Röportaj: Başarılı Oyuncu Murat Yıldırım
Fırtına, Asi, Suskunlar, Ramo… Murat Yıldırım, daha birçok dizi ve filmde hafızalarda yer eden karakterleri canlandırdı. Başarılı oyuncu, şu sıralar ekranlarda olan yeni bir dönem dizisiyle oyunculuk kariyerine devam ediyor. Aziz, sezonun merakla beklenen işlerinden biriydi. Beklentileri de epey karşıladı, çok sevildi. Show Tv’de yayınlanan Aziz, bizi 1930’ların Hatay’ına götürüyor. Hatay’ın varlıklı ailelerinden birinin oğlu olan Aziz’in hayatı, bir Fransız delegesinin oğlunu öldürmesiyle tamamen değişiyor. Tabii bu ortamda filizlenen bir aşk hikayesi de izliyoruz Aziz‘de. Kapak konuğumuz Murat Yıldırım’la oyunculuk kariyerini, diziyi, canlandırdığı Aziz karakterini konuştuk. Keyifli okumalar…
Aziz her bölümü merakla beklenen, izlenen bir dizi oldu. Sizin Aziz projesini ilk okuduğunuzda duygunuz neydi, neler çekti bu projede sizi?
Daha önce de iki farklı dönem filminde rol aldım. Televizyondaki ilk dönem dizim ise Aziz oldu. Hikâyenin geçtiği dönem anlatımının doğallığı ve sadeliği okuduğum anda beni etkiledi. Senaryonun gerçekçi ve sarsıcı diyalogları, elimden hiç bırakmadan sonuna kadar okumama neden oldu. Bu da hikâyenin içinde yer almayı isteyip evet dememi çok kolaylaştırdı.
Aziz, Hatay’ın henüz ülke topraklarına katılmadığı dönemi anlatıyor. Hatay’ın Türkiye’ye katılmadan önceki döneminde neler yaşandığını, halkın durumunu da anlatıyor bir yandan. Bu dönem, sizin de özel olarak ilginizi çekiyor muydu?
O döneme ait bulabildiğim her şeyi okumaya çalıştım. Döneme ait fotoğraflar, görüntüler çok az, mutlaka bakmaya çalıştım. Türkiye’nin her dönemi kendi içinde anlatılmaya değer hikâyelerle çevrili. Tarihimiz bu anlamda bir hazine gibi. Daha anlatılmamış pek çok kahramanımız var. Dünyanın belki hiçbir köşesinde karşılığı olmayan, halkımızın ilham verici hikâyeleri var. Aziz de bunlardan biri oldu aslında. Tarihi mirasımız ve çok renkli kültürümüz sayesinde bu konuda çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum.
Aziz dizisi aynı zamanda bir sınıf mücadelesini de anlatıyor. Halı işçilerinin Fransızlarla birlik olan patronlara/sermayeye karşı mücadelesini de görüyoruz. Varlıklı bir aileden gelen Aziz karakteri de emekçilerin yanında konum alıyor ve onlara destek veriyor. Bir dizide sadece aşk-kavuşamama hikâyesi değil de böyle katmanlı hikâyeler anlatılması, bir oyuncu ve izleyici olarak size neler düşündürüyor ve hissettiriyor?
Tam da bu saydıklarınız beni projeye çeken nedenlerin başında geliyor. Aziz klasik bir aşk hikâyesi değil. Evet, bir aşk var ama aynı zamanda her şeyini kaybetmiş bir adamın küllerinden yeniden doğma ve halkını özgürlüğe kavuşturmasının da hikâyesi. Aziz’in hayatı hiç beklemediği bir anda altüst oluyor. Kaybettiklerini geri alma mücadelesi sayesinde hayata daha önce bakmadığı başka bir pencereden bakmaya başlıyor. Bu da onun emekçi sınıfının yanında yer almasına, daha önce fark edemediği haksızlıkların karşısında yer almasına neden oluyor. Çünkü Aziz’in en değer verdiği şeylerin başında dürüstlük, onur ve adalet geliyor. Bu da onu oynamamı ve anlamamı çok kolaylaştırıyor. İnsanın canlandırdığı karakteri sevip onunla empati kurabilmesi bence çok kıymetli. Bunun izleyiciye de yansıdığını düşünüyorum.
Aziz’in tarihi gerçekler üzerine kurulu dünyası ne kadar gerçekse Efnan’ın dünyası üzerinden gördüğümüz hikâye de bir o kadar masalsı. Külkedisi’nden, zorlarsak Selvi Boylum, Al Yazmalım’dan dokunuşlar var. Bu iki dünya çok dengeli harmanlanmış. Sevilmesinde bu dengenin katkısı nedir sizce?
Tarihin, dönemin, toplumsal olayların tanık olduğu bir aşkın fonunda o aşkın tutkuyla, emekle, fedakârlıkla imtihanını ve aile olabilmenin önemi gibi çok güçlü temaları her bölümde büyük titizlikle işlemeye gayret ediyoruz. Aziz, gücünün bir kısmını da Efnan’la arasındaki güçlü bağdan alıyor, o aşktan gücüne güç katıyor.
Aziz karakterinde kendinizden bulduğunuz şeyler var mı?
Aziz kadar büyük bir değişiklik, böyle güçlü bir kader oyunu bugüne kadar hiç yaşamadım. Umarım yaşamam da. Ancak o yönlerde biraz ben de Aziz gibiyim, mücadele etmenin insanı güçlendirdiğine inanırım. Hayat, yaptığımız seçimlerle başımıza gelenler aslında. Eğer içinde bulunduğumuz koşul ve durumları beğenmiyorsak yeni seçimler yapmalıyız. Önemli olan bu cesaret ve inanca sahip olmak, gerisinin bir şekilde geleceğine inanıyorum. Yeter ki insan kolay pes etmesin. İlla bir çıkış yolu bulunur.
Yolun sonunda her zaman ışık vardır.
Aziz dizisinin kadınları, dönemin şartları düşünüldüğünde bile, genelde güçlü kadınlar. Ataerkil bir toplumu güçlü kadınlarıyla verebiliyor. İşçi ve köylü kadınlar da konuşuyor, fikrini söylüyor. “Basit bir köylü kızı” Efnan bile hür olduğunu haykırabiliyor. Son yıllarda kadın karakterler yazılırken sanki biraz daha dikkat ediliyor ve kadınları pasifleştirmeyen bir dil ve karakter inşası kurulmaya çalışılıyor. Uzun yıllardır sektörde olan bir oyuncu olarak, sektörün bu konudaki dönüşümüne dair neler söylemek istersiniz?
Aziz gibi çok güzel başka örnekler var ama yeterli değil. Özellikle televizyonda bu tür yapımlara daha fazla ihtiyacımız var.
Aziz’de Meral Çetinkaya, Füsun Demirel, Suzan Kardeş, Ahmet Mümtaz Taylan, Fırat Tanış gibi çok değerli ve usta isimler var. Sette, kamera arkasında neler yaşanıyor?
Çok keyifli ve eğlenceli anlar geçiyor. Herkes son derece hazırlıklı ve profesyonel olduğundan sette her şey hızlı akıp gidiyor. Çok enerjik ve uyumlu bir setimiz var, bunu ekrana da taşıyabiliyorsak ne mutlu bize.
Eşiniz İman Elbani de dizide ufak bir rolle Mısır Prensesi Fevziye olarak izleyicilerin karşısına çıktı. Bu süreci anlatabilir misiniz?
İlk bölümde de prenses rolü vardı ama sahneleri çıkarmak zorunda kalmışlardı. O zaman da akıllarına İman gelmiş. Sonrasında tekrar yazıldığında O3 Medya, senarist ve yönetmen herkesin ortak fikri yine İman olmuş. Sordular, ilettim. İleride güzel bir anı olur diye kabul etti. Çok başarılı bir oyuncu olsa da işi kolay değildi, rolünün tamamını Türkçe oynaması gerekiyordu ama başardı. Herkesten işin hakkını fazlasıyla verdiğini duymak bizi ayrıca mutlu etti.
Dizinin en büyük başarılarından biri de tüm acılara, sıkıntılara rağmen neredeyse hiç şiddet görmediğimiz bir dizi olması. Erkek şiddeti de düşman zulmü de ölçülü verildi hep. Gerekli durumlarda çok ince ayarlanmış bir dozda görüyoruz. Ekranda gördüğümüz şiddetin, silahların, kavganın diğer tartışma konularına göre yeterince konuşulduğunu düşünüyor musunuz?
İlla bir şeyi anlatmak için onu tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermeye gerek olmadığına inanıyorum. Öyle minik detaylarla o kadar güzel anlatabilirsin ki iyi-kötü, güzel-çirkin yaşanılan her şeyi, özellikle yabancı
dizilerde bunun pek çok örneği var. Göstermekten çok daha etkili oluyor hatta. Çünkü elimizde bunu yazabilecek zekâda pek çok senarist, çekebilecek pek çok yönetmen ve bir o kadar da oynayacak oyuncu var. Bu, meseleye nereden bakıp yaklaştığınla ilgili. Ben bu konuda çok duyarlı, ince düşünen bir ekiple çalıştığımız için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Dizi Hataylılar tarafından bazı eleştiriler aldı. Günlük hayatı, gastronomisi ve özellikle de çeşitliliğini eksik aktardığı eleştirisi yapıldı. Özellikle de dizide geçen “gâvur” lafından rahatsız olduklarını ifade ettiler. Bu eleştiriler dizi ekibi tarafından duyuldu mu? Bir özeleştiri yaptınız mı?
Son bölümlerde bu sözü hiç duymadık sanıyorum. Sonuçta bir dizi çekiyorsunuz, yaşanan hiçbir olay ve karakterler gerçek değil, kurgu ve bir hayalden yola çıkılarak kurulmuş dünyanın bir parçası seyrettiklerimiz. Ama ekran başında ne yazık ki hayal ile gerçek birbirine karışıyor. Aradaki çizgiyi aşıp tepki ve eleştirilerimizi gerçekmiş gibi algılayıp veriyoruz. Kurgu olduğunu tamamen unutabiliyoruz. Fakat bu da
bu işin cilvelerinden, pek çok dizinin ve oyuncunun başına gelebiliyor bu durumlar. Ama ekipçe çok hassas olduğumuzu, tüm eleştiri ve tepkileri dikkate aldığımızı buradan özellikle iletmek isterim.
Dizilerin topluma, aileye ve özellikle çocuklara etkisi üzerinden tartışmalar yürütülüyor. Dizilerin toplumu şekillendirme gücü olduğunu düşünüyor musunuz? Özellikle Arap ülkelerinde çok izlenen dizileriniz oldu. Bu ülkelerdeki toplumu da şekillendirdiğini gözlemlediniz mi?
Hiçbir dizi tek başına bir toplumu şekillendiremez. O büyüklükte bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Bunu popüler kültürün toplum üzerindeki etkisi ve yarattığı tepki olarak değerlendirmek lazım. Dönemlere damga vuran müzikler, danslar, giyim tarzları gibi çok konuşulan ve izlenen diziler de moda olduğu sürede toplumu etkiliyor. Modası geçince (yerine daha çok izlenen yeni bir dizi veya film gelene kadar) örnek alınan, özenilen kahramanın saçı, giyim tarzı, yürümesi, konuşması da etkisini yitiriyor. Bunlar da yüzeysel
değişimler olduğu için kalıcı olmuyor, özü etkilemiyor aslında. Ama bu demek değil ki hiç etkisi de yok. Sevdikleri, örnek aldıkları karakterler üzerinden verilen olumlu mesajların insanları pozitif etkilediğini düşünüyorum. Ama sözkonusu kadına, çocuğa, hayvana, herhangi bir canlıya şiddet ise başta eğitim olmak üzere yasalar ve çok ağır ceza ve yaptırımlarla çözmek gerektiğine inanıyorum. Sonrasında dizi ve filmler de bu konuda destekleyici unsurlar olarak yer alabilir.
Bugüne kadar Asi, Suskunlar, Ramo gibi birçok dizide yer aldınız. Kariyeriniz için gerçekten dönüm noktası olarak hangi işi söylersiniz?
Her projeyi severek ve isteyerek kabul ettim. İlk anda okurken zaten kalp çarpıntısı ve heyecan yaratıyorsa benim için tamamdır. Sonrasında hikâye, dil, senaryo gibi konular kendi içinde eriyor. Sinerji ve inanç. Bir projenin ön çalışması da önemli. Bu bir takım işi. Birini diğerinden ayırmam güç. Büyük emek var.
Ortadoğu ve Güney Amerika gibi bölgelerde de tanınan, hayran kitlesi olan, Suskunlar, Asi gibi kültleşmiş işlerde yer alan bir oyuncusunuz. Oyunculuk kariyerinize dair bundan sonraki hedefleriniz, beklentileriniz nelerdir?
Öncelik her zaman yaptığım işi iyi yapmak oldu. Sonrası bir şekilde geliyor. Beklentim oynadığım işten keyif almam.
Kamera arkasına geçmeyi düşünüyor musunuz? Yönetmenlik, yazarlık, yapımcılık… Bunlardan herhangi birine dair hevesiniz, plan ya da hayalleriniz var mı?
Ben çok büyük laflar etmeyi seven biri değilim. Herkesin yetenekli olduğu ve anladığı işi yapması taraftarıyım. Asla yapmam gibi cümleler kurmam ancak hayat bazen sizi öyle bir noktaya getirir ki daha önce çok düşünmediğiniz işleri planlayıp yapma cesareti gösterebilirsiniz.
Son yıllarda izlediğiniz ve hikâyesi ya da oyunculuk performanslarıyla çok etkilendiğiniz dizi ve filmler var mı?
Vakit buldukça izlemeye gayret ediyorum. Çok var aslında ama bir anda söyle deyince aklına hemen gelmez ya, bir düşüneyim; The Office, The Sopranos, Ozark, Morning Show, House Of Cards, Breaking Bad, Birdman, Shawshank, 1917, Piyanist…
Mutlaka uyarlanmalı ve ben de bu uyarlamada bir karakteri canlandırmalıyım dediğiniz, Türk edebiyatından romanlar var mı?
Yaşar Kemal-İnce Memed, Orhan Pamuk-Kara Kitap-Celal Salik, Sabahattin Ali-Kürk Mantolu Madonna-Raif Efendi.
Bu röportaj, Episode’un Şubat 2022 sayısında yayımlanmıştır.