LUPIN
Yazı: Álvaro Luna-Dubois
Çeviri: Fulya Turhan
Louvre’da soygun var! Marie-Antoinette’in 17 milyon avroya satışa çıkarılan elmas kolyesi, halka açık bir müzayedede çalındı. Hırsız mı? Başarılı bir teknoloji CEO’su kılığına giren ve yerel suçlulardan oluşan bir ekiple işbirliği yapan zarif bir adam, Fransa’nın en zorlu güvenlik sistemlerini kandırmayı başarıyor. Olay örgüsü, bir tarih kitabında veya eski bir suç romanında okuduğunuz bir şeyi hatırlatıyorsa yanılmıyorsunuz: 18. yüzyılın sonlarında Fransa’da benzer bir egzotik kraliyet kolyesi, bir kardinali ve bir sahtekârı içeren dolandırıcılık skandalının merkezindeydi. Bu olayın medyada ele alınış şeklinin Fransız Devrimi’ni ateşleyen faktörlerden biri olduğu söylenir. 1900’lerde benzer bir kolye, Maurice Leblanc’ın dedektif-hırsız Arsène Lupin’i konu aldığı suç romanlarından birine ilham verdi. 2021’de kolye ve kötü şöhretli hırsız geri döndü ancak bu kez İngiliz-Fransız ikili George Kay ve François Uzan tarafından yaratılan Netflix orijinal dizisi Lupin‘de. Buradaki “centilmen hırsız” bilhassa Leblanc romanlarının sıkı bir hayranı olan, Omar Sy’in (The Intouchables, Chocolat) canlandırdığı Assane Diop isimli cesur bir adam. Rahmetli babası (Fargass Assandé) aynı kolyeyi çalmaktan 25 yıl önce haksız yere mahkûm edilmeden önce tanıştırmış Assane’ı Leblanc’la. Suç, intikam, komedi öğelerini harmanlayan ve Leblanc’ın klasik Fransız masalına birçok gönderme yapan bu Netflix soygun dizisi, kolyenin gizemini çözmeyi amaçlıyor ve bunu yaparken de geniş ve küresel bir izleyici kitlesi yakalamayı hedefliyor. Ancak bu son hedefe şimdiden varılmış gibi görünüyor. Dizi, sadece yayınlandığı ilk ayda 70 milyondan fazla izleyici toplamayı başardı ve böylece platformun İngilizce olmayan en başarılı yapımlarından biri haline geldi.
George Kay ve François Uzan’ın projesi, aşamalı olarak Avrupa pazarına giren Amerikan streaming platformuyla yapılan birkaç ortak çalışmanın ardından geldi. Kay, Netflix’in Criminal serisinin (Fransa, Almanya, İspanya, İngiltere) ortak yaratıcısı, Uzan ise Netflix’in Fransız komedisi Family Business‘ın yazarlarından ve Fransa’nın en uzun soluklu dizilerinden Plus belle la vie (2004-) de dahil olmak üzere birçok ana akım Fransız dizisinin senaristi. Lupin‘in hemen herkese hitap etmesini sağlayan şey, gerçekten çok çeşitli bir oyuncu kadrosuna ek olarak türlerin, yerel ve uluslararası yazarların birleşimi. Kahramanın, işlemediği bir suç yüzünden hapishanede ölen Senegalli bir göçmenin oğlu olduğunu öğrenir öğrenmez, soyguna ilişkin algımız büyük ölçüde değişiyor. Assane Diop bir kötü adam olmanın veya La casa de papel‘in tatlı maskeli haydutlarından biri olmanın çok uzağında, babası için adalet arayan kanunsuz bir süper kahramana daha yakın. Ve tabii ki herhangi bir süper kahraman gibi, Assane’ın da elinde birtakım süper güçleri var. Her şeyden önce, o bir kılık değiştirme ustası. Dizi, Assane’ın Louvre’da kapıcı olarak çalışmasıyla başlar, ancak kısa süre sonra kostümleri, bir teknoloji şirketinin havalı CEO’sundan bir teslimatçıya, yaşlı ve sakallı bir adama kadar giderek çeşitlenir. Büyüleyici tavırları ve hilebaz kişiliği de ana soruşturmasını yürütme sürecinde ona epey yardımcı olur. Bütün süper kahramanlar gibi, o da yalnız değildir ve çocukluk arkadaşı ve şimdilerde antika uzmanı Benjamin’le (Antoine Gouy) işbirliği yapar. O kötü şöhretli kolyenin sahibi ve Assane’ın babasının hırsız damgası yemesine neden olan, zengin ve politik bağlantıları güçlü, kötü adam Bay Pellegrini hakkında çok şey bilen gazeteci Fabienne’le de birlikte çalışır.
Lupin‘de intikam planları ve kostümlerden çok daha fazlası var. Bir suç hikâyesi olarak dizi, tüm Paris polis departmanını yanıltmaya devam eden Assane’ı tutuklamaya çalışan büyük soruşturmayı da takip ediyor. Lupin, üç başmüfettişe odaklanıyor: Kaptan Laugier (Vincent Londez), Teğmen Belkacem (Shirine Boutella) ve Teğmen Guedira (Soufiane Gerrab). Laugier ve Belkacem, Assane’ın suçlarına yönelik mantıklı açıklamalara odaklanmaya çalışırken Guedira, Leblanc’ın romanlarına yapılan birçok referansı çabucak anlıyor. Guedira, Assane tarafından kullanılan Lupin anagramlarını ortaya çıkarmak için hem romanlardan alıntıları hem de suç mahallerindeki kanıtları tahtasına yerleştirerek şu sonuca varıyor: “Mantıklı… Hırsız ile Arsène Lupin arasında bir bağlantı olmalı. Bu ipucunu takip etmeliyiz.” Buna karşılık ortağı Belkacem şöyle cevap veriyor: “Cidden Youssef, bu nedir? Sırada D’Artagnan ve Üç Küçük Domuz* mu var? Git ve gerçek bir iş yap!” Polis soruşturması, hırsızın mantığıyla boğuşuyorken Assane Diop da kendi macerasında birçok zorlukla karşılaşır. Birincisi, ona babası hakkında daha fazla bilgi verebilecek tek tanık komadadır ve hapishanededir ve Pellegrini’nin de Fransız medyası üzerinde büyük bir gücü var gibi görünüyor. Pellegrini’nin düşmanca tavırları kesinlikle klişe ve öngörülebilir kötü karakter kalıbıyla uyuşsa da ailesi çok daha incelikli karakterler olarak tasvir ediliyor. Örneğin Assane’ın çocukluk aşklarından biri olan kızı Juliette’in (Clothilde Hesme), babasının anlattığı kolye öyküsüne şüpheyle yaklaştığını görüyoruz. Soruşturma birçok yönden Assane’ın geçmişine, özellikle de bu kapanmayan aşk hikâyesine doğru bir yolculuğa da açılır. Romantik yan hikâye, Assane Diop’un dünyasının derinliklerine dalmamızın mükemmel bir yoludur. Bir öksüz olarak nasıl yaşadığını öğrenmemizi, nasıl Paris’in en yetenekli hırsızı ve aynı zamanda genç bir çocuğun sevgi dolu babası haline geldiğini görebilmemizi sağlar. Assane’ın hayatının panoramik görüntüsünü aktaran yaratıcıların bizden kahramanın aynı zamanda insan olduğunu, kahramanımızın zaman zaman doğum günlerini unutabileceğini bilmemizi ve eylemlerini kendi gözlerimizle yargılamamızı istediği açıktır.
Etnik azınlıklara yönelik çok sayıda polis şiddeti vakası nedeniyle ulusal ve uluslararası düzeyde büyük tepkiyle karşı karşıya olan çokkültürlü bir ülkede, Lupin‘i bağlamsallaştırmak ve dizinin ırk ve suç konularını nasıl ele aldığını sorgulamak önemlidir. Ne de olsa 2016’da Fransız Yüksek Mahkemesi, polisin sistematik olarak bir grup etnik azınlığın profilini çıkardığına karar verdi ve onları polislik uygulamalarını değiştirmeye çağırdı. Aynı yıl, 24 yaşındaki Adama Traoré, bir memur tarafından zapt edildikten sonra polis nezaretinde öldü; bu olay, 2020’de “Black Lives Matter” hareketinin Fransa’ya doğru yol aldığı sırada medyada yeniden canlandı. Ve bizzat Başkan Macron’un öfkesini açıkça ifade ettiği, siyah bir müzik yapımcısını ırkçı söylemlerde bulunarak döven polis memurlarının 2020’de çekilen videosunu unutamayız. Fransız medyasında, siyasi söylemlerde ve adalet sisteminde geleneksel olarak izlenen renk körü politikalar ve eşitlikçi modeller nedeniyle televizyon dizilerinde ırk, etnik köken veya din temelinde vatandaşlar arasındaki ayrımın gösterilmesinin çoğu zaman yasak olduğu da vurgulanmalıdır. Yine de bir Amerikan streaming platformunda yayınlanan bir dizi olarak Lupin bu tür sorunları çözebilmek için daha geniş alana sahiptir. Dizi, birçok yönden bize Fransa’daki ırksal dinamikler hakkında bazı ipuçları veriyor: Örneğin etnik azınlıkların bir hapishanede fazla temsilinin yanı sıra siyah karakterler arasında yaygın olan büyük ekonomik zorlukları gösteriyor. Bununla birlikte dizi, bunları genellikle mizah ve aksiyon temaları üzerinden ve ırksal çatışma sahnelerinden kaçınarak ele alıyor. Bu nedenle ne okul zorbaları ne de Assane’ı hapishanede döven adamlar, her gün Fransa’da meydana gelebilecek ırksal sorunları çağrıştırıyor. Ancak yine de Lupin‘in tamamıyla renk körü bir dizi olmadığını vurgulamam gerek. Aslında dizide renk karşımıza çıkıyor ama genellikle komik sahnelerde. Assane’ın, kocası sömürge Kongo’da çalışan zengin, yaşlı bir kadınla karşılaştığı ve hicivli bir şekilde gülümseyerek ona “eski güzel günleri” sorduğu bir sahne örneğin. Lupin‘i platformdaki diğer Amerikan veya İngiliz polis dizilerinden farklı kılan şey, Fransız izleyicilerle arasının açılmasına neden olacak ırkçı söylemleri telaffuz etmekten kaçınan bir Fransız mizah anlayışının ürünü olmasıdır belki de.
Dizi, Fransa’nın Netflix’teki ilk büyük hit olmasına rağmen Fransa’da oldukça karışık tepkiler aldı. Bir yandan, ülkenin ilk 10’unda hızla bir numaraya ulaştı ancak birçok yerel eleştirmen, senaryosu ve gerçekçilik eksikliği üzerine olumsuz eleştiriler verdi. Fransız dergisi Le Point, diziyi “öngörülebilir” olarak adlandırıyor ve birçok karakteri karikatür ve tek boyutlu olarak tanımlıyor. Fransız izleyiciler tarafından yapılan pek çok inceleme, dizinin gerçekçilikten yoksun olduğu eleştirisini getiriyor. Özellikle de hırsız rolünde ünlü Omar Sy’ın karşımıza çıkmasını eleştiriyor. Bazıları, ırksal olarak fazlasıyla ayrılmış görünen bir Fransa’da Omar Sy’ın oynadığı rollerin çoğunda kılık değiştirerek paçayı kurtaramayacağını söylüyor. Les Échos ise Lupin’in, kahramanın nihai gücünü Fransa’da siyah bir adam olarak görünmezliği biçiminde gösteren sosyal eleştiriyi övüyor. Bazı eleştirmenler, Première için inceleme yazıları kaleme alan Pierre Lun örneğin, serinin Leblanc’ın romanlarıyla popüler kültür eserleri olarak paylaştığı pek çok benzerliği hatırlatıyor. Sonuçta, dizi bir başka gişe rekortmeni haline gelerek orijinal hikâyenin hakkını vermeyi başarıyor. Fransa’nın alternatif dergisi Les Inrockuptibles, dizinin yaratıcılarının Leblanc’ın klasik romanını Senegalli bir göçmenin oğluna odaklamayı seçmelerinin ve çağdaş sosyal sorunları polis dramasıyla karıştırmalarının cesur bir hamle olduğunu vurguluyor. The New York Times, Kay ve Uzan’ın başkahramanının, Fransız egemen toplumun onu nasıl gördüğünün farkında olduğu gerçeğini övüyor. Düşmanlarıyla savaşmak için bu tür önyargıları ve basmakalıp imajları (kapıcı, teslimatçı, mahkûm) kullanmasını da övgüyle yorumluyor. Çağdaş Fransa’nın sosyal sorunlarına gösterilen bu ilgi ve klasik polisiye romanının yeniden canlanması, Lupin‘i her polisiye komedi hayranı için mutlaka izlenmesi gereken bir yapım haline getiriyor. Dizinin yetenekli dedektif-hırsızı, özellikle de çoğumuzun hayatının sıkıcı rutinlerle sınırlı olduğu bu karantina zamanlarında birçok Paris manzarasını da arkasına alarak eğlenceli bir maceraya atılmamızı sağlıyor.
* Charles de Batz de Castelmore d’Artagnan, XIV. Louis’ye Muhafız Silahşörleri’nin kaptanı olarak hizmet eden bir Fransız silahşorü. Hayatı, Alexandre Dumas’nın Üç Silahşorler (1844) romanında karşımıza çıkan d’Artagnan karakterine ilham vermiştir. “Üç Küçük Domuz” ise bir masaldır. Farklı malzemelerle üç farklı ev inşa eden üç domuzu konu alır. (ç.n.)