Sarp İkiler: “Hayallerimin peşinden koşmaya devam ediyorum”
Bu sezonun beğenilen dizilerinden Son Yaz’da Arda Ateş karakterini canlandıran Sarp İkiler ile buluştuk. Genç oyuncu Sarp İkiler ile tiyatro ve futbol serüvenini, Hercai dizisiyle başlayan oyunculuk kariyerini ve daha fazlasını konuştuk.
Keyifli okumalar…
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
22 yaşındayım, İstanbul’da doğdum ve eğitim hayatım için ayrıldığım 3 senelik Kanada deneyimim dışında aslında doğduğumdan beri İstanbul’da yaşıyorum. Boş zamanlarımda kendimi hobilerimle beslemeye çalışıyorum. Çocukluğumdan beri devam eden hobilerimin başında futbol var. Onun dışında okumayı, öğrenmeyi, eğlenmeyi ve en önemlisi yaşamayı seviyorum. Yaşadığımı en yoğun hissettiğim anlar benim için sanatla paralel gidiyor. Şu ana kadar gerçekleşenlerin yanında birçok hayalim var ve aslında hayallerimin peşinden koşmaya devam ediyorum.
Oyunculuk maceranız nasıl başladı?
Oyunculuk maceram aslında çok erken yaşta başladı. İlkokul ikinci sınıftayken futbol kulübündeydim. Maçlardan izin alıp gizlice tiyatro kulübünün provalarını izlemeye başlamıştım. Bir süre sonra tiyatro hocasının bana, “Bu kadar izleme koltukta kalmamalı, hadi artık sıra sende,” demesi üzerine kendimi sahnede buldum. O günden beri de oraya ait olduğumu hissediyorum.
Son Yaz dizisine nasıl dahil oldunuz?
Kader dedikleri bu olsa gerek, karantina başlamadan önce yaz için planım Çeşme’de olmaktı ama koşullardan dolayı iptal ettim. Onun yerine yazı ailemle Bodrum’da geçiriyordum. Son Yaz’la ilgili ilk telefonu aldığımda proje adına çok heyecanlandım ve görüşmeler için İstanbul’a döndüm. Auditionım da iyi geçtikten sonra rolü aldım ve planladığımın dışında ama çok daha güzel bir sebep için Çeşme’ye geldim.
“Arda çok cana yakın, eğlenceli, biraz da günümüzde ‘ortamcı’ diye adlandırabildiğimiz sosyal bir karakter. Ama bu dışadönük yapının içerisinde çok güçlü ve derin üç dünyası var.”
Canlandırdığınız karakteri sizden dinleyebilir miyiz?
Arda çok cana yakın, eğlenceli, biraz da günümüzde “ortamcı” diye adlandırabildiğimiz sosyal bir karakter. Ama bu dışadönük yapının içerisinde çok güçlü ve derin üç dünyası var. Bu zamanla öğreneceğimiz dünya içindeki kuytular, köşeler ve karanlık sokaklar yavaş yavaş gün yüzüne çıkacak ve apayrı bir boyut katacak karaktere. Gizemli demek doğru olur bence Arda için.
Çekimler Çeşme’de nasıl geçiyor? Kış aylarını Çeşme’de geçirmek nasıl?
Çeşme denildiğinde aklımıza yaz ve tatil geliyor. Ama geçirdiğim son 2-3 ayda belki de en güzel zamanlarının yazdan öte bu sakin ve huzurlu zamanlarının olduğunu düşünüyorum artık. İnsan kalabalığının dışında şehrin ve denizin güzelliğini hissedebiliyorsunuz. Ayrıca sette edindiğim arkadaşlarımla da bu deneyimi paylaşmak çok keyifli oluyor.
Dizi ve canlandırdığınız karakterle ilgili çevrenizden, sokaktan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Genelde tepkilerin ortak yanı merak oluyor. Herkesin Arda hakkında belli başlı teorisi ve öngörüsü var nereye everilebileceği konusunda. Hikâyenin Ateş ailesine de açılmaması bu merakı güçlendiriyor tabii. Arda’yı seven ve merak eden herkesin tepkisi beni çok mutlu etti, önümüzdeki bölümlerde ben de bu tepkilerin nasıl evrileceğini çok merak ediyorum açıkçası.
Hercai dizisiyle izleyiciler sizi tanıdı. İlk sahnenizin çekildiği günü hatırlıyor musunuz? Sizde kalan hisleri öğrenebilir miyiz?
Hercai’deki ilk sahnemi asla unutamam… Kendimi bir anda Mardin’de sette saçlarım kazınırken ve üstüme asker kostümü giyerken buldum. Duygu olarak çok yoğun bir sahneydi ve çekimi epey uzun sürmüştü. Yaklaşık 5 saat kadar ağlamışım aslında. Ama tabii ki hepimiz bu büyüleyici sahnenin sihrine kapılmıştık ve askerden gelen bir gencin annesine kavuşma anını olabildiği kadar gerçek ve otantik bir şekilde yaratmaya vermiştik kendimizi. İki sene sonra halen bu sahnenin bu kadar güzel anılması ve konuşulması bana büyük bir gurur ve mutluluk veriyor.
“Futbol her zaman büyük bir tutkuydu benim için. Küçük yaşta başladım kalecilik yapmaya ve durmak bilmezdim.”
Tiyatroya ilginizin lise yıllarında başladığını biliyoruz, nasıl başladı?
Lisede Kanada’ya gitmiştim, orada okul dışında ilk defa profesyonel tiyatro yapmaya başladım. Bir yandan İngilizce olması, bir yandan da müzikal olması beni farklı kulvarlarda da gelişmeye itti. Kolay olmadı, birçok kez eve mutsuz döndüm. Ama devam ettim… Tiyatro aşkım bırakmama izin vermedi galiba. Bazen zor dönemler bizden birtakım şeyler alsa da başka bir şekilde de bir şeyler katıyor. O günlere çok şey borçluyum.
Barselona’ya uzanan futbolculuk kariyerinizi sizden dinleyebilir miyiz?
Futbol her zaman büyük bir tutkuydu benim için. Küçük yaşta başladım kalecilik yapmaya ve durmak bilmezdim. Havada uçup hızla gelen bir topu yumruklamak benim için anlatılamaz bir zevkti. Ortaokul dönemimde bir seçmeye katıldım ve orada Barselona’dan gelen bir yetenek avcısı vardı. Beni alıp büyük takımla yani lise döneminden oyuncuların olduğu maçlara koydu. Orada da beğendi galiba ki sonra İspanya’ya çağırdı. Kendimi bir anda Barselona takımının altyapı seçmesinde buldum. Olayın ciddiyetini anlamadan belki de oyunumu oynadım. Hocamın maç sonrasında babamla konuştuğunu hatırlıyorum. Takıma kabul edilmiştim. Okuluma devam etme kararı aldık sonrasında. Halen aklıma gelir ama o soru… Acaba ne olurdu?
Bir döneminiz Kanada’da geçmiş, ardından İngiltere’ye geçiş yapmışsınz. Nasıl karar verdiniz başka bir ülkeye yerleşemeye? Okuduğunuz okullarla ilgili bilgi alabilir miyiz?
Başka bir ülkeye yerleşmek belki küçüklüğümden beri kazınmış aslında bilinçaltıma. Hep merakım vardı yurtdışına. Lisede böyle bir imkân gelip kapımı çaldığında açtım ben de doğal olarak. Toronto’da bir liseye gittim. Kolay değildi açıkçası, özellikle o yaşlarda evini özlüyor insan. Bu yolculuk sonrasında üniversitede Avrupa’ya gelmek gibi bir hayalim vardı. İngiltere’de bir okul kazandım. Ancak hayatın gidişatında ters köşelerin nereden çıkacağı belli olmuyor. İngiltere’de okuduktan sonra Hercai dizisine Caner’in sahnesi için audition verdim ve kendimi Mardin’de buldum… Yurtdışındaki eğitimimin bana hem bir oyuncu olarak hem de bir insan olarak çok şey kattığını düşünüyorum ama şu an da burada olup çalışmaktan ve öğrenmeye devam etmekten büyük keyif ve mutluluk duyuyorum.
Senaryo/hikâye yazdığınızı biliyoruz. Bu yolculuğunuz nasıl başladı ve nasıl gidiyor? Yakın zamanda bu alanda da sizi görebilecek miyiz?
Özellikle kendi dünyası olabilecek hikâyeler yazmayı çok seviyorum. Bunu hobi olarak, bir süre bile olsa kafamı başka yerlere götürüp dinlendirmek için yapıyorum galiba. Sonra okuyup oynayabileceğim karakterler ve diyaloglar, fantastik ama bir o kadar da kişisel metinler yazmaktan büyük keyif alıyorum gerçekten. Şu anda bunları basıp paylaşmak gibi bir planım yok ama bir gün istek olursa ve hikâyenin doğru olduğuna inanırsam neden olmasın.
Set dışında zamanınızı nasıl geçirmeyi tercih ediyorsunuz?
Set dışında sevdiklerimle olmayı tercih ediyorum genelde. Arkadaşlarımla gezmeyi, ailemle zaman geçirmeyi hiçbir şeye değişmem. Maalesef bugünlerde bunu rahatça yapamıyoruz ama inancımı yüksek tutuyorum… Güzel ve beraber günler yakın.
İlginç bir anınız var mı?
Birçok ilginç anım var aslında ama beni en etkileyenlerden biri, babamla bundan 3-4 sene önce oyunculuk kursum için Los Angeles’a gittiğimizde gerçekleşti. İkinci günümdeydim, otele yeni gelmiştim. Lobide bir anda Jack Nicholson’la karşılaştık. Benim hayranlık ve şaşkınlık yaşadığım saniyeler içerisinde yanımıza geldi ve lavaboların yerini sordu, ben de tarif ettim. Tabii o teşekkür edip gitti ama olayın verdiği şaşkınlığın üzerimden gitmesi biraz zaman aldı.