Röportaj: A Murder at the End of the World’ün Yaratıcıları Brit Marling ve Zal Batmanglij
Brit Marling ve Zal Batmanglij ile röportaj yapma teklifi geldiğinde, çoktan beri konuşulan diziyi herkesten önce izleme fikri heyecan verdi. İlk bölümle birlikte, gizemli polisiye hikâyelerine getirdikleri yeni tarza kapılıp ilgilenmeye başladım.
Mevcut teknolojik ruhumuza uygun, yapay zekânın gündelik hayatımıza etkisiyle ilgili birçok konuyu birbirine bağlayan dizinin baş karakteri, Z kuşağı amatör dedektif ve hacker Darby Hart (Emma Corrin).
Dizide takip etmeniz gereken iki hikâye, geri dönüşlerle anlatılıyor. Dizinin kötü adamı teknoloji milyarderi Andy Ronson (Clive Owen) tarafından İzlanda’daki inziva evine davet edildiği şimdiki zaman ve öldürülen bir kadınla ilgili vakayı çözmeye çalıştığı Bill (Harris Dickinson) ile hikâyesi birlikte anlatılıyor.
Bu şekilde yeni cinayetin çözülmesi için hikâyeye önemli katmanlar ekleniyor. Eğer gizemlerden, dramalardan, gerilimlerden, komedilerden, aşk hikâyelerinden hoşlanıyorsanız A Murder at the End of the World’ü izlemek isabetli bir karar olacak.
Evet, dizi pek çok türü harmanlıyor ve bu sayede izleyiciyi içine çekiyor. Serinin geri kalanının nasıl işleneceğini görmek için sabırsızlanıyorum. İlk iki bölümü 14 Kasım’da yayınlanan yapımın devam bölümleri salı günleri Disney+’ta yayınlanıyor.
Dizinize hafta sonu başladım ve çok beğendim doğrusu. Açıkçası polisiyeden çok hoşlanıyorum ama kuzey ülkelerinin bu konu hakkındaki soğuk bakış açısından hoşlanmıyorum. En başına dönersek nasıl başladınız?
Brit: En başına dönelim. Sanırım biz “katil kim polisiyesi”ne (whodunit) bayılıyoruz. Buradan yola çıkıp dört sene önce araştırmaya başladım. Bu aslında günümüz dünyasına da fazlasıyla uyuyor. Etrafa bakıyorum ve sürekli sorguluyorum; bu yere nasıl geldik, her şey nereye bağlanacak?
Ve o sıralar amatör olarak dedektiflikle ilgileniyorduk. İnsanları araştırmak hoşumuza gidiyor. Bilirsiniz, top-
luluklarında ortama bir nevi yabancı olan insanlar vardır. İster punk çocuklar olsun, ister emekli bir öğretmen ya da tüm güce sahip polisler…
Tüm bu farklı bireyler internetten birbirini bulabilir ve onlarca yıldır kimsenin çözemediği vakaları çözebilirler. Dizimizdeki insanlar arasında oluşan bu topluluğun önemli karakterlerinden Darby Hart, küçük bir ortabatı kasabasında bir adli tabibin kızı olarak büyümüş, genç amatör bir dedektif.
Bir nevi hayal gücümüze kilitlenmiş bir kişilik. Bu yüzden onu beyazperdeye aktarmak ve tüm canlılığını aklımıza getirmek için dört yıl harcadık. Ah, dört yıl!
Zal: Brit’in söylediklerine eklemem gerekirse polisiye, I. Dünya Savaşı’ndan sonra ve II. Dünya Savaşı öncesinde çok popüler hale geldi. Ve şu anda çok benzer bir dönemde olduğumuzu hissediyoruz. Brit dedi ki, etrafınıza bakın ve içinde bulundu ğumuz karışıklığın sorumlusunun kim olduğunu bulmaya çalışın.
Kendimizi içeri aldık. Ve elbette cevap, hepimizdir.
Tahmin ediyorum ki yeni bir projeye başlamadan önce, bir yazar ve yapımcı olarak bu dünya hakkında çok araştırma yaptınız. İlk bölümde gördüğümüz üzere, suç, bilimkurgu ve korku unsurlarıyla birleştirmeyi tercih etmişsiniz. Türler arasındaki etkileşimi önemsiyormuşsunuz gibi görünüyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Brit: Elbette. Bu çok güzel bir soru. Sanırım biz, tür film yapımıyla ve aynı zamanda türleri örmekle, bir bakıma onları karıştırmakla çok ilgileniyoruz. A Murder at the End of the World’ün yarısı bir yolculuk, aşk hikâyesi, diğer yarısı ise polisiye bir hikâye ve biz bunları birlikte örüyoruz.
Ayrıca bizim için de çok heyecan verici olduğunu düşünüyorum çünkü çoğu zaman bir kadın kahramanı yazarken gerçekten türleri yeniden keşfediyorsunuz. Yani her “katil kim polisiyesi”nde tanıdık gelen temel anlar vardır ya, ilk cinayetin işlenmesi gibi.
İlk bölümde cinayeti veriyorsunuz ve bunu tersine çevirmeye çalışıyorsunuz. İşte o sahneleri yeni bir anlatımla paylaşmanın yanında daha feminen bir perspektiften vermek de önemliydi.
Zal: Ve sadece güncellemek için değil, Brit’in dediği gibi, hikâyeyi farklı bir perspektiften anlatabilmek için bunun gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum. Senaryoyu tamamen kendi başımıza kurduk. Yani hiçbir şeye dayanmıyor.
Bu yüzden bu kadar uzun sürdü.
Dizinin hikâyeyi anlatma tarzını çok yeni buldum, merak içinde devam etmemizi sağlayan kurguya bayıldım. İlk bölümde hissedilen, Agatha Christie etkili ama yeni bir anlatım olması beni içine aldı.
Brit: Agatha Christie, doğru, o tamamen bir ilham kaynağı. Bunun modern versiyonunun nasıl yapılacağına dair düşündük. Sonuçta öyle olması gerekiyordu. Ve gerçek hissettiren bir versiyon yapmaya çalışmak bir nevi zorlayıcıydı.
Karakter ağlarını da çok sevdim. Dizideki oğlunuzun adı Zoomer. Güncel ve biraz garip olan isimleri dizinize katma fikri hoşuma gitti. Kimin fikriydi?
Zal: İkimizin fikriydi. İsmi kimin bulduğunu hatırlamıyorum ama biz sadece yarattığımız karakterin düşüncelerini düzenledik. Yani Andy Ronson, büyük bir servet elde eden, dünyaya damgasını vuran biri ama hiç çocuğu ve karısı olmamıştı.
Ve böylece Lee (Brit Marling) ile tanışır ve birlikte bir çocukları olur. Onu en çok heyecanlandıran şey çocuğudur. Bu yüzden çok heyecanlandık.
Peki, aranızdaki bu harika iş birliği nasıl başladı? Herkes sizi çift olarak yakalayınca bunu soruyordur, tahmin edebiliyorum. İkinizin okul döneminde tanıştığınızı biliyorum, 17 yaşında tanıştığınız zaman işlerin bu noktaya gelebileceğini tahmin eder miydiniz? Diziler, filmler, senaryo yazmak, birlikte yaratmak.
Zal: Hayır, sanmıyorum, tanıştığımızda üç-dört ay, hatta belki altı ay Brit’in benimle konuştuğuna bile çok sevinmiştim. Bence 20 yıl hayal bile edilemezdi. Ve evet, çok eğlendik. Özellikle bu proje çok zordu çünkü pandemi sırasında yapıldı.
Sonrasında da biliyorsunuz Amerika’da protestolar başladı. Dünya için de zor bir dönemdi. Bu nedenle bu sorunlarla baş etmeye çalışan bir hikâyeyi birlikte anlatabilmek benim için büyük bir onurdu. Bu temalardan bazıları küresel eşitsizlik temaları, teknolojinin hayatımızın neresinde olduğu fikri? Hem iyi hem de kötü.
Brit: Ayrıca iki kişi arasındaki ilişkinin zaman içinde nasıl geliştiğini bilirsiniz. İlişkimize dair birçok şeyin de orada olduğunu düşünüyorum.
Harika cevaptı. Birlikte bu kadar uyum içinde çalışmanızı sağlayan şey nedir?
Brit: Sanırım bunun bir nedeni de Zal’in aklına ve hayal gücüne hayran olmam. Her gün onunla çalışmak hayatımın en keyifli şeyi. Ne zaman bir fikrim olsa bilmek istediğim tek şey, Zal’in bu fikir hakkında ne düşündüğü ve nasıl tepki vereceğidir. Peki, bunu nasıl geliştirecek?
Zal: Ben de aynı şekilde hissediyorum. Brit’le çalışmaktan onur duyuyorum. Sanırım o şimdiye kadar tanıştığım en zeki insan. Ve ne zaman bir fikrim olursa onu Brit’le paylaşmak isterim. Önce birbirimizle paylaşır, sonra giderek daha büyük gruplara anlatırız.
Ta ki sete çıkıp 200 kişiyle çekime başlayana kadar. Ve bu gerçekten ilginç bir deneyim.
Çok özendim ilişkinize. Son olarak, seriyi izlemeden önce Türkiye’deki izleyicilerinize söylemek istediğiniz şeyler var mı?
Zal: Öncelikle Türkiye’yi sevdiğimi söyleyebilirim. İki kere geldim ve İstanbul’u seviyorum. Çok güzel ve çok önemli bir şehir çünkü gerçekten bir yol ayrımında, kıtaların birleştiği bir şehir. Doğu ile batı arasında ve her iki dünyanın da en iyisine sahip.
Türkiye’ye her geldiğimde orada olmaktan büyük bir onur duyuyorum.
Çok memnun oldum.
Zal: Evet, ailem İranlı ama İran’a en yakın olduğum ülke Türkiye’ydi. Bu yüzden umarım Türkiye’deki izleyicilerin hoşuna gider.
Umarım bunu heyecan verici, merak uyandırıcı ve eğlendirici bulurlar. Aynı zamanda umarım onları gerçekten tatmin edici düşüncelerle ve sorularla baş başa bırakır dizimiz. Biz bu diziyi sanırım bu yüzden yaptık.
Brit: Biz bir yenilik getirmek istedik. Her zaman polisiye hikâyelerin soğuk olduğunu düşündük. Soğukkanlı ama bir yandan da sıcak hissettiren bir hikâye yapmak istedik. Ve altı dolu bir hikâye olmasını istedik. Bu yapım bulmaca çözme, olaylar üzerine düşündürme üzerine olduğu kadar duygu dolu.
Amacımız da buydu ve umarım Türkiye’deki izleyiciler bunu başardığımızı düşünür.
Bu röportaj, Episode’un 52. sayısında yayımlanmıştır.