Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
Sabrina: Karanlıkta Kendi Işığıyla Yürüyen Bir Genç Kız | Deniz Turgay
İki halasıyla birlikte yaşayan ve 16 yaşına bastığında cadı olduğunu öğrenen Sabrina, bu yanını gizleyerek ölümlü insanlar arasında yaşamaya ve tüm fani ergenler gibi lisede hayatta kalmaya çalışıyordu. Günümüzdeyse Sabrina artık çok farklı biri.
Doğru bildikleri uğruna ilahını bile karşısına alan bir genç kız…
Netflix’in aynı isimli çizgi romandan uyarlanan 2018 yapımı dizisi Chilling Adventures of Sabrina’da makus talihini kabullenip bu yeni kurallara göre yaşamaya çalışan değil, doğru bildikleri uğruna ilahını bile karşısına alan bir genç kızı izliyoruz. Çizgi romanından çizgi dizisine, şimdiye dek sadece cadılığı öğrenmeye çalışan ve bu yeni evrenle ölümlü dünya arasında kendine bir yer edinmeye çalışmak yerine, artık doldurması istenen role karşı çıkıyor.
Cadılarla ne zaman tanıştığınızı hatırlıyor musunuz? Bir düşünün. Belki Pamuk Prenses’e o zehirli elmayı yediren üvey annesi olarak, belki Harry Potter serisindeki Hogwarts’ta, belki de Oz Büyücüsü’nde karşınıza çıkmışlardır. Eğer hatırlayamıyorsanız, bunun nedeni emin olun ki cadıların her daim popüler kültürün bir parçası olması.
Hafızam beni yanıltmıyorsa ben Kaye Umansky’nin Pasaklı serisiyle bu konuyla ilk defa haşır neşir olmuştum. Pasaklı, o alışık olduğumuz klasik cadı görünümüne sahipti: Koca burunlu, elektriklenmiş kabarık saçlı, sivri uçlu şapkalı ve süpürgeyle uçan bir cadı.
Jenerasyonumuzun bu kategoriden hatırladığı asıl cadı, Sabrina olsa gerek.
İsminin işaret ettiği gibi pasaklı mı pasaklı olması bir yana, pis huyları dışında itici veya korkunç olduğunu düşündürecek hiçbir özelliği yok. Tam tersine: Yeni evinde kendine bir düzen kurmaya çalışıyor, yöneticisinin doğum günü için pasta pişirme görevini üstleniyor ve yetenek şovu düzenliyor. Bu, aramızdan herhangi biri olabilir, değil mi?
Cadıların hatta başka türlü doğaüstü güçlere sahip yaratıkların dehşetengiz değil de sempatik olduğu ilk ve tek popüler kültür nesnesi Pasaklı değil elbette. Bunlardan en bilineni, ülkemizde de senelerce yayında kalan Tatlı Cadı olsa gerek.
1960’ların ortasında başlayıp sekiz sezon boyunca devam eden dizide, ölümlü kocasının ricası üzerine banliyö hayatına alışmaya çalışan cadı Samantha’yı izliyorduk. Ancak jenerasyonumuzun bu kategoriden hatırladığı asıl cadı, Sabrina olsa gerek.
İki halasıyla birlikte yaşayan ve 16 yaşına bastığında cadı olduğunu öğrenen Sabrina, bu yanını gizleyerek ölümlü insanlar arasında yaşamaya ve tüm fani ergenler gibi lisede hayatta kalmaya çalışıyordu. Günümüzdeyse Sabrina artık çok farklı biri. Netflix’in aynı isimli çizgi romandan uyarlanan 2018 yapımı dizisi Chilling Adventures of Sabrina’da makus talihini kabullenip bu yeni kurallara göre yaşamaya çalışan değil, doğru bildikleri uğruna ilahını bile karşısına alan bir genç kızı izliyoruz.
Salem cadı mahkemeleri
Çizgi romanından çizgi dizisine, şimdiye dek sadece cadılığı öğrenmeye çalışan ve bu yeni evrenle ölümlü dünya arasında kendine yer edinmeye çalışmak yerine, artık doldurması istenen role karşı çıkıyor. Cadılık kültürünü benimseyen Sabrina’nın dini görevlerini bir bir reddetmesi, sekülerlik arzusundan başka bir biçimde yorumlanamaz herhalde. Ama bu noktayı tartışmaya geçmeden önce dizinin altyapısından bahsedelim biraz.
Hikâyeyi toz ve gaz bulutu halinden alacak olursak, en azından neredeyse 350 yıl geriye gitmemiz gerekiyor. Sabrina Spellman’ın ailesi Gece Kilisesi’nin cemaatine tabi olarak yüzyıllardır Greendale kasabasında yaşamakta. Daha öncesinde bu cemaatin nasıl yaşadığına dair pek bir fikrimiz yok, çünkü dizinin coğrafi olarak referans verdiği en eski olay, Salem cadı mahkemeleriyle aynı dönemde yaşanan ve aralarından 13 cadının asılmasıyla sonuçlanan dava.
Halaları, Sabrina’ya geçmişlerini anlatırken onun öncesinde de burada yaşadıklarını belirtiyor. Zelda ve Hilda halalar ile kuzen Ambrose’un hâlâ İngiliz aksanıyla konuşmasından, Yaşlı Kıta’dan geldiklerini varsayabiliriz. Peki, Sabrina’nın anne ve babası nerede? Başrahip babası ve cadılık dünyasıyla tanışmış bir fani olan annesi, Sabrina daha küçücük bir bebekken uçak kazasında ölmüş.
Öksüz kalan yarı cadı Sabrina’nın bakımını da onu gerçek bir cadı olarak yetiştirmek üzere kardeşlerine söz veren halaları üstlenmiş. 1990’larda yayınlanan diziden farklı olarak bu yeni Sabrina, cadı olarak büyümüş ancak bu, faniler arasına karışarak yaşamasının önünde bir engel olamamış. Sabrina, Greendale Lisesi’nde okuyor, en yakın arkadaşları Rosalie “Roz” ve Susie ile erkek arkadaşı Harvey fani ve birlikte yaşadığı üç aile ferdi dışında pek fazla cadı tanımıyor gibi görünüyor.
Ancak yine de Sabrina’nın hayatını kökünden değiştirecek bir dönüm noktası var: 16. doğum günü. Fanilerin Cadılar Bayramı olarak kutladığı 31 Ekim’de, tüm cemaatinin önünde ilahları şeytanın kitabına kanıyla imza atarak yani “Kara Vaftiz” olarak tam anlamıyla cadı olması gerekiyor.
Sabrina’nın şimdiye kadar bu kadar varoluşsal sorunları pek olmamıştı
Yetişkinliğe adım atacak genç bir cadı olsanız içiniz içinize sığmazdı, değil mi? Oysa Sabrina’nın ciddi çekinceleri var. Ruhunu bir başkasına, hele bir Tanrıya teslim etmesinin, onun uygun gördüğü herhangi bir zamanda ruhunun ve bedeninin kontrolünü devretmesinin ve sorgusuz sualsiz biat etmesinin gerekmesi hiç mi hiç hoşuna gitmiyor. Ah, ama gencecik bir kız böyle bir durumda ne yapabilir ki?
Sabrina’nın şimdiye kadar bu kadar varoluşsal sorunları pek olmamıştı. Çizgi roman karakteri olarak yaratıldığı 1962’den beri hikâyeleri genellikle çevresindeki insanların yaşadığı küçük sorunları çözmek, muziplik yapmak veya cadılık yaşantısının fani insanlar tarafından keşfedilmesini önlemeye çalışmaktan oluşuyor.
Bu yeni sorumlulukları edinmesine yol açan şeyse yayınevi Archie Comics’in 2013’te Archie Horror başlığı altında çıkarmaya başladığı seriler. Chilling Adventures of Sabrina’yla birlikte bu seriler an itibarıyla Afterlife with Archie, Jughead: The Hunger ve Vampironica’dan oluşuyor. İsimler tanıdık geliyor mu?
Evet, Ekim ayında 3. sezonuna başlayan Riverdale’deki karakterler. Greendale, Riverdale’in yakınlarında bir kasaba ve Sabrina da zaten yayın hayatına Archie çizgi romanlarında bir yan karakter olarak başlıyor.
En temel farklardan biri, Sabrina’nın babası Edward Spellman olsa gerek.
Yaklaşık on senelik Marvel tecrübesiyle gelen Roberto Aguirre-Sacasa’nın yeni ve farklı bir Archie öyküsü yazmaya karar verdikten sonra benzer kitapların yayımlanması için kurulan Archie Horror, yayınevinin Başkreatif Sorumlusu ve dizinin idari yapımcısı Aguirre-Sacasa’nın ikinci kitabı Chilling Adventures of Sabrina’nın da evi olmuş.
Diziye temel oluşturan hikâye, arada birtakım temel farklar olsa da bu. Bu farklardan en temeli, Sabrina’nın babası Edward Spellman olsa gerek.
Çizgi romanda eski başrahip arada Sabrina’ya görünüyor, ona geçmişini anlatıyor ve bu şekilde hayatına yön vermeye devam ediyor. Keşke bu kadarıyla kalsa: Sabrina’nın erkek arkadaşı Harvey, Kara Vaftiz’ine tanık olduktan sonra kaçmaya çalışırken ölüyor.
Anlaşıldığı kadarıyla dünyalarındaki ırk ayrımı yalnızca “cadılar” ve “faniler” arasında.
Bu acıya dayanamayan Sabrina onu diriltmeye çalıştığında gelen ruh, Harvey’nin değil, babasının. Üstelik babası bunu açık etmeyip Harvey gibi davranmaya devam ediyor. Korkunç biri, evet. Dizide neredeyse kusursuz ve altın kalpli olarak anlatılan baba figüründen oldukça farklı.
Ancak Sabrina’nın cadı cemaatinde geçer akçe olmasının asıl sebebinin babası olduğu düşünülürse bu fark oldukça anlamlı. Böylesine “melaike” ruhlu bir büyücünün, ne kadar eski ve soylu bir aileden gelirse gelsin, şer odaklı cadılar tarafından eleştirilmesi daha olası.
Bu bakış açısı, aynı zamanda dizinin başka bir argümanına bağlanıyor. Anlaşıldığı kadarıyla dünyalarındaki ırk ayrımı yalnızca “cadılar” ve “faniler” arasında.
Sabrina yarı cadı olduğu için, ikinci okulu Görünmez Sanatlar Akademisi’nde zorbalığa uğruyor. Öksüz olmak belli ki çok da önemli bir statü kaybına neden olmuyor, zira zorbaların üçü de yeni Başrahip Blackwood’un evlat edindiği genç kızlar. Bu şekilde bariz bir analoji üzerinden ırkçılık eleştirisi yapıyor dizi, ancak eksik kalan kısımlar var.
Fanileri etnik kökenleri önemsiz bir bütün olarak alınca ister istemez Hıristiyanlığa dayalı bir toplum tasavvur ediyor. “Greendale’de Şeytan Çıkarma Seansı” isimli altıncı bölümde Sabrina, halaları ve Bayan Wardwell gelmiş geçmiş kudretli cadılara referans verip onlardan güç alıyor ve yardımcı olmalarını istiyorlar. (Bu sahnede kullanılan “intercede” fiilinin “biri adına aracılık yapmak” anlamına geldiğini ve dini metinlerde günahların affedilmesine yardımcı olması için Hz. İsa’ya atıfla kullanıldığını da belirtelim.)
İki kadın da ne beyaz ne de Hıristiyan geleneğine bağlı.
Lilith’ten Anne Boleyn’e, Circe’den Spellman ailesi cadılarına dek pek çok cadının adı geçiyor bu seans sırasında. Burada dikkat çeken ve yine gerçek hayatta yaşamış iki isim daha var: Marie Laveau ve Tituba. İlki voodoo büyüleriyle New Orleans’ta nam salmış bir cadıyken, diğeri ilk Salem mahkemeleri sırasında yargılanıp serbest bırakılan bir köle. İki kadın da ne beyaz ne de Hıristiyan geleneğine bağlı.
Bu yüzden inancını Hıristiyanlığın antitezi olarak konumlandıran cadıların satanizmi içinde ne şekilde yer aldıkları, an itibarıyla muamma. Ancak henüz yalnızca tek bir cadı cemaatini, Spellmanların Gece Kilisesi’ni tanıyoruz. İkinci sezonunda evren genişleyip belki de başka cemaatlerle tanıştıkça bu gibi sorulara yanıt bulmamız olası.
Bu şekilde artık cadıların dini inançlarından bahsetmeye başlayabiliriz. Herhangi bir semavi dine oldukça benzer inançları var. Kudretinden sual olunmayan bir Tanrı, dindar biri olarak yerine getirilmesi gereken şartlar ve her sene tekrarlayan bayramları var. Tanrıları da, bariz olduğu üzere, hür iradesinin her türlü biattan önemli olduğuna inanarak “Sahte Tanrıya” karşı gelen şeytan.
Kendilerine güç, upuzun bir ömür ve öteki dünyada imtiyaz sağlaması için cadılar, şeytanın hizmetkârı olmayı kabul ediyor. Sembolleri olarak benimsedikleri ters haç, Hıristiyan haçının bir ayna yansıması ve bu da aslında apayrı bir inanç olduğunu değil, var olanın yalnızca tahrif edilmiş hali olduğunu görmemiz için yeterli bir ipucu.
Cadıların satanizmi bu şekilde, aynı ırkçılık konusunda olduğu gibi, yine örtülü bile olmayan bir din (daha geniş düşünürsek, karizmatik bir lideri olan her türlü politik, sosyal gruplaşma) eleştirisi olarak ortaya konuyor.
Sabrina da kutsal yazıları istediği gibi yorumlayan ve sürekli vahiy aldığını iddia eden din adamlarını, birey olarak yaşamasını kısıtlayan kutsal kitabın kendisini ve ruhu üzerinde olduğu kadar bedeni üzerinde de hak sahibi olmak isteyen Tanrısını reddediyor.
Sabrina, inançtan bağımsız olarak cadı kültürüyle iç içe yaşamayı düşlüyor.
Sabrina’nın bu arzusunu aktarmaya çalışırken dizinin tökezlediği oluyor elbette. Her sene yapılan ve aralarından bir cadının ayinle cemaat tarafından yenildiği Ziyafetler Ziyafeti’ni bir cadı olarak yetiştirilen Sabrina nasıl olur da bu seneye kadar duymamış?
Bunları ilk defa duyduğu için reddediyor gibi kurgulandığından ilk başlarda cesur yerine cahil olduğunu düşünmek kaçınılmaz. Ne olursa olsun Sabrina, inançtan bağımsız olarak cadı kültürüyle iç içe yaşamayı düşlüyor.
Akademi’deki hasmı Prudence’ın neden ve nasıl bu kadar inançlı olduğunu anlamaya çalışırken kendi duruşunu sorgulasa da “doğru” kararı verdiğinden emin.
Manipüle edildiğinin farkında olmadan nihayetinde kitaba imzasını attığında bile bunu fani arkadaşlarını ve yaşadığı kasabayı kurtarmak istediği için yapıyor. Ergenliğinin getirdiği o büyük özgüven ve en iyisini kendisinin bildiğine dair o kör inanç, yanlış kişilere güvenmesine neden olsa da yaşadıklarının üstesinden gelmek için yeterince gözü pek olmasını sağlıyor.
Kaynak metindeki ismi “Ergen Cadı Sabrina” olabilir ama o artık dört dörtlük bir yetişkin adayı. Bedensel ve tinsel varlığına dair ciddi kararlar vermesi gerekiyor.
Ah, ama gencecik bir kız böyle bir durumda ne yapabilir ki? Üçüncü bir yol bulur! Ne yalnızca büyülü ne de alelade bir fani kadar “çaresizce” bir yol bu; ama sadece hırslı ve hevesli bir genç kızın cesaret edebileceği kadar kararlılık gerektirir.
Episode’un 12. sayısında yayımlanmıştır.