‘Kuvvetli Bir Alkış’ı Başrolleriyle Konuştuk: Fatih Artman, Aslıhan Gürbüz, Cihat Süvarioğlu
Berkun Oya’nın yeni dizisi Kuvvetli Bir Alkış, ilişkilere özgün ve absürd bir pencere açıp birçok yerde sizi kendi hayatınızla yüzleştiriyor.
29 Şubat’ta dünya ile aynı anda Netflix’te yayına girecek Kuvvetli Bir Alkış, toplumun tam ortasında bildiren bir hikaye. Güleriz ağlanacak halimize denir ya, öyle bir sıcaklığı var. İlişkilerin yıllar içindeki değişimi ve çekirdek ailenin gelişimini dürüstçe anlatan Berkun Oya, dizinin yazarlığını, yönetmenliğini ve yapımcılığını üstleniyor. Başroller Aslıhan Gürbüz, Fatih Artman ve Cihat Süvarioğlu ile yapım hakkında konuştuk.
Fatih Artman: “[Kuvvetli Bir Alkış dizisinde] hayal ettiğimi izledim”
Size Berkun Oya imzalı işlerin aranan ismi diye hitap edebilir miyiz artık? Bir Başkadır ve Cici’den sonra 3. buluşmanız. Berkun beye hak veriyorum, çok fazla karakter oyuncusuna sahip değiliz ama sizin açınızdan bu durum nasıl? Berkun Oya ile çalışmak size nasıl geliyor?
Berkun Oya benim için çok değerli bir yazar ve yönetmen. Genellikle hayatı benzer yönlerden değerlendirişimizi, yaşama karşı farkındalıklarımızı, işe karşı disiplinimizi ve komediye karşı bakış açılarımızı birbirine yakın buluyorum. Yönetmen-oyuncu ilişkimizin dışında da iki arkadaş olabildiğimiz çok kıymetli bir insan benim için. Tanıdığım ve çalıştığım için çok mutluyum.
Ön hazırlık bir oyuncu için çok önemli, nasıl başladınız Mehmet’e hazırlanmaya?
Berkun Oya ile birlikte yaptığımız her projede olduğu gibi klasik ilerledi bu süreç. Önce kurduğu dünya üzerine uzun uzun konuşmalarla başlayıp daha sıkı prova süreçleriyle devam etti. Bu çalışma hali sadece prova diyebileceğimiz belirli bir zaman aralığında kalmıyor; sahneye çıkana kadar her an içinizde büyüyor ve gelişiyor tabi. Benim için son aşama da sahne üzerinde mutlak bir konsantrasyonla tüm bu ön çalışmayı uygulamaya çalışmak oldu.
Berkun Oya bakış açısını oldukça seven biri olarak diyaloglardan, metaforlarlardan, farklı yollarla kurulan bağlarından etkilendim. Etkileyici ama aynı zamanda zor bir yapım izledik, senaryoyu okurken kafanızda neler canlandı çekerken nelerle karşılaştınız? Kafanızda kurduğunuz gibi mi yoksa başka bir şeyle mi karşılaştınız?
İnanması güç belki ama nerdeyse hayal ettiğimi izledim. Olumlu anlamdaki ufak sürprizlerle beraber daha çok etkilendim. Evet, sıra dışı olma arzusuyla yapılmadığı halde farklı bir anlatısı olan, kendine özgü tarzı ve dünyasıyla oldukça ilginç bir hikaye. Aynı zamanda toplumun tam ortasından doğan bu hikayeyi böylesine özgün ve absürt bir şekilde sunabilmesi, diziyi çok daha keyifli ve nitelikli kılıyor.
“Hâlâ olmuyor gibi hissediyorum”
Bizi her seferinde yörüngesine alan rolleriniz oldu. Herkesin ailesinde en az bir tane olan, çok sevilen arkadaşlar gibi, eğlenceli ama babacan da. Esquire röportajınızda rollerinizin hiçbirinin istediğiniz gibi olmadığını söylemişsiniz, bu sefer bir değişim var mı?
Çok teşekkür ediyorum bu güzel cümleler için. Bir de yıllar önce yaptığım bu açıklamayı düzeltmeme fırsat vermenizden dolayı da teşekkür etmem gerekiyor size. Çok acımasızca bir yorum olmuş benimkisi! 🙂 Hiçbir sahne olmuyor değil, elbette oluyor. Bir yandan da sahnenin amacı, oynadığın karakterin o sahnedeki işlevi, sahne içindeki karakterin hacmi gibi daha birçok etkeni de hesaba katmak gerekiyor. O yüzden şöyle düzeltebilirim kendimi belki: çok önem verdiğim sahneler benim için hâlâ olmuyor. Hatta biraz sıkıcı bir hale gelmeye başladı benim için bu durum. İstisna bir kaç sahnem var tabii, hakkını yiyemem ama “çoğunlukla” hâlâ olmuyor gibi hissediyorum.
Gergin çift rollerini oynamak size ne hissettiriyor, zorlayıcı bir yanı oluyor mu? Sizi hiç tanımıyorum ama daha çok sakin, kavganın alanına çekilemeyen, anlayışlı biri gibi duruyorsunuz, o yüzden sordum.
Her insan gibiyim: ne çok sakin ne de gergin. Sahnenin istediği o durumun ve hepimizin içinde olan duyguların peşinden gitmeye çalışıyorum sadece. İşin zor kısmı ise hiç bir duyguyu ve durumu ayırt etmeksizin hepsinin zorlayıcı olması.
Bazı bölümlerde çok güldüm. Zeynep Ocak ve Uraz Kaygılaroğlu’nun oynadığı sarkastik ötesi çift ile diyaloglar muhteşemdi. Şimşekten korkup sizin yatağınıza gelmeleri sahnesi çok iyiydi. Tam o tipler bir de, rollerine onlar da çok uymuş. Gülmeden bitirmenin zor olduğu bir sahne miydi?
Hem Zeynep hem Uraz harikalardı bence de. Ayrı ayrı gönülden tebrik ediyorum. Hikayenin içinde küçük bir kısımda olmalarına rağmen canlandırdıkları karakterlerle birlikte çok daha renkli ve absürt bir dünya ortaya çıktı. Açıkçası gülmeden bitirebildik sahneleri ama güldüğümüz eğlendiğimiz anlar da oldu elbette.
Aslıhan Gürbüz: “Sette demokrasiye değil monarşiye inanıyorum”
Sizin oynadığınız bir rolü izlemek büyük keyif. Şimdi nasıl bir kadın yaratmış acaba diye merak ediyor insan. Bir kere, pozitif önyargıyla başlattınız diziye. Ufak tefek Cinayetler, Bana Karanlığı Anlat, Muhteşem Yüzyıl dizilerindeki rollerinizden çok etkilenmiştim. Kuvvetli Bir Alkış’taki karakterinizin arka plan hikayeleri de son derece önemli. Güncel toplumsal konuları cesur bir şekilde gündeme getiriyor. Bir yandan sosyal olaylara duyarlı, diğer yandan yeni doğum yaptı, eşine zor dayanıyor, ağlayan bir bebek derken Zeynep’i oynamak yorucu muydu?
Öncelikle güzel iltifatlarınız için teşekkür ederim.
Ben, hep beni yoracak kadınları oynamayı seçtiğim için, Zeynep’in yorgunluğu zaten başından kabulümdü. Yoracak, korkutacak, dişlerimi kamaştıracak heyecandan uyutmayacak karakterleri beklediğim için genelde az iş yapıyorum. 🙂 İstediğim gibisi denk geldiğinde de o yorgunluk, o uykusuzluk, o heyecan bana çok iyi geliyor çünkü beni geliştirdiğine inanıyorum hep.
Bu tip bir absürt komedi metnini oynarken insanın aklında “Umarım bu espri anlaşılır!” diye bir düşünce oluyor mu?
Benim oyuncu olarak seneler içinde geliştirdiğim bir şey var: eğer senaryosunu yazmış bir yönetmenin setindeysem, kaygım seyirci olmuyor asla. Yönetmene hizmetle meşgul oluyorum: istediği gibi oldu mu, hayalindekine yakın mı çıktı falan. Çünkü o yönetmen seyirci ile ilgili kaygıyı da, onu nasıl gidereceğini de, oradaki riskleri de benden çok önce hesap etmiş, ne istediğini ya da istemediğini bilen biridir. Dolayısıyla benim yüküm hafifler ve ben o benden ne istiyorsa onu yaparım. Ben sette demokrasiye değil monarşiye inanıyorum; yazan yönetiyorsa.
“Sonsuz mutluluk yok, daimi neşe var!”
Bazı bölümlerde çok güldüm. Zeynep Ocak ve Uraz Kaygılaroğlu’nun oynadığı sarkastik ötesi çift ile diyaloglar muhteşemdi. Şimşekten korkup sizin yatağınıza geldikleri sahne çok iyiydi. Tam o tipler bir de; rollerine onlar da çok uymuş. Gülmeden bitirmenin zor olduğu bir sahne miydi?
Zeynep çok eski arkadaşım. Uraz da öyle ve bence de çok doğru cast.
Berkun Oya ile çalışmak tam konsantrasyon gerektiren bir iş. Setin her alanında işin uzmanlarıyla çalıştığın, harika bir ekip çalışması! Dolayısıyla dalağı düşük olan ben bile o sette asla dikkatimi dağıtıp bir şeye gülmedim, gülemedim. Metin, ortam ve yönetim o kadar işin ehli ki oyuncu olarak hep o anların içindesin. Hem de zorlanmadan, kolaylıkla o anlara akıyorsun.
Şimdi böyle diyince hiç gülünmeyen sert ve zor bir setti gibi algılanmasın. Sadece, tüm ekip aşırı konsantreydik. Yoksa aralarda gülmek, eğlenmek hep vardı. Bir de şöyle sert bir gerçeğimiz vardı bizim o sahneleri çekerken: ülkemiz 6 Şubat felaketini yaşamıştı, sete ara verilmişti. Tekrar başladığımızda da memleket gibiydik, gülmeye dermanımız yoktu. Yasımızı işe kanalize etmiştik olabildiğince.
Peki “çağımız artık böyle” diye bazı gereklilikleri hayatımıza sokmak zorunda olmak biraz sıkıcı değil mi sizce? Çok hızlı değişen bir çağa denk geldik, neredeyse her sene tanımlamalar değişiyor. Sosyal medyadan da hiç olmadık yere lince uğrayabiliyoruz artık, hiç öyle bir amacımız olmadığı halde hem de.
Valla çağımız kusura bakmayacak çağımız! 🙂 Ben bu çağa gerçekten alışamadım. İnsan olarak dertlerim var. Hayatıma sokma zorunluluğum da yok benim, gerekliyse giriyor ama gerekli değilse direniyorum. Tanımlara da hiç inanmadım.
Sosyal medyamı da (sadece instagramım var) bir oyuncu gibi kullanmıyorum zaten sanırım.
Aaa, ama linç deyince de ben!.. Saçma bir ortam sosyal medya. Seneler içinde alışıyor, alışmadığınıza tepkinizi kendinizce veriyorsunuz. Takipçi sayısı, beğeniler, hep bir onaylanmak-beğenilmek ve kimliklerin gizlenip saçma özgürlüklerin yaşandığı ve asla gerçeğin yansıtılmadığı bir dünyayı ciddiye alamayacak kadar geliştirdim sanırım kendimi yaş aldıkça.
Oğlunuz Metin’i oynayan çocuk oyuncu, Rezdar Taştan hakkında düşünceleriniz neler? Öykü içinde kritik bir öneme sahip, karakteri çok iyi tanıtıyor bence. İnanılmaz uzun bölümleri ezberlemiş. Bu yaşta bir oyuncu ile oynamanın bir farkı oluyor mu?
Rezdar hem bir meslektaş hem de bir ruh olarak çok özeldi benim için. İnanılmaz tatlıydı her an da: resimler yapıp hediye edecek kadar çocuk, güncel konuları konuşacak kadar da olgundu.
Ama eklemek isterim ki bizim setimiz çocuklu sahnelerde diğer setlerde ve sektörde olmadığı kadar dikkatli, özenli ve profesyoneldi. Çocuk oyuncularımızın koçu Gülay Say bana göre ülkenin en iyisi. Hal böyle olunca da çocuk oyuncu iyi, koç iyi, set iyi, metin ve yönetim iyiyken ortaya çıkan da tadından yenmeyecek, ders niteliğinde bir performans oluyor tabii.
Ben karakterinizin mutlu olup olmadığını anlayamadım. Belki de bir sürü hayat bu şekilde ortalama sevinçler ve hüzünler arasında yok olup gidiyor. Zeynep gerçekte arkadaşınız olsaydı ne demek isterdiniz ona?
Zeynep de anlayamıyor zaten! 🙂
Ben Aslıhan olarak sadece Zeynep’e değil herkese hep şunu derim ki bu cümle benim mottomdur, evimin her yerinde yazar: SONSUZ MUTLULUK YOK, DAİMİ NEŞE VAR!
Sorular için teşekkür eder, bir başka projede yüz yüze ve söz söze röportaj yapmayı dilerim. İyi çalışmalar.
Cihat Süvarioğlu: “Metin görüyor, anlıyor, kayıtsız kalamıyor.”
Bu projeye sizi çeken şey neydi? “Bir daha nerede portakalın içindeki vitamini oynayabilirim ki!” diye düşünmüş olabilir misiniz? 🙂
Berkun Oya ile çalışmak beni bu projeye çeken bir etkendi. Yıllardır işlerini çok beğenip ilgiyle takip ettiğim, “Acaba bir gün bir projede birlikte çalışma fırsatım olur mu?” diye düşündüğüm bir isimdi. En son Cici‘yi izleyip “Ne güzel iş” diye tweet atmıştım. Bir projesinde birlikte çalışır mıyız diye hayal ederken; yanılmıyorsam bir ay sonra falan, bu proje için seçme (audition) talebi geldi. Sonra süreç başladı. Bu anlamda da benim için çok değerli bir proje.
Bu dizinin dünyasında yer almak bence her oyuncu için heyecan verici diye düşünüyorum. Sadece portakaldaki vitamin hali değil de… 🙂 Genel olarak dizinin ilginç dünyasında; bir yandan çok tanıdık bir karakter olan Metin’i, böylesi ilginç bir atmosferde anlamaya ve anlatmaya çalışmak çok keyifli bir süreçti benim için.
Metin nasıl bir karakter sizce? Döneminin tüm yüklerini ve evdeki mutsuzluğu alıp yine de pozitif biri olarak büyümüş sanki.
Metin durumların farkında olarak hareket ettiği için insanları anlamakta zorlanıyor. Aslında farkında değilsek ve bilmiyorsak sorun yok. Ancak Metin görüyor, anlıyor, kayıtsız kalamıyor. Bu da onu dünyayla ilgili umutsuz, karamsar bir yere götürüyor. Bir yandan da hayatı kaçırmasına sebep oluyor diyebiliriz. Bu iş özelinde Metin karakteri için, benim anlattığımdan öte seyircinin tepkisini çok merak ediyorum.
Berkun Oya’nın bakış açısını oldukça seven biri olarak diyaloglardan, metaforlarlardan, farklı yollarla kurulan bağlarından etkilendim. Etkileyici ama aynı zamanda zor bir yapım izledik. Senaryoyu okurken kafanızda neler canlandı? Çekerken nelerle karşılaştınız? Kafanızda kurduğunuz gibi mi yoksa başka bir şey mi çıktı ortaya?
Dünyası ilginç ama alışıyorsunuz. Sizin izlerken hissettiğiniz şeyi ben de oynarken yaşadım. Okuduğum şey çok iyiydi. İzlediğimde de çok etkilendim ve etkisi hâlâ devam ediyor. Şimdi de heyecanla, çevremde izleyen kişilerle proje üzerine konuşmak istiyorum.
Küçüklüğünüzü oynayan çocuk oyuncular, Rezdar Taştan ve Eyüp Mert İlkis hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim? Öykü içinde kritik bir öneme sahip, karakteri çok iyi tanıtıyor bence. İnanılmaz uzun bölümleri ezberlemişler.
Evet şahaneler. Ben keyifle seyrettim. Ezber de çok zor olmalı hakikaten. O yaşlarda böyle bir şey deneyimlemediğim için hayal edemiyorum. Rezdar ve Eyüp çocukluğumu oynadıkları için birlikte çalışma fırsatımız olmadı. Kesinlikle çok başarılılar ve çok iyi bir oyuncu koçları olduğunu duydum.
“Berkun Oya oyuncuyu nasıl harekete geçireceğini çok iyi biliyor.”
Berkun Oya işlerinde oyunculuk performanslarının hep belli bir standardın üzerinde olduğu bir gerçek. Tabii kadro kurulurken tüm sahneler düşünülüp seçim yapılıyordur eminim. Fakat oyuncu yönetimi de çok önemli olmalı. Sizin bölümleriniz de öyle, çok etkileyici. Nasıl oluyor da Berkun Oya setlerinden bu kadar etkileyici performanslar ortaya çıkıyor?
Öncelikle, teşekkür ederim. Berkun Oya kendisi de oyunculuktan geldiği için oyuncuyu nasıl harekete geçireceğini çok iyi biliyor. Bu bir oyuncu olarak sizin işinizi çok çok kolaylaştıran bir şey. Ayrıca senaryosu çok güçlü olduğu için oyuncu da rahatça kendini bırakabiliyor . Bir de tabi Berkun Oya’ya sormak lazım bunu:)
Gündelik hayatta çokca yaptığımız bir şey, ilgimizi çekmiyorsa dinlemiyoruz, ya da dalga geçiyoruz. Tamam, dizideki Plants & Friends inanılmaz saçma bir fikir ama neyin tutacağı belli olmuyor bu zamanda. Birine nasılsın derken bile öylesine sorduğumuzu düşünüyorum artık. Gündelik hayatta bu yapımdaki gibi “ne alaka” anlarla karşılaştığınız oluyor mu? Gündelik hayat ve değer yargılarının sürekli değişmesinden ne kadar memnunsunuz?
Tabii ki bununla sık karşılaştığım anlar oluyor benim de. Bazen fark ediyorum ama çok üstünde durmamaya çalışıyorum. Değer yargılarının doğası bu zaten kişiden kişiye değişiyor. Hoşumuza gitse de gitmese de maruz kalıyoruz. Ama güzel haber geçici olmaları.
Berkun Oya’nın yeni dizisi Kuvvetli Bir Alkış’ın fragmanını izlemek için buraya tıklayın.