Sevgili ve Arsız Dirmit Kız
Her ne kadar tiyatro ve sinema arasındaki benzerlikten söz edilse de aradaki fark çoktur. En büyük farkın da tiyatronun canlılığı olduğu aşikâr. O an orada olan ve bir daha asla tam olarak aynısını göremeyeceğimiz bir şey izliyoruz tiyatroda. Bütün bu gerçeklik kötü bir oyun izlediğimizde daha fazla ortaya çıkar. O yüzden kötü oyun izlemek kötü bir film izlemekten daha zor gelmiştir bana. “Kötü”den kasıt, senaryonun gerçekliğe hizmet etmeyen kusurları, dekorda, kostümde görsellikle uymayan şeyler ya da en zoru oyunculukta seyirciyi ikna etmeyen bir şey olabilir. Ama bazen öyle bir oyun izlemek mümkün oluyor ki neredeyse hiç dekoru olmayan, kostümün basit bir pijama ve kazaktan ibaret olduğu ve her şeyin tam olarak yerine oturduğu… İşte Sevgili Arsız Ölüm-Dirmit böyle bir oyun.
Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm adlı romanından tiyatroya -diğer unsurlardan söz etmeden belirtmeliyim ki- çok iyi bir uyarlaması. Her şeyden önce senaryonun başarısı, oyunun akışının seyirciyi yormayan ritmi iyi bir oyunun ortaya çıkması için en önemli başlangıç ama oyun bununla kalmıyor. Oyunun tek oyuncusu Nezaket Erden ve yönetmeni Hakan Emre Ünal, oyunu birlikte uyarlamış. Kendi uyarladıkları bir oyunu yönetip oynadıklarından belki, hikâyeyi içselleştirdikleri seyirci koltuğundan hissediliyor. Nezaket Erden ve Hakan Emre Ünal’dan yeniden söz etmek üzere sahnede gördüğüm bütün unsurlardan kısaca bahsetmek istiyorum.
Bomboş bir sahnede tek bir bitki görüyoruz, Dirmit’in hayattaki tek dostu. Oyun boyunca Nezaket Erden bu bitkiyle adeta dans ediyor. Bu noktada belirtmek gerekiyor ki oyun çok da fiziksel bir oyun. Nezaket Erden’in pijamaları, bitkisi ve tek ışığıyla bedeninin her noktasıyla oynadığını görmek zor değil. Dekorsuz, sade ışıklı, tek aksesuarlı bir görselle karşı karşıya olduğumuz böylesi bir durumda oyuncuya inanılmaz bir iş düşüyor. Eğer bu iyi uyarlanmış, oldukça yeterli görsel unsurlarıyla sade ve hikâyenin özünü ortaya koyan oyunda yukarıda değindiğim türde seyirciyi ikna edemeyen, bütün bu gerçekliği ortaya koyamayan bir oyunculuk görseydik oturup Dirmit’i yazmazdım diye düşünüyorum. Çünkü bizi güldüren, umutlandıran, üzen, heyecanlandıran Dirmit öyle dinamik, öyle meraklı, öyle çocuk ve öyle bilge bir karakter ki oyuncunun kendisini silikleştirmesine müsaade etmezdi, tamamıyla yok olmayı, başka bir şeye dönüşmeyi tercih ederdi. Buraya kadar birçok şeyden bahsettim ama Dirmit’in bize ne anlatmak istediğinden hâlâ söz etmedim.
Romanı okuyanlar oyunu da çoktan merak etmiştir diye düşünüyorum. Kısaca hikâye; köyden kente göç eden bir ailenin tek kız çocuğu olan Dirmit’in bu gelenekçi, gerici, artık köylü olmayan ama kentli de olamayan ailesinin içinde bütün merakıyla gördüğü her şeyi yaşamaya çalışmasını anlatıyor. Dirmit için söylenebilecek en doğru söz “yaşamak istiyor” olacaktır. Dirmit hayatı görmek, tanımak, içine çekmek, insanları öğrenmek, sokakları bilmek, her şeyi ama her şeyi anlamak istiyor. Tabii çok da zeki bir insan. Ama onu şehre getiren koşullar, yoksulluk ve gelenekler hem Dirmit’in ailesini bir manada anlamamızı hem de Dirmit’in yaşaması için bizim de bir yol düşünmemizi sağlıyor. Hep birlikte onun sıcak merakını ve yaşama arzusunu hissederek Dirmit’i kurtarmak istiyoruz. Ama Dirmit’i ancak kendisi kurtarabilir. Ailesi tarafından engelle karşılaştığındaysa hayal dünyasına sığınıyor; bilmediği yerleri, can dostu bitkisini, kendi küçük dünyasını bize anlatıyor. Zaman zaman gözleri dolarak zaman zaman, “Aman be kız, sen de ne dertlendin böyle!” deyip kendisiyle dalga geçerek…
Hikâyenin kendisini, Dirmit karakterini bir yana bırakırsak bunları yazarken gözümün önüne hep Nezaket Erden’in parlayan gözleri geliyor. Dolu dolu, heyecanlı gözler bunlar. Olduğundan daha küçük yaşta ama bir o kadar da olgun bu karakteri oynarken Dirmit’i ne kadar iyi anladığını, sevdiğini, korumak istediğini ama annesi gibi, “Aman onu yapma, şöyle derler, bunu yapma, başına bu gelir,” demeden Dirmit’i sahnede kelimenin tam anlamıyla “yaşatmasını” izliyoruz.
Ben Nezaket Erden’i tiyatroda sinemadan sonra gördüm. Birçok bağımsız yapımda yer almış bir oyuncu; yakın zamanda İki Şafak Arasında’dan (2021) hatırlarsınız. Oyunu birlikte uyarladıkları Hakan Emre Ünal’ıysa yine yakın zamanda dikkat çeken bir başka yapım olan Çatlak’tan (2020) ya da Bozkır’dan (2019) hatırlayabilirsiniz. Özetle şunu söylemek istiyorum; ikisi de çok iyi oyuncular olmanın yanı sıra yaratıcı, ortaya çıkardıkları oyunu anlayarak, üstüne düşünerek sahneye koymayı başarmış insanlar.
Dirmit bence birçok manada önemli bir oyun; Türkiye edebiyatı ve bireysel açıdan benim için çok önemli olan toplumsal gerçekçi romanların, öykülerin, şiirlerin yazıldığı bir dönemin devamcısı Latife Tekin’in Sevgili Arsız Ölüm’ünün sahneye çok yakışan bir uyarlamasını gösterdiği için, yaratıcılığın sanattaki önemini bir kez daha hatırlattığı, devasa bir prodüksiyon olmadan sade bir dille akıcı bir oyun izlememizi sağladığı için, bu iki iyi oyuncunun sahnedeki başarılarını gösterdiği için ve hakkını vermek gerekiyor, Nezaket Erden’in Dirmit’i bize eksikli, fazlalı değil, olduğu gibi anlatmasını sağladığı için…
Bu yazı, Episode’un 45. sayısında yayımlanmıştır