfke, suç girişimi, finansal kazanç, ideoloji, güç ve heyecan, psikoz veya cinsel temelli motivasyon öne çıkar. Öfkeyle motive olan bir seri katil, belirli bir nüfusa veya bir bütün olarak topluma karşı öfke veya düşmanlıkla hareket edebilir; suç teşebbüsü tarafından motive edilen bir katil, organize suç teşkilatlarıyla ilgili olarak işlediği suçun sözde faydalı parasal sonucu tarafından da motive edilebilir. Psikoz ve ağır kişilik bozuklukları gibi bazı durumlar da suç işlenmesini kolaylaştırırken cinsel temelli motivasyonlardan da etkilenirler. Seri katilleri bir akıl hastası olarak tanımlamak çok doğru değildir ve psikolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel kodlarla yakın ilişkili olduğunun ve genellikle ceza sorumlulukları olduğunun da altını çizmeliyiz.
Bir seri katilin bu kadar şiddetli suçları tekrar tekrar işleme sebeplerine dair pek çok tartışma var. Bazı kriminologlara göre, hem biyolojik hem de sosyal faktörler bir katilin oluşmasına yol açar. Bazı araştırmacılar ise çevre kadar kesin olarak kanıtlanamasa da genetik kodların da etkili olduğunu savunuyor. Bir kişiyi seri katili yapan nedir? Bu sorunun yanıtının peşinden koşmaya devam ediyoruz. Seri katiller hakkında bildiklerimiz hâlâ buzdağının görünen kısmı kadar ve bilmediklerimiz gizemini korumaya devam ederken seri katillerin, işledikleri cinayetle şöhret kazanmaları da başka bir motivasyon kaynağı olabilmektedir. Kurbanlarını cinayet mahallinden daha çok kentin en bilinen ve işlek ortamlarına bırakıp güvenlik güçlerine, medyaya ve topluma mesaj verme eğilimleri de oldukça yüksektir.
Seri katillerin kültürel popülaritesi dünyanın her köşesinde yüksektir. Seri katillerin psikolojik gizemleri hakkında yayımlanan araştırma ve makalelerin sayısının artmasıyla insanlar seri katiller ve amaçları hakkında daha fazla şey öğreniyor. FBI Davranış Bilimleri Birimi’ne göre; yaşları 20-40 arasında değişen, zekâsı yüksek, genellikle yalnız yaşayan ama evli veya uzun süreli ilişkiler içinde de olabilen, suç geçmişi olan, hırsızlık ve cinsel istismara uğrama ve/veya uğratma gibi eylemleri kapsayan, sıklıkla erkekler seri katiller olarak ön plana çıkıyor.
Son zamanlarda ABD’li seri katil Dahmer’i anlatan diziyle birlikte konu yeniden gündeme gelmiştir. Jeffrey Dahmer, Milwaukee Yamyamı/Canavarı olarak ABD’de 1978-1991 yıllarında en az 17 çocuk ve erkeği tecavüz edip öldürmüş ve sonra bazı organlarını yemiştir. Cinayetlerinde genel olarak tecavüz, işkence, parçalama, nekrofili ve yamyamlık gibi unsurlar göze çarpıyor. Wisconsin’da işlediği 17 cinayetten 16 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştır. Dahmer, tutuklandıktan üç yıl sonra cezaevinde başka bir mahkûm tarafından öldürülmüştür. Psikologlarla görüşmesinde, öldürdüğü kişilerin, kendisinin bir parçası olmasını istediği için yediğini; yalnız, umutsuz, kendisinden ve eşcinselliğinden utandığını vurgulamıştır. Çocukken anne babasının ayrılması, ilgisizlik, alkol, madde kullanımı, hayvan ölülerine aşırı ilgi duyan Dahmer, ilk cinayetini 18 yaşındayken bir otostopçuyu öldürerek gerçekleştirmiştir. Öldürdüğü kişiyi parçalara ayırıp toz haline getirmiş ve evin arka bahçesine serperek yalnızlığını giderdiğini söylemiştir. Gerçek yaşama dayanan ve Ryan Murphy ve Ian Brennan’ın yönettiği, Evan Peters, Richard Jenkins, Niecy Nash-Betts gibi oyuncuların rol aldığı Dahmer dizisi kelimenin tam anlamıyla ortalığı kasıp kavurdu. Dizide Dahmer’in psikolojisi kadar arka plan ve dönem eleştirisi de dikkat çekicidir. Dizi sadece izlenme rekorları kırmamış, aynı zamanda bir seri katil endüstrisinin yaratılmasına da olanak sağlamıştır. Seri katil figürlerinin yazdıkları kitaplar ve yaşanılan yerlere düzenlenen turistik turlar gibi etkinlikler söz konusu olmuştur. Örneğin Dahmer’in gözlüğü 150 bin dolar gibi bir fiyata alıcı bulabilmiştir.
Türkiye’de de zaman zaman hem akademisyenler hem de medya, Batı tipi bir seri katil bulamamaktan hayıflanmıştır. Denizli’de Türkiye Elektrik Kurumu Müessese Müdürlüğü’nde çalışan Süleyman Aktaş kendi halinde, evli ve 2 çocuk babası bir hat işçisiyken 31.500 volt elektrik akımına kapılıp ağır yaralanmasıyla hayatı altüst olur. Süleyman Aktaş, kurbanlarına çivi çakmasıyla ünlenmiştir. Bir başkomiseri öldürdüğü cinayetin ardından Çamköy’e yerleşen Aktaş, 5 yıl burada kaldıktan sonra yaşlı bir çifti evlerinde gözlerine ve alınlarına çivi çakarak, yine bir kişiyi daha başına çivi çakarak öldürmüştür. Çivilere dayanamadığını ve insanların kafasına çivi çakmaktan çok haz aldığını vurgulamıştır.
Seri katiller kuşkusuz benzersizdir. Ortak paydaları olmakla birlikte her olgu kendi perspektifinden ve sosyal çevreyle birlikte ele alınmalıdır. Bireylerin kendi deneyimleri, kişiliklerini ve zihniyetlerini şekillendirir. “Normal” diye tanımladığımız hayatımızda seri katili yaratan nesnel bir gerçeklik mi var yoksa bireyin içsel yolculuğu mu onu cinayete götürüyor ya da her ikisi ve/veya bilmediğimiz çok şey mi var? Bu sorunun peşinden gitmeye devam edeceğiz gibi görünüyor.
Bu yazı, Episode’un 47. sayısında yayımlanmıştır.