‘Kısmet’: “Biz Bir Elmanın İki Yarısıyız, O En Çok Sevdiğimle Ben”
Normal şartlarda yaz dizilerine pek de bayılmam; kadınların illaki çok sarsak ve çalıştıkları holdingin patronuna âşık, erkeklerinse her daim çok aklı başında olduğu, normal insanları mumla aradığımız o dizilere tahammülüm neredeyse sıfırın altındadır. Öte yandan hepimiz gibi, biraz gerçek dışı dünyalar, holdingin ortasında ayakkabının topuğunun kırılmasından öteye geçmeyen problemler, güzel kıyafetler, havuzlu ferah mekânlar izleme ihtiyacım ağır basıyordu bir yandan da ve yaz dizilerine bir şans vermeye kendimi ikna etmek üzereydim. Tam da o sıralarda Kısmet dizisinin künyesinde Mahinur Ergun ismini gördüm ve çlinkkkk! Kendisi adını gördüğüm her işi oturup izlemek istediğim biridir, Kısmet’i izlemeye karar vermek için oyalanmam gerekmedi.
Çocukluktan beri birbirine vurgun olan Melike ve Doğan’ın bir türlü birbiriyle sevgili olamaması, temelde Melike’nin kendisiyle derdini çözememesi, Doğan’ın onun peşinden kendisine bile güya itiraf edemeden her daim gitmesi ve bu sırada onlarla birlikte yaşananları anlatıyor Kısmet dizisi temelde, bu aşkın içinde bir de Doğan’a âşık olan Ceylan var ki bak ona kıyamıyorum, oraya sonra geleceğim.
Kısmet, bir diziden en temel beklentim olan (ve özellikle yaz dizilerinde katiyen bulamadığım) sürprizli diyalogları çoktan karşıladı, önce onu söylemek isterim. Asmalı kesmeli vurmalı kırmalı, büyük büyük aşk cümlelerinin havada uçtuğu, insanların sürekli çok iddialı olduğu dizileri değil, en sıradan görünen insanın en haklı cümleyi kurduğu dizileri severim ve bakın, başrolümüz Doğan ne diyor kendi kendine konuştuğu bir gün:
– Ne var be, bir rahat vermediniz insana!
– Benim ben, sen yani.
– Ben zaten bana rahat vermeyenlerin en başında yer alırım. Bu kadar kişisel konular hakkında konuşmak istemiyorum.
– Kendinle bile?
– Özellikle kendimle.
Hayatının çok büyük kısmını balkonda çekirdek çitleyip sevdiği kıza açılamadığı için üzülmüyormuş gibi yaparak geçiren, baksan dünyanın en düz adamı diyeceğin Doğan bile böyle biri mesela. Dizide yan karakterler dahil kimsede boş yok, kimsenin cümlelerine, “Ay bunu da sayfa dolsun diye yazdılar!” demiyorsunuz.
Kadroda neredeyse boş yok, herkes abartmadan ama bir komedi dizisi izlediğimizi de unutturmadan tatlı tatlı oynuyor. Dizinin başında öyle gelmemişti ama bölümler ilerledikçe rahatlıkla söyleyebilirim ki dizinin en tatlı sürprizi benim için Roza oldu. Deniz Gürkan bu rolde bence resmen döktürüyor, başrolleri ne kadar seviyorsam (Doğan-Melike uyumuna ilk günden iknayım) Roza’yı da o kadar, bazen belki biraz daha fazla seviyorum. Özellikle Taner’le (Cenan Adıgüzel) o kadar güzel paslaşmaya başladılar ki, “Ne biçim birisin, yeto!” dediğimiz Taner’e resmen kıyamamaya başladık.
Diziyle ilgili canımı sıkan tek şey, Ceylan karakterinin son durumu. Ceylan, Doğan’a âşık ya da öyle olduğunu sanıyor, Doğan da ayrılmak istediğini söyleyemediği için Ceylan’la evlenmek üzere nikâh tarihi aldı, onunla geçireceği saatlerin ne kadarını uykuda ne kadarını banyoda bitirebileceğini hesaplıyor. Doğan, Melike’ye o kadar âşık ki, bunu kırk metre uzaktan bakan bile görüyor, Ceylan’ın o kadar yakından bunu fark etmemesi imkânsız. Bir kadının bu kadar anlamsızca çaresiz ve gurursuz hale düşmesini sevmiyorum, ne yalan söyleyeyim.
NOT: Jeux d’enfants filmini izleyenleriniz vardır mutlaka, izlemeyenlere de Kısmet dizisinin öncesinde ya da sonrasında öneririm, birbirlerinden başka kimseyi sevmemiş ama kavuşmayı da reddeden insanları izlemek hoşunuza gidiyorsa özellikle.
Bu yazı, Episode’un 50. sayısında yayımlanmıştır.