Dizi Sektörüne Yön Verenler Serial Bridges Istanbul’da Buluşuyor
Reha Özcan: ‘Cevdet’in en büyük ikilemi, hatta trajedisi de geçmişiyle yargılanması’
Star’da ekrana gelen, yapımını OGM Pictures’ın, yapımcılığını Onur Güvenatam’ın, yönetmenliğini ise Cem Karcı’nın üstlendiği Sahipsizler, anne ve babalarını trajik bir gecede kaybettikten sonra tüm zorluklara rağmen birbirlerine tutunarak hayatta kalma mücadelesi veren altı kardeşin hikayesini anlatıyor.
Sahipsizler‘de Cevdet rolünü üstlenen usta oyuncu Reha Özcan ile karakteriyle kurduğu bağı ve diziyi konuştuk.
Sahipsizler röportajları için buraya tıklayın.
Reha Özcan: Aile benim hayatımın eksenindeki değer. Hep de böyle olmuştur. Görece kalabalık bir ailede büyüdüm ve biz tüm zorluklarda hep birbirine koşan çocuklardık. Elbette Sahipsizler’deki kadar büyük travmalar atlatmadık ama kimin hayatı mükemmeldir ki?
Cevdet, geçmişindeki kabadayılık döneminden sıyrılmak istiyor ancak kardeşlerin gelişi onu yeniden geçmişiyle yüzleşmeye zorluyor. Cevdet’in bu hesaplaşmasını canlandırırken karakterin geçmişinden kaçma ama aynı zamanda mahalleye koruyuculuk yapma çabalarını nasıl dengeliyorsunuz?
İyi dramalarda siyah ve beyaz karakterler görmeyiz. Gerçek hayatta da böyledir çünkü. Birinin nasıl bir insan olduğunu on ayrı kişiye sorsanız, onundan da farklı yanıtlar alırsınız. Yıllar önce çok kötü bir döneminizde kırdığınız insanlar için hâlâ o kaba, nobran adamsınızdır, çocuklarınız için müşfik bir baba figürüyken. Ya da tam tersi. Değişmeyen şeyse insanın dönüşebilen bir varlık olduğu bence. Cevdet’in en büyük ikilemi, hatta trajedisi de geçmişiyle yargılanması. Mahallede kurduğu yeni kimliğe tutunmak isterken bir anda kaçtıklarıyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Cevdet’in bugününü oynarken geçmişinden izleri bedenime, sesime, kısacası tüm varlığıma gizliyorum ben de, seyircinin arayıp bulması için. Aynı şekilde geçmişteki halinde de bugününe dair işaretleri bulursa izleyici, ne mutlu bana…
Cevdet, mahallede saygı gören bir bilge figürü. Eski bir kabadayı olarak şiddetten uzak durma çabası ve bu rolü arasında nasıl bir denge kuruyor? Mahalledeki itibarı ve içindeki çatışmalar karakterinize nasıl bir boyut katıyor?
Cevdet yeni hayatını mahallenin koruyucusu kimliği üzerinden inşa etmiş. Eskinin sevecen ama tatlı-sert kabadayıları gibi. Bu da aslında Osmanlı’daki külhanbeylerinden kalan bir gelenek. Yalnızca yangınları söndürmek değildi onların işi; başı sıkışanın koştuğu, dışarıdan gelenleri tartan, zararı dokunabileceklere ilk gözdağını veren figürleriydi o eski mahallelerin. İnsanların birbirini böyle kolladığı zamanlarda şiddete gerek bile kalmıyordu çoğu zaman. O eski kabadayıların bir bakışı, ses tonlarındaki bir değişim yeterdi karşıdakinin kendini toplaması için. Cevdet de işte bu dengeyi tutturmaya çalışan bir karakter. Tahriklere rağmen sükûnetini muhafaza edebilme yeteneği, iç çatışmalarını kendi içinde kabullenişi, mahallenin dengelerini korumak için sarf ettiği sessiz çaba en büyük gücü belki de.
Reha Özcan: Cevdet’in bugününü oynarken geçmişinden izleri bedenime, sesime, kısacası tüm varlığıma gizliyorum ben de, seyircinin arayıp bulması için.
Cevdet’in kardeşi Haşmet’le karmaşık ilişkisi, geçmişle hesaplaşma sürecini daha zor bir hale getiriyor. Bu ilişkide yaşanan çekişmeyi oynarken karakterinizin hangi yönlerine odaklandınız?
Bir oyuncu olarak, en azından şu an için Cevdet’in Haşmet’e bir ağabeyden çok bir baba gibi yaklaştığını düşünüyorum. Hatalarını, kabalığını, onaylamadığı tüm yönlerini bir şekilde sineye çekebilmesi de ondan. Evlerine adım atamasa dahi tüm aileyi uzaktan kollaması gerektiğini, çünkü Haşmet’in bunları yapamadığını biliyor. Kardeşinin tüm tahriklerine rağmen onunla çatışmamayı seçmiş Cevdet. Böyle bir lüksü yok bence. Bazen görevimizi ifa edebilmek, birilerini koruyabilmek için onlarla şahsi sorunlarımızı sineye çekmemiz gerekir. O da bir ağabey, hatta ailenin örtük baba figürü olarak bunu yapmaya çalışıyor.
Reha Özcan: Cevdet yeni hayatını mahallenin koruyucusu kimliği üzerinden inşa etmiş. Eskinin sevecen ama tatlı-sert kabadayıları gibi.
Bu hikâye, güçlü bir aile bağını ve birbirine destek olmanın önemini vurguluyor. Kendi karakterinizin bakış açısından aile bağlarının önemi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu bağlılık, karakterlerinizi nasıl motive ediyor?
Aile benim hayatımın eksenindeki değer. Hep de böyle olmuştur. Görece kalabalık bir ailede büyüdüm ve biz tüm zorluklarda hep birbirine koşan çocuklardık. Elbette Sahipsizler’deki kadar büyük travmalar atlatmadık ama kimin hayatı mükemmeldir ki? Kardeşlerin birbirine destek olduğu ailelerde büyüyen çocukların hayata bir sıfır önde başladıklarına inanırım. Çünkü çocuklukta yüzleştiğimiz zorlukları yine çocukluğun verdiği hayal gücüyle masala dönüştüren oyun arkadaşların olur kardeşler. Anne babadan önce koşabileceğin, derdini anlatabileceğin, neşeni paylaşabileceğin büyük aileler çok değerli benim için. Bu bakımdan hem insan hem oyuncu olarak aile bağlarını vurgulayan işlerde var olmayı özellikle önemsiyorum.