Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
Röportaj: Son Yılların En Başarılı Oyuncularından Gökçe Eyüboğlu
Son yılların en başarılı, en dikkat çeken oyuncularından biri, Gökçe Eyüboğlu… Kendisini Kadın dizisinde canlandırdığı, akıllarda yer eden “Ceyda” karakteriyle izledik. Ardından Zümrüdüanka dizisinde “Deniz” olarak karşımıza çıktı. Şu sıralarda FOX TV’de yayınlanan ve çok sevilen Evlilik Hakkında Her Şey dizisinde hayat verdiği tatlı, özgün, güçlü “Sanem” karakteriyle oyunculuk kariyerine devam ediyor. Başarılı oyuncuyla tiyatroyu da kapsayan kariyerini, müzikle kurduğu ilişkiyi, Evlilik Hakkında Her Şey dizisini ve canlandırdığı “Sanem” karakterini konuştuğumuz son derece keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Keyifli okumalar…
Oyunculuk kariyeriniz nasıl başladı? Bu yolculuğu bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Kendimi bildim bileli oyuncu olmak istedim. Sahnede olmak istedim. Derdim hep farklı hikâyeler anlatabilmek oldu. Ama yaşadığımız koşullarda hayalini kurduklarının peşine düşmek zor. Ben de önce klasik söylem “altın bileziğimi koluma takıp” sonra oyunculuk eğitimlerine başvurmaya karar verdim. Kamu yönetimini seçmemde hukuk ve siyasete ilgim o dönemde etkili oldu. Kolayca bitirebileceğimi düşündüm. Ortaokul, lise ve üniversitede tiyatrodan kopmamaya çalıştım. Okulların tiyatro kulüplerinde yer almaya, yazmaya ve oynamaya devam ettim. Mezun olduktan sonra maddi olarak biraz kendimi toparlamam gerekiyordu. Ancak öyle oyunculuk kurslarına gidebilirdim. Sanırım aileme de yük olmak istemedim bu noktada. Bu nedenle 1,5-2 senelik bir kurumsal iş hayatı tecrübem oldu. İş hayatına başlayınca odağımı kaybettiğim bir dönem de oldu. Marmara Üniversitesi’nde insan kaynakları yüksek lisansı yapmaya başladım ama tez teslim aşamasında bıraktım. Çünkü gördüğüm manzara hayallerimden uzaklaşıyor olduğumdu. (Gülüyor) İlk olarak Akademi 35,5’ta diksiyon ve seslendirme eğitimine başladım ve burada beni tanıdıkça hocalarım da oyunculuk konusunda beni teşvik ettiler.
Sizi Kadın dizisinde canlandırdığınız Ceyda karakteriyle izledik. Hemen ardından Zümrüdüanka dizisine dahil oldunuz. Kısa süre sonra da Evlilik Hakkında Her Şey başladı. Epey yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz. Nasıl ayak uyduruyorsunuz bu tempoya?
Çalışmayı çok seviyorum. Oynamayı çok seviyorum ve buna imkân bulduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Ceyda biterken gerçekten çok üzülmüştüm. Zümrüdüanka’daki Deniz ise ters köşe bir rol
olsun diye kabul ettiğim bir projeydi. İyi kalpli Ceyda’dan öfke ve nefretinin kontrolüne geçmiş, hırslı bir kadına dönüşmek cazip gelmişti. Dediğim gibi, ben oynamayı seviyorum. Farklı kültür, eğitim, yaşam tecrübesine sahip bu kadınlar benden nasıl çıkacak, çok merak ediyorum. Onları keşfetmeye ve anlamaya çalışmak kendimi keşfettiğim ve hatta iyileştirdiğim bir sürece dönüşüyor. Evlilik Hakkında Her Şey ise bu sene okuduğum senaryolar arasında en beğendiklerimden biriydi. Burada olduğum için çok mutluyum.
Şu ana kadar sizde en çok iz bırakan karakter hangisi oldu? Kariyerinizde dönüm noktası olarak hangi işi, hangi karakteri söylersiniz?
Kadın dizisindeki Ceyda tabii ki… Beni seyirciyle buluşturan, sektörle tanıştıran karakter oldu. Ayrıca Ceyda’yı çok sevdim. Verdiği tepkiler, geçmişi, hayatta aldığı kararları, seçimlerini anlamaya çalışırken kendimi de sorguladığım, yeniden keşfettiğim, oyunculuk konusunda neler yapabildiğimi, nelerimi eksik bulduğumu öğrendiğim, aslında bir bakıma kendimi de iyileştirdiğim bir dönem oldu. Ayrıca çok güzel insanlarla tanıştım. Harika bir set ortamıydı. Kıymetlimdir Kadın ve Ceyda. Hep minnet duyacağım o hikâyenin bir parçası olduğum için.
Evlilik Hakkında Her Şey projesi nasıl hayata geçti? Neden bu projeyi tercih ettiniz?
Geçtiğimiz yaz benim için güzel bir dönemdi. Harika senaryolar okudum. Dürüstçe Evlilik Hakkında Her Şey okuduğum en iyi hikâyeydi. Sanem’e, okuduğum an vuruldum. Onunla bu yola girmeyi çok arzu ettim. Erkekler üzerinden tanımlanmayan, kusurları ve iyi yönleriyle kendi olarak var olan kadınların hikâyesi çok çekici geldi. Yusuf Pirhasan, çalışmayı en çok istediğim yönetmenlerden biriydi. Dünyamızı onun kurması beni çok heyecanlandırdı. Yani senaryo, karakter, ekip… Hepsi projeyi kabul etmemde etkili oldu. Çok mutlu olarak ve içime sinerek projeye dahil oldum.
Güçlü bir aile var karşımızda, Cevher ailesi. Ekranda güçlü ama bir o kadar da inandırıcı ve samimi kadın karakterler izlemek çok mutlu ediyor bizi. Ekranlarda kadın temsiliyle ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Genelleme yapmayı çok sevmiyorum aslında, bir çıkarım değil ama kendi gözlemimi paylaşabilirim. Birçok dizide ataerkil düzen var, kadın geri planda kalıyor. Bu yeni bir durum değil. Ataerkil bir toplumda yaşıyoruz ve popüler metinlerde ana akım dışında kalanın temsili kolay değildir. Yıllar içinde kadının medyadaki temsilinde göreceli de olsa iyileşme oldu ancak kadın hikâyeleri, güçlü kadın karakterlerin varlığı henüz yeterli değil… Cinsiyet ayrımcılığı devam ediyor. Kadın, bağımsız bir birey olarak görülmüyor, genel olarak erkeklerle ilişkileri üzerinden tanımlanıyor. Ancak hem uluslararası platformda hem de Türkiye’de artık bu konunun daha çok üstüne düşülüyor. Daha çok ses çıkarılıyor, bir araya geliniyor ve konuşuluyor. Ne kadar izleğe, popüler olana iş yapılsa da yeni hikâyeler ve anlatım biçimleri deneniyor. Buradan yola çıkarak da hem Türk sinemasında hem de dizilerde dönüşümün başladığını düşünüyorum.
Biraz karakterinizden bahsetmek istiyorum. Sanem, aile şirketinin avukatlarından biri. Ortanca çocuk. İlginç bir karakter, derinlikli, dolu. Aynı zamanda kleptomani hastası ve bunun kökleri geçmişinde yaşadıklarına, yaşadıklarına verdiği tepkiye dayanıyor. İlk okuduğunuzda ne düşündünüz Sanem’le ilgili?
Sanem’in yaralarına ve onlarla mücadele etme şekline, hatalarına, psikolojik sorunlarına âşık oldum. Çok katmanlı ve bir oyuncu için ağız sulandıran bir karakter bence Sanem. İyi ki dile gelmek için beni seçti dediğim karakterlerden biri oldu. Çok katmanlı bir rol. Travmalarını bir kutuya kapatmış, kilitlemiş. Varlıklarının farkında ama yüzleşmemeyi seçmiş. Yüzleşmeler ona göre değil. Mücadele yöntemi farklı. Asi ve kural tanımaz olduğunu düşünüyorum. Sorunları olduğu için asilikle birleşen şeyler yapıyor. Bence yaralı bir küçük kız çocuğu Sanem ama öyle görünmemek için elinden geleni yapıyor.
Bir hazırlık süreciniz oldu mu karakterle ilgili?
Daha çok kleptomani üzerine araştırma yaptım. Kleptomaniyle ilgili pek çok bilgiye ulaşabiliriz zaten ama ben Sanem için biraz daha psikanalitik kuramdan yola çıktım diyebilirim. Okuduklarımdan kabaca bir özetle çocukluk döneminde yaşanan travmanın oluşturduğu olumsuz duyguyu bastırmak için farkında olmadan yapıyor, travma sonrası oluşan öfkeyi hedef değiştirerek ifade ediyor, belki de öcünü alıyor. Farkında olmadan yapıyor bunu. Ekmek almaya diye çıkıp geri dönmeyen, onları bir başkası için terk eden bir baba. Sonrasında da öldüğünü öğreniyor. Bununla annesi ya da ablası gibi baş edememiş Sanem. Onlardan farklı etkilemiş Sanem’i. Anne günlerce odaya kapatmış kendini. Abla kendini kardeşlerine adamış. Sanem ise yüzleşmekten kaçmış, yok saymış. Acısını bir kutuya saklamış. Ama ortaya çıkmasına izin vermedikçe, bununla yüzleşmedikçe acı daha da büyümüş bence ve o öfke ortaya çıkmak için farklı yollar arar olmuş. Ayrıca atak döngüsündeki çalma anındaki zevk, rahatlama ve tatmin de ihtiyaç duyduğu duygular Sanem’in.
Sanem, Cevher kadınları arasında nasıl bir yerde duruyor? Neyi temsil ediyor, annesinden, ablasından ve kardeşinden farklı olduğu noktalar neler?
Sanem pervasız, hedonist, özgür ruhlu ve espritüel bir karakter. Evlilik kurumuna pek de sempatik yaklaştığı söylenemez. (Gülüyor) Aynı ailede aynı yaralarla büyüyüp farklı seçimler yapmış üç kız kardeş. Çok gerçek ve çok insan geliyor bana. İki kardeşinden de çok farklı ve annesiyle en çok kavga eden o olsa da bence Çolpan’a en çok benzeyen Cevher kızı, Sanem.
Kardeşleriyle arasında nasıl bir dinamik var Sanem’in? Ortanca çocuk olması aile içindeki konumunu, genel karakterini nasıl etkiliyor sizce?
Ne abla olarak görülüyorsun ne küçük çocuk. Arada kalmış ve belki de iyi yaptığı çoğu şey fark edilmemiş. O da muhtemelen kendini ispat çabasını bir kenara bırakmış. Yaşadığı hayatın keyfini çıkarmaya çalışıyor ve bence Sanem yaşamı çok seviyor.
Sanem samimi, eğlenceli, sempatik, güçlü, cool bir karakter. Ve bu rol, üzerinize çok iyi oturuyor. Sanem karakterinde kendinizden bulduğunuz şeyler var mı?
Bir karakteri çalışırken kendimden mümkün olduğunca uzaklaşmaya çalışıyorum açıkçası. Ben Gökçe olarak böyle tepki verirdim ama Sanem farklı bir yaşam tecrübesine sahip. Ama sonuçta insanız ve aslında hissettiklerimiz aynı. Farklılıklarımızı ararken aynılıklarımızı keşfediyorum. Ve tabii ki kendi yaralarımdan, tecrübelerimden, okuduklarım ve öğrendiklerimden faydalanıyorum. Bence karakterlerimizi biricik yapan da bu… Kendi özelliklerimizden kattıklarımız…
Sanem’in özel hayatından bahsetmek istiyorum biraz. Ural’ın Berlin’e gitmesi epey üzdü onu. Fakat son bölümde yeni bir aşk doğabilir mi sorusunun sinyallerini aldık, Bora karakterinin diziye dahil olmasıyla. Bu konuda neler söylersiniz?
Spoiler mı istiyorsunuz, bana mı öyle geliyor? (Gülüyor) Sanem ilk defa âşık oldu ve boyunun ölçüsünü aldı! Şaka bir yana, çok üzüldü ama sevebileceğini öğrendi Sanem. Ural’la Alina’yı hiçbir zaman unutacağını düşünmüyorum Sanem’in. Ama tekrar âşık olur mu gerçekten bilmiyorum, senaristlerimiz bilir. (Gülüyor) Sanem’in bir erkeğin varlığına ihtiyaç duyduğunu düşünmüyorum açıkçası. Bu da sanırım daha güzel bir ilişkinin yolunu açıyor. Kendi başına mutluysan zaten başkasıyla mutlu olabiliyorsun. Ben de sizler gibi ilerleyen bölümlerde öğreneceğim neler olabileceğini. Gerçek hayat gibi işte, yarın ne olacağını (bir sonraki bölüm) bilmiyoruz.
Dizide harika kıyafetler giyiyorsunuz. Tarzı, kıyafetleri, takıları, saçıyla epey akılda kalıcı bir karakter Sanem. Sanem’in tarzı nasıl inşa edildi?
Sanem’in karakter özellikleri yansıtıldı aslında tarzına. Stil danışmanım Aslı Parlak’ın bu imajı yaratırken en önem verdiği şey Sanem’in güçlü, eğlenceli, marjinal, kural tanımayan yanını stiliyle de desteklemek oldu. Ben öncelikle teslim oldum ve yorum yapmadım stilimle ilgili. Çünkü hikâyenin anlattığı, yönetmenimin görmek istediği Sanem’i önce anlamam gerekiyor diye düşündüm. Sonrasında benden çıkacak Sanem’le birleştirerek bir ortak nokta bulduk, ortak dil yarattık. Kostüm, saç ve makyaj, rolün-karakterin bir parçası. Karakter ortaya çıktıktan sonra Sanem’in ne giyeceğini, giymeyeceğini zaten biliyorsun.
The Split dizisinin uyarlaması Evlilik Hakkında Her Şey. Orijinal diziyle kıyaslayınca nasıl buldunuz bu uyarlamayı? Genel olarak dizi uyarlamalarıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bu konuda genel olarak iyi olduğumuzu düşünüyorum. 6-7 bölümlük işlerden dakikalarca ve sezonlarca iş çıkarıyoruz. (Gülüyor) The Split’in ilk sezonunu seyrettim. Bizim hikâyemizin daha sıcak, renkli ve katmanlı olduğunu düşünüyorum.
Evlilik Hakkında Her Şey çok sevildi, karakteriniz de öyle. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Birbirinden çok farklı karakterlere sahibiz. Belki seyirci her karakterde kendinden bir şey buluyor. İlişkiler her zaman ilgimizi çeken konular. Şimdi ilişkilerin iç yüzüne odaklanıyor ve farklı demografik yapılardan insanın farklı sebeplerle aynı noktada kesişen hikâyelerine odaklanıyoruz. İyi bir tempomuz olduğunu düşünüyorum. Yeni vakalarla hayatımıza giren karakterler ve ana karakterlerimizin devam eden hikâyeleri daha izlenir kılıyor yarattığımız dünyayı bence. Oyuncu kadrosu, seyirci olarak da izlemeyi çok sevdiğim, hayranlık duyduğum insanlar… Tüm bunlar bir araya geldiğinde, özetle bir haftada koca bir bölüm yetiştirebilme gayretiyle arada yalpalasak da kurduğumuz dünyanın, oyunculukların, hikâyemizin ilgi çekici ve renkli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca senaryo ekibi, yönetmenlerimiz, kamera arkası ekip ve oyuncu arkadaşlarım canla başla çok önemseyerek çalışıyorlar. Bu emeğin, bu özverinin de bir yansıması sanırım.
Diziyle, karakterinizle ilgili nasıl yorumlar aldınız?
Genel olarak olumlu dönüşler alıyorum. Ama övgünün de yerginin de almam gereken kadarını önemsiyorum. Beni çıktığım bu yolda destekleyecek, devam etmemi, daha iyisini yapmamı mümkün kılacak olumlu-olumsuz eleştirilere önem veriyorum. Bir haftada bir sinema filminden bile daha uzun
bir senaryoyu yetiştirmeye çalışıyoruz. Kamera önü ve arkası, tüm ekip canla başla çalışıyor. Bu süreçte hatalarımız olsa da genelinde güzel bir iş çıkardığımıza inancım tam.
Sumru Yavrucuk gibi usta bir oyuncuyla çalışıyorsunuz. Dizi setinde nasıl bir ortam var?
Onu izlemek bile ders niteliğinde. Enerjisi inanılmaz. Bu anlamda kendimi çok şanslı hissediyorum, bir duayenle anne-kızı oynadığım için. Tüm oyuncu arkadaşlarım samimi ve içten. Bence bu büyük şans. Bu tempoda ailelerimizden çok birbirimizle vakit geçiriyoruz. Birbirimizi sevmemiz ve keyifli vakit geçirmemiz kamera önündeki performansımıza yansıdığı gibi, çalışma sürecini de kolaylaştırıyor.
Tiyatronun da kariyerinizde önemli bir yeri olduğunu biliyoruz. Yeni bir oyun var mı üzerinde çalıştığınız?
Sahne, kendimi en özgür hissettiğim yer. Tiyatronun hayatımda hep var olmasını istiyorum. Aslında ocak sonu prömiyer niyetiyle Tiyatro Yan Etki ile yola çıkmış ve dört kişilik bir İngiliz kara komedisinin provalarına başlamıştık aralık ayında. Ancak sette çıkan COVID vakaları nedeniyle prova sürecimiz etkilenince oyunu gelecek sezona ertelemek durumunda kaldık. Yazın provalarımızı yapacağız ve yeni sezonda sahnede olacağız.
Küçük Prens müzikalinde hem metin ve şarkı sözü yazarı hem de oyuncu olarak yer aldınız. Çok güzel şarkı söylediğinizi de biliyoruz, Kadın dizisinde de gördük bunu. Müzikle nasıl bir ilişkiniz var?
Açıkçası sesimin çok da güzel olduğunu düşünmüyorum ama şarkı söylemeyi çok seviyorum. Tam olarak elinde saç fırçasıyla ayna karşısında şarkı söyleyen o küçük kızım. Yer aldığım projelerde şarkı söyleme fırsatı yakaladığım için kendimi şanslı hissediyorum. Müzik benim için çok önemli. Şifa… Sabah kalktığımda, çalışırken, iş yaparken, yürürken, yolda, arabada, dinlenirken fonda hep çalar müzik. Bazen bir karaktere can vermeye çalışırken ya da bir sahneye hazırlanırken başvurduğum şarkılar vardır. Küçük Prens müzikaliyse benim için o kadar sürpriz bir gelişmeydi ki… Arkadaşımla birlikte yazdığımız senaryonun TRT televizyon filmleri projesine seçildiği bir dönemdi. Küçük Prens projesi de Akademi 35,5’a geliyor. Yönetmenliğini Altan (Gördüm) Hoca’ya teklif ediyorlar. Kitabın oyunlaştırılması gerekiyor ve Altan Hoca, “Bizim çocuklar halleder,” diyor ve böylece bir anda iş bize geliyor. Tabii ilkti bizim için. Sonrasında şarkı sözlerinin yazılması gündeme geldi. Bu noktada farklı teknikler, kurallar geçerli tabii. Yücel Arzen gibi çok değerli ve derin bir müzisyenle çalışmaya başladık. Onun da yardımıyla şarkı sözleri de ortaya çıktı. Sonra yapımcımız bizi tanıdıkça oyuncu olarak yer almamızı da istedi. Ve bir anda projenin her aşamasının içinde bulduk kendimizi. Kendi adıma zor bir süreçti ama anlatmak istediğim hikâyeler için yeni yollar öğrenmiş oldum.
Kitap seslendirmesi de yapıyorsunuz. Devam ediyor musunuz kitap projelerine? Mutlaka seslendirmek isterdim dediğiniz bir kitap var mı?
Evet, devam ediyor. Bence harika bir uygulama. Özellikle seslendireyim dediğim bir kitap yok. Kitap okumayı da zaten sevdiğim için profesyonel olarak bu işi yaparken de ayrı keyif alıyorum. Şu an Svetlana Aleksiyeviç’in Kadın Yok Savaşın Yüzünde kitabını seslendirmeye başladım. Maalesef yeni tanıştığım bir yazar, daha önce keşfetmediğime o kadar üzüldüm ki. Harika bir kitap ve şimdi onun dört kitabını daha seslendireceğim. Oldukça heyecan duyuyorum.
Önümüzdeki dönem için projeleriniz nelerdir?
Şu anda tüm dikkatim Evlilik Hakkında Her Şey üzerinde ama tabii güzel sinema filmi senaryoları da okuyorum. Ayrıca daha önce de bahsettiğim gibi, yeni sezonda bir tiyatro oyunuyla sahnede olacağım ve kitap seslendirmesi de devam edecek.
Bu röportaj, Episode’un Şubat 2022 sayısında yayımlanmıştır.