Röportaj: ‘Aldatmak’ Dizisinin Başarılı Oyuncusu Caner Şahin
Caner Şahin’i Babam ve Ailesi, Dünya Hali, Kuzgun gibi dizilerde izledik. Son olarak yer aldığı ATV’nin Aldatmak dizisi sezonun ses getiren işlerinden biri. Aldatmak’ta Tolga karakterini canlandıran Şahin’le yaptığımız keyifli röportajda, oyunculuk serüvenini ve gelecek planlarını konuştuk.
ATV’de yayınlanan Aldatmak dizisinde yer alıyorsunuz. Projeye nasıl dahil oldunuz?
Projeye katılmam biraz ani oldu diyebilirim. Aldatmak sete çıkmıştı ve Tolga karakteri hâlâ aranıyordu. Senaryoyu okudum, sonra yönetmenimiz Murat Saraçoğlu ile görüştüm ve audition sürecinden sonra dahil oldum projeye.
Canlandırdığınız karakter Tolga, aşkı için her şeyi göze alabilecek biri. Tolga’yla benzer yönleriniz var mı? Konu aşk olunca siz de onun kadar gözü kara mısınız?
Tolga sevme biçimi açısından çok özel bir karakter, hatta çok kez şakası da yapıldı sette, kaldı mı öyle seven erkek, gibi. Ben Tolga kadar güzel sevmeyi biliyor muyum? O kadar iddialı değilim 🙂 Ama gözü karalıksa evet, o da bende var.
Tolga yanlış bulduğu, adil olmadığını düşündüğü her şeye karşı duran bir karakter. Yanlışı babası bile yapsa bunun karşısında yer alıyor. Bu açıdan size neler düşündürüyor Tolga?
Evet, gözünün önündekine kayıtsız kalamıyor, iyiyse iyi kötüyse kötü onun için. Zaten başına ne geliyorsa biraz da bu huyundan geliyor. Günümüzde maalesef düşündüğün gibi olabilmek, ilkeli kalabilmek çok zor. Hayat ne yazık ki öyle işlemiyor. O açıdan kendime benzetiyorum Tolga’yı ve kendi hayatımda dürüstlüğümden genelde kaybetmişimdir 🙂
Partneriniz Feyza Sevil Güngör son dönemin dikkat çeken oyuncularından… Feyza Sevil Güngör’ü biraz sizin gözünüzden dinleyebilir miyiz?
Çok güzel bir enerjiye sahip, partnerim olduğu için gerçekten şanslıyım. Özetle şöyle açıklayabilirim onunla setteki ilişkimi: Feyza’yla sette güleriz, yeri gelir sahne ve hikâyeyi tartışırız, ara ara bozuk atarız birbirimize ama ne olursa olsun en sonunda güleriz. Egolar pek devreye girmez, bu az bulunur bir ilişki biçimi, özellikle bizim sektörümüzde. O yüzden çalışmak çok keyifli kendisiyle.
İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü bırakıp İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro bölümüne geçmişsiniz. Biraz bu süreçten bahsedebilir misiniz? Oyunculuğa ilginiz nasıl başladı, nasıl karar verdiniz konservatuvara girmeye?
İki abim var, ikisi de mühendislik okudu. Ben de Eskişehir Fatih Fen Lisesi mezunuyum. Fen lisesindeyse tahmin edersiniz ya mühendislik ya doktorluk tercih edilir sıklıkla. Lisedeyken abilerimin mesleklerine bakıp ben mühendis olmak istemiyorum diye hissettiğimi hatırlıyorum. Sonrasında İTÜ’ye, İstanbul’a geldim, hazırlık ve birinci sınıfta oradaydım. Bu daha çok kendimi keşfetme ve hayatta ne yapmak istediğimi arama sürecimdi. Edebiyatla tanıştım, okudum, araştırdım, sonra İTÜ Tiyatro Kulübü’ne girdim, oyunlar sahneledik ve sevdim oyunculuğu, neden denemeyeyim ki, dedim. Denedim ve kazandım konservatuvarı. Hayatımda verdiğim en doğru karar diyebilirim.
Ülkemizde pek çok genç, ailesinin içini rahatlatmak ve bir “altın bileziğe” sahip olmak için önce başka bir bölümden mezun olup sonra hayallerindeki mesleği yapabiliyor. Genelde sanat üretimi sözkonusu olunca ailelerde haklı bir çekince oluyor, hayatın idamesi konusunda. Siz de bu sorunları yaşadınız mı? Yoksa tiyatro okumaya karar verdiğinizde aileniz koşulsuz bir biçimde destekledi mi?
Ailem başta biraz karşı çıktı tabii, nereden çıktı oyunculuk, gül gibi makine mühendisliği varken dediler:) En son ben ısrar edince şöyle bir anlaşma yaptık. Konservatuvar yetenek sınavlarına girecektim, bir defa deneyecektim şansımı. Dedim ki zaten 800-900 kişi giriyor, 8-9 kişi alıyorlar, kazanmam çok zor, kazanırsam tamam. Kazanamazsam dönüp İTÜ Makine’yi bitirip mühendis olacağım. Kazanacağıma pek ihtimal vermediler açıkçası ama anlaşma yapılmıştı bir kere 🙂
Babam ve Ailesi dizisindeki Kadir rolünüzle hem ilk oyunculuk deneyimini hem de başrolü tattınız. Genç yaşta başrol oyuncusu olmanın zorluklarını yaşadınız mı? “Ya başaramazsam,” dediğiniz oldu mu?
Konservatuvardan çıkınca oyunculuk derdim çok fazlaydı ve oyunculukta da öyle durduk yere ilham gelir ve bir şeyler iyi oynanır diye bir şey yoktur. Emek vermeniz ve çok çalışmanız gerekir. Başaramazsam diye bir şüphem hiç olmadı. Her zaman, “daha iyi nasıl olabilir”i kovaladım çalışırken, onu kovalamaya devam ediyorum.
Birçok insan gibi ben de sizi Babam ve Ailesi dizisinde canlandırdığınız rolle tanıdım. Ardından Tutsak, Kuzgun, Seni Çok Bekledim, Nefes Nefese gibi dizilerde yer aldınız. Aynı zamanda Dünya Hali rol aldığınız ilk komedi dizisi. Genellikle dram ağırlıklı dizilerde oynarken komedi dizisinde yer almak nasıl bir deneyimdi?
Arka arkaya bir sürü dram dizisi biraz yordu diyebilirim, çekmediğim acı kalmadı 🙂 Onun üstüne eğlenceli bir şeyler oynamak istediğimi hatırlıyorum. Romantik komedi yapmak istemedim o dönem ve karşıma absürt komedi çıkınca neden olmasın dedim. O dönemde de çok keyif alarak çalıştım, farklı türde işlerde oynamak oyunculuğu besliyor bir taraftan.
Dijital platformların artmasıyla kara mizah ya da komedi işlerinde de artış yaşanıyor, seyircide de karşılığını buluyor bu türdeki işler. Sizin önümüzdeki döneme dair komedi/kara mizahla ilgili bir planınız var mı?
Bir şeyler yazmayı deniyorum, birtakım işler çıkabilir 🙂 İyi bir kara mizah işinde oyuncu olarak yer almayı da çok isterim.
Bir röportajınızda, “Bir şey çok iyi olmayacaksa hiç olmasın,” demişsiniz. Mükemmeliyetçi bir kişiliğiniz var anladığım kadarıyla. Sektörde bunun zorluklarıyla karşılaştığınız anlar oldu mu? Bir şeyin çok iyi olmaması sizi nasıl etkiliyor?
Tüm benliğimle bir şey uğruna emek vermek hoşuma gidiyor. Yarım yamalak olunca ya da cepten yiyince eksiklik hissediyorum. Ama ulusal dizi sürelerinde bunu koruyabilmek tabii ki mümkün değil. Yazar, yönetmen, oyuncu her birim kendi kalitesinden ödün vermek zorunda kalabiliyor zaman zaman çünkü süreler uzun ve dizinin her hafta yayına yetişmesi gerekiyor
Gelecek için nasıl hayaller kuruyorsunuz? Tiyatro, sinema ya da diziler açısından mutlaka yapmak isterim dediğiniz şeyler var mı?
Ben biraz maymun iştahlıyımdır, özellikle sinema ya da tiyatro gibi bir takıntım yok. Doğru zamanda gerekli motivasyonun bana doğru şeyi yaptıracağına inanıyorum.
Kamera arkasına dair hedefleriniz var mı?
Evet, neden olmasın. Bir fotoğraf makinesi edindim yeni. Boş zamanlarımda alıp onu tek başıma çıkıyorum. İyi geliyor bana, hem iyi vakit geçiriyorum hem de ilgimi çekti diyebilirim fotoğraf ve video ile uğraşmak. Bakalım, ileride belki daha büyük hedeflerim olabilir.
Son yıllarda izlediğiniz ve herkese önerdiğiniz dizi ve filmler hangileri?
Son zamanlarda en çok etkilendiğim film Athena diyebilirim. Dizi olaraksa çok etkilendiğim bir şey seyretmedim yakın zamanda. Ama dönüp dönüp seyrettiğim dizilerim ve filmlerim vardır: Six Feet Under, The Wire bu dizilerden bazıları. Film olarak Forrest Gump’ı 16 defa falan seyretmişimdir.
Kesinlikle diziye uyarlanmalı dediğiniz bir kitap önermenizi istesek?
Dizi gelmedi aklıma şu an ama İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası film yapılsa da seyretsek. Şöyle dev bir prodüksiyonla mesela 🙂
Bu röportaj, Episode’un 49. sayısında yayımlanmıştır.