Mussolini’yi Savunmak – ‘M: il Figlio del Secolo’ İncelemesi

 Mussolini’yi Savunmak – ‘M: il Figlio del Secolo’ İncelemesi

Euronews şöyle bir başlık atmış: “Mussolini hakkındaki yeni mini dizi, İtalyadaki kutuplaşmayı derinleştirebilir.”

M: il Figlio del Secolo, yani M: Yüzyılın Oğlu dizisinden bahsediyorlar. Antonio Scurati’nin romanından İngiliz yönetmen Joe Wright uyarlamış. Kendisini Winston Churchill’i yıkama-yağlama filmi The Darkest Hour’dan biliyoruz. Gerçekten soluksuz izlenen ve çok, nasıl demeli, image-maker bir filmdi. Churchill’i aksi bir ihtiyar olarak resmedince güya onu kahramanlık kutbundan indiriyor, insancıllaştırıyordu. Sonra da tüm Avrupayı kurtaran yine Churchill oluyordu. Yererken bireysel, överken toplumsal.

Bu gibi kaliteli image-maker filmlerin şöyle bir özelliği var: Asla yalan söylemezler! Halbuki Pinokyo’nun burnu uzasa ne çıkar? O günahsızdı. Bunların burnu uzamaz da baştan ayağı günahtırlar. Bazı şeyleri gerektiğinden az, bazısını fazla söylerler. Gerçekliğin terazisinde bir kefeyi doldur Allah doldurur, ötekini bomboş bırakırlar. Bunu öylesine havalı bir edayla yaparlar ki inanmaktan kendinizi alamazsınız. Yere bakan yürek yakan üçkağıtçılar! Seyirciyi sokak kavgasına değil, poker masasına çağırırlar.

M: il Figlio del Secolo, The Darkest Hour gibi çok sınırlı bir zaman dilimini anlatmasa da image-maker’lığıyla onun İtalyan versiyonu. Uyarlandığı romanın yazarı Antonio Scurati için üzgünüm. Adam bir anti-faşist. Romanda Mussolini’yi ve faşistlerini kahramanlaştırmıyor. Ne var ki dizinin estetik tercihleri ondan bambaşka bir şey çıkarıyor. Scurati de bunun farkında ki bir röportajında, “Bazı anlaşmazlıklar, hatta ihtilaflar yaşadık. Hikâyenin dizide gittiği bazı yönlere, özellikle kara komedi tonuna kaymasına katılmadım,” diyor. Gerçi Joe Wright’ın çıkardığı işi “yüksek sanat değeri”yle övüyor ama yüksek sanat derken, havalı çekildiğini kastediyor olsa gerek. Bunu biz de kabul ediyoruz. Gerçekten de cool bir yönetmenlik var ama sorun tam da burada başlıyor.

Benito Mussolini, rock-star oluyor

Bay Wright, bir röportajında “Bu karakterleri şeytanlaştırmak bizi ahlaki sorumluluktan kurtarır ve bence bu gerçekten çok tehlikeli,” buyurmuş. Bunu okuyunca sinirlendim. Ulan, dedim, ulan Bay Wright, senin dizinde Mussolini’yi bana Mussolini anlatıyor! Konuşsun. Herifle röportaj yapabilmek için ömrümden on sene verirdim. Ama bir röportajın iki tarafı vardır. Önce soru sorarsın, sonra cevap alırsın, bazen cevabı beğenmez ve tekrar sorarsın ya da cevaplar yeni sorular doğurur. Bay Wright ise sahneyi tamamen Mussolini’ye bırakıyor. İronisi de burada: Böylece ahlâki sorumluluğu yine Mussolini’nin omzuna yüklüyor ve onu aykırı bir rock-star gibi resmettiği için suçlanmaktan yırtıyor.

Rock-star benzetmesini kafama öyle esti diye yapmadım. Bay Wright, Benito Mussolini için yaldızlı, cafcaflı, heyecan verici bir sahne kuruyor. Tom Rowlands’in mükemmel soundtrack’iyle de perde açılıyor. M: il Figlio del Secolo dizisi yer yer film olmaktan çıkıyor ve başdöndürücü kurgusuyla rahatsız edici bir “endüstriyel rock” klibine dönüşüyor. Bir surattan öbürüne, bir aksiyondan diğerine atlarken soluksuz kalıyorsunuz. Bir öfori halinde, Kara Gömlekliler bir çiftçinin daha kafatasını patlatsın istiyorsunuz. Sonra kendinizi faşistlerin tarafını tutarken buluyorsunuz. Şiddetin haz veren bir yanı var. Joe Wright gerçekten de Benito Mussolini’yi şeytanlaştırmıyor ama anti-kahramanlaştırıyor. Hani, sanırsın Behzat amir yine birilerini dövüyor.

Anlatı yok, kolaj var

Sanatın gerçeklikle ilişkisi alengirlidir. Gerçekliği olduğu gibi faş etmek her zaman iyi sonuç vermez. Anlatıcı aynı zamanda araştırmacıdır. Gerçekliği tarihsel bağlamında, çelişkileri ve başka gerçekliklerle ilişkileriyle anlamaya çalışır. Romanın yazarı Antonio Scurati, tam da bunu yapıyor ve faşizmin sınıfsal temelini gözler önüne seriyor. Joe Wright ise Antonio Scurati’nin araştırmasını ne yazık ki kesip biçiyor ve bir tür kolaja dönüştürüyor. Anlatının yerini kolaj alıyor: bir anlar kaosu.

Gizlemiyor, hayır, gizlemeye gerek duymuyor. Örneğin, kapitalistlerin ve toprak sahiplerinin grevcilere karşı faşistlere sarılmasını ilk iki bölümde gösteriyor ama sadece gösteriyor. Bir anlığına. Yüz milyonlarca tık alıp dört bir yanda çaldıktan sonra birkaç yıla adı bile unutulacak iki buçuk dakikalık bir şarkı gibi gösteriyor. Sonra başka bir şey gösteriyor: Bir aygır gibi sevişen Mussolini’yi, örneğin, veya zenginlerin masasındaki Mussolini’yi, yoksul evindeki Mussolini’yi, politik uzlaşıya varabilmek için Kara Gömleklileri dizginlemeye çalışan ve sonra onların dizginlerini tekrar salan Mussolini’yi. Bay Wright, bir M çorbası yapıyor. Çok lezzetli ama midemize oturuyor. İnip kalkan sopaların, patlayan kafaların, vurulan adamların görüntüsü bir şimşek sağanağı gibi gelip geçiyor. Bu dizi, gerçekliği açıklamaya değil onu metalaştırmaya çalışıyor. Yeterince izleyiciye ulaşırsa yarın onlarca “edit”i sosyal medyada dolaşacak.

Bu diziyi kimler izlemeli?

Bana öyle geliyor ki M: il Figlio del Secolo heyecanına yenik düşen bir yapım. Joe Wright’ın faşist olmadığı açık, aksine, niyeti hiçbir tarihsel kişiliği şeytanlaştırmadan faşizmi yermekti. Serseri bir kurşun.

Döneme meraklı kişiler için mükemmel bir prodüksiyon, etkileyici müzikler, Mussolini’yi canlandıran Luca Marinelli başta olmak üzere harika oyunculuklar ve zaten sıkı bir hikaye var. Bu diziye ödül yağacak, eleştirmenler Bay Wright’ı ve oyuncuları övgüye boğacak. Sonuçta bu show business.

M: il Figlio del Secolo

Öte yandan anlatısı o kadar dağınık, estetiği öyleysine süratli ve kaotik ki sehven-faşist oluyor. Joe Wright’ın faşizmden tiksindiğine eminim. Ne var ki onun estetik tercihleri yüzünden ergenler ve neo-faşistler en az bir faşiste sempati duyacak. M: il Figlio del Secolo’ya göre, örneğin Kara Gömleklilerin liderlerinden Italo Balbo’nun kilise yakıp birbirini bıçaklayan Norveçli black-metalcilerden çok da bir farkı yok. Halbuki gerçek şu: Benito Mussolini bir rock-star değildi, Kara Gömlekliler de sahnede rol kesen şovmenler…

Onur Bayrakçeken

1994 yılında İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Annesinin başucunda okuduğu kitaplarla okumayı, ilkokul hocasının teşvikiyle yazmayı sevdi. İflah olmaz bir müzik tutkunu. İki şiir kitabı var (devrilmiş fil hüznü, devingen gömüt), bir de "Prekazi: Vurdu, Gol Oldu!" (Mylos Kitap, 2019) nehir söyleşi kitabını hazırladı.

Related post