Nadim Güç: “Kadın karakterlerin ne hissettiğini anlamaya çalışmak kendime meydan okumak gibi adeta”
2024’ün son sayısı niteliğindeki 59. sayımızda kapak konuğumuz, 61. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi film ödülünü kazanarak yıla damga vuran Mukadderat.
Anne, Kadın, Camdaki Kız dizilerinin yönetmeni Nadim Güç ile ilk uzun metrajı olan Mukadderat‘ı konuştuk.
Mukadderat dosyasına buradan ulaşabilirsiniz.
Öncelikle Antalya Film Festivali’nde aldığınız En İyi Film ödülü için tebrikler. Bu ödülü bekliyor muydunuz, neticede ilk uzun metrajınız, neler hissettiniz?
Film hazır olduğunda ekip olarak çok heyecanlıydık. Seyircide karşılığını bulacağından emindik ama festivallerin kabul gören kodlarıyla anlatılmış bir hikâye olmadığı için açıkçası festivallerde bu konuya takılacağımızı düşünüyordum. Korktuğum gibi olmadı. Festivallerde kendine yer bulduğu gibi “en iyi film” ödülleri almaya başladı. Özellikle ülkemizde “festival filmi” tanımının bu vesileyle genişletilmesi gerektiği tartışmalarını başlattık. Filmimiz adına çok gururlu ve mutlu hissediyorum bunun için. İlk filmimin festivallerde ve festival seyircisinde karşılığını bulması beni ayrıca sevindirdi. Vizyonda da karşılığını bulacağına inanıyorum.
Mukedderat, Erdi Işık’ın çok iyi bildiği bir hikâye ve yakından tanıdığı karakterlerden oluşuyor. Filmin en büyük gücü senaryosunun demini almasından ve iyi yazılmasından kaynaklı bana kalırsa. Erdi Işık ile nasıl bir yol izlediniz, yapım sürecinde en çok zorlandığınız şeyler nelerdi?
Erdi bu denli kişisel bir hikâyeyi gözleri kapalı teslim etti bana. O yazarken şahit olduğu karakterleri hatırlayarak yazdı ama ben o karakterleri hiç görmemiştim. Filmi izlediğinde tepkisini çok merak ediyordum. Sesinin heyecanı, gözlerinin parlaması ve filmi sevmiş olması bütün yorgunluğumu aldı diyebilirim.
Yapım sürecinde sağ olsun Cide halkı misafirperverliğini eksik etmedi bizden. Sadece her şehir ve kasaba gibi yeni ve düzensiz bir yapılaşma sözkonusu orada da… Filmde zorlandığım kısım; Erdi’nin ve hepimizin çocukluğunda hatırladığı Anadolu kasabası atmosferini yakalamak oldu. Zorlandık ama görüntü yönetmenimiz Barış Işık’ın da değerli katkılarıyla bunu başardık.
Aslında bir yandan da Anne, Kadın, Camdaki Kız gibi dizilerle tanınan bir yönetmensiniz. İlk uzun metrajınızı için özellikle mi böyle bir hikâye ve senaryo beklediniz?
Ben, yazdığım senaryolardan biri ilk filmim olacak diye düşünüyordum hep aslında ama Erdi, Mukadderat ile gelince, bu hikâyeyi ben anlatmalıyım dedim. Kadın hikâyeleri anlatmak daha zor geliyor bana. Kadın karakterlerin ne hissettiğini anlamaya çalışmak kendime meydan okumak gibi adeta. Bu meydan okumayı da kendi adıma hayatımın her kısmında seviyorum. Bu hikâye ile buluşmam da adeta “mukadderat” diyebilirim.
Nadim Güç: Erdi bu denli kişisel bir hikâyeyi gözleri kapalı teslim etti bana. O yazarken şahit olduğu karakterleri hatırlayarak yazdı ama ben o karakterleri hiç görmemiştim. Filmi izlediğinde tepkisini çok merak ediyordum. Sesinin heyecanı, gözlerinin parlaması ve filmi sevmiş olması bütün yorgunluğumu aldı diyebilirim.
Filmde bana kalırsa tonu çok iyi tutturulmuş bir kara komedi tonu var. Filmin ataerkil düzene ve kadınları baskılayan eril sisteme dair mesajı bu kara komediyle buluşuyor. Ölçüyü tutturmakta zorlandınız mı, o dengeyi nasıl buldunuz?
Kadınlarla, çocuklarla ilgili daha kötüsü ne olabilir dediğimiz haberlerle uyanıyoruz her sabah maalesef. Bu gergin ortamda parmak sallayarak uyarmak ilk akla gelen ama bizim filmimizin alametifarikası bunun tam tersini yapması yani anlatmak istediklerini gündelik yaşamda ve zamanın akışını hissettiğimiz anların içinde anlatması. Bu dengeyi korumak kolay olmadı. En küçük bir fazlalık bizi başka bir film yapabilirdi. Ekipçe üstesinden geldiğimizi düşünüyorum.
Sinemamızın en büyük emekçilerinden rahmetli Ahmet Uluçay’a da bir gönderme var filmde. Ona dair neler söylemek istersiniz?
Ahmet Uluçay’ın sinemaya ulaşma ve zorluklara rağmen hikâye anlatma gayreti, hayatımın her anına ilham olmuştur. İlk filmimde onun Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmine selam vermek istedim. Sinema yolculuğum sürdükçe ona hep saygı duruşunda bulunacağım.
Son olarak ulusal sinemamızda anlatısal bir tıkanma yaşandığını düşünüyor musunuz? Nitelikli yapımların ve üretimin sayısı giderek düşüyor, bazı festivallerde ulusal yarışma bölümleri kaldırılıyor. Film yapmak da giderek zorlaşıyor, buradan düzlüğe nasıl çıkarız?
Anlatısal tıkanmayı bütün dünyada görüyorum aslında. Hikâye üretme ve anlatma biçimlerinde farklılıkları daha az filmde görüyoruz artık. Seyirci gözüyle de ülkemde gördüğüm durum aslında hikâyelerin bizden uzaklaşması. Sokaktan, insandan ve en önemlisi seyirciden uzak filmlerin sayısı artmaya başladı. Ben benimle göz teması kurmayan yönetmenlerin filmlerini izleyemiyorum maalesef. Yine de her şeye rağmen bizi ayakta tutan, hikâyelerine bizi ortak eden yönetmenlerimiz var. İhtiyacımız olan daha bağımsız ve daha cesur festivaller. Cesareti birbirimize bulaştırdıkça da çıkamadığımız düzlük kalmaz.