‘Silo’ İncelemesi: Distopik Dünyanın Klostrofobik Gizemi – Ömür Tanyel
Distopya temalı yapımlar önce edebiyat alanında kendini göstermiş, sonrasında teknolojinin gelişimi ile beraber sinema ve dizi kulvarında da başarılı örneklerle devam etmiştir. Büyük bir felaketin genelde nükleer bir savaşa dayandırıldığı ve geçmişten izlerin giderek flulaşarak kaybolduğu bu eserlerde gelecek zaman sürekli her şeyin daha kötüye gittiği ve gidebileceği bir yer olarak tasvir edilir. Apple TV+ kataloğunda yer alan ve yayınlandığı 2023 ilkbaharında oldukça popüler olan Silo dizisi de benzer sularda yüzerken klostrofobik yapısı ile seyir zevkini renklendiriyor.
Binlerce kişi ne zaman ve nasıl yerleştiklerini bilmeksizin 144 katlı bir siloda standartlaşmış bir düzen içerisinde yaşıyorlar. Hastanesinden marketine dek pek çok gerekli mekan silo içine düzenli ve dışarıdan hiçbir şeye ihtiyaç duyulmayacak şekilde konumlanıyor. Dış dünyadan tamamen izole görülen bu yapının camlarından ise kasvetli, puslu ama insansız bir manzara dışında bir şey gözükmüyor.
Silodaki Hayat: İçerden Dışarıya Doğru
Dizinin açılışında silonun şerifi Becker’ı (David Oyelowo) Silo’dan dışarı çıkma isteğini belediye başkanı Ruth’a (Geraldine James) açıklarken görüyoruz. Bunun, istenmeyen ve hatta geri dönüşü olmayan bir talep olduğu açıkça belli. Amiyane tabiri ile “laf ağızdan bir kere çıkmaktadır”.
Becker’ın bu kararı sonrası silo yaşamı içerisine dönerek onu bu karara iten olaylara doğru bakmaya başlıyoruz. Becker, eşi Allison (Rashida Jones) ile mutlu bir çifttir ve bu sevda bir bebek ile de taçlanmak üzeredir. Ancak silodaki kararlardan biri de bebek sahibi olunmasına belli şartlar dahilinde izin verilmesidir.
Talep olumlu görüldüğü takdirde gebeliği önleyici implant kadından çıkarılmaktadır. Lakin implantın alındığının söylenmesine rağmen Allison hamile kalamaz. Nedenini araştıran kadının yolu eski moda bir doğum uzmanı Gloria ile kesişir. Ondan elde ettiği bilgiler sarsıcıdır. Çıkarıldı denilen implant çıkarılmamıştır. Yine onun aracılığı ile ulaştığı George Wilkins adlı birinin keşfettiği eski bir bilgisayar diskine göre sadece bunda değil pek çok konuda aldatılmaktadırlar. Eşine de bunu açıklamak için daha önce alındığı söylenen doğum kontrol implantını çıkararak gösterir. Artık kararını vermiştir, dış dünyaya çıkacak ve tüm bu yalanı ortaya serecektir.
Allison törensel bir şekilde dış dünyaya çıkış için hazırlanır. Giydiği astronot benzeri kıyafetler onu dış dünyanın yıpratıcı atmosferinden korumak içinmiş gibi gözükse de asıl amacı gizemler içerir. Silo içerisinden dışarıyı izleyenlerin gördüğü manzara ise son derece pusludur ve bunu çoğu zaman dışarı gösteren kameranın kirlenmesine bağlarlar. Allison dışarı çıkınca kendinden öncekilerin de yapmaya çalıştığı gibi kamerayı silecek ve gerçekleri göstermeye çalışacaktır.
Genç kadının dışarı çıkışı ile heyecanlı bir seyir başlar. Ondan önce dışarı çıkanlarda manzara dahilinde görülen bir tepenin eteklerine kadar varabilmiş ve orada bir ağacın dibinde hareketsiz kalarak yığılmışlardır. Allison önce kameraya yaklaşır ve silmeye başlar. Görüntünün bir parça aydınlanması izleyenleri şaşkınlıkla karışık bir sevince boğar. Sonrasında Allison tepeye doğru, tepenin arkasındaki gerçek dünyayı keşfetmek için yürümeye başlar. Bekleyiş umut doludur ama bir süre sonra adımları yavaşlar ve ağacın yanına doğru diz çökerek yere yığılır.
George Wilkins’in bulduğu ve Allison’u geri dönüşsüz kararlara iten bilgileri içeren diskin sırrını araştıran Becker umulmadık bir durumla karşılaşır. Wilkins umulmayan bir zamanda silonun orta boşluğuna düşer ve ölür. Ancak Becker’in bunun intihar değil planlı bir ölüm olduğunu iddia eden Juliette Nichols (Rebecca Ferguson) ile tanışması olayların seyrini değiştirir. Artık Becker da bulunduğu yerin kanunlarının koruyucusu değil, sırlarını açığa çıkaran biri olmak ister. Juliette, silonun enerjisini sağlayan ana santralin işlemesinden sorumludur ve George ile yakın olmasından dolayı açığa çıkarılabilecek bazı bilgilerin ortamı sarsabileceğinden emindir.
George Orwell’ın ‘1984’ünün İzinde
Silo, işleyişindeki ve kuruluşundaki bilinmezliklere karşın yönetimin başkanlık, yargı ve teknoloji birimi olarak kurulması izleyene kısmen George Orwell’in 1984’ünü anımsatıyor. Bu teşkilatlardan yargı kuruluş öncesi bilgilerin ve objelerin ortaya çıkarılmaması için acımasızca mücadele veriyor. Robert Sims (Common) bu teşkilatın başı ve veraset sisteminin parçası olarak şeriflik makamına Becker’in işaret ettiği Julliette’in geçmemesi için uğraşıyor. Daha aklı başında bir görünüm sergileyen bilgi teknoloji sistemlerinin başındaki Bernard (Tim Robbins) ise bir yandan tüm siloyu gözetleyen bir ekran ağını kontrol ederken bir yandan da kurucuların devrettiği yapıda açık olmamasını sağlamaya çalışıyor.
Kapalı toplumların klasik idare anlayışını gösteren silo yönetimi bir açıdan da eski doğu bloku ülkelerinin yaşam tarzını bize hatırlatıyor. Sürekli her şeyin izlendiği ve kendilerinin izin verdiği ölçüde işlerin yapılabildiği bir yaşam düzeni. Kurucular denilen tarihi bilinmeyen bir geçmişte yaşamış kişileri sıklıkla anarak ve onlardan önceki döneme ait bütün izleri yok ederek insanların aklına olmadık düşüncelerin gelmesini engellemek de silonun işleyiş felsefesini tanımlıyor.
Silodaki çok katlı yapıda izlenen kast sistemi bizlere yakın zamanda izlediğimiz Platform ve Parasite filmlerini de hatırlatıyor. Farklı sosyal sınıftaki insanların birbirlerine açıkça üstünlük taslamasalar bile ellerindeki yetki ve güce göre başkalarına kısıtlamalar uygulayabileceği de kat yerleşim planları ile anlatılıyor. Benzer yapının tren versiyonunu 2013’de film olarak ilk kez ekrana gelen ve daha sonrasında Netflix platformunda dizi olarak izlediğimiz Snowpiercer’da da görüyoruz. Siloda bu düzenin oluşmasının arkasındaki korkunun, gücün ve beklentinin ne olduğu sorusu dizi boyunca zihinlerde dolaşıyor.
Juliette’in şerif olması sonrası ise gerçeği arama isteği yargının onu kontrol altında tutma isteği ile çatışıyor ve bir dizi cinayetle süslenmiş macera ortamlarının oluşmasını sağlıyor. Ustalıkla işlenmiş bireysel hikayelerin bu aksiyonun aralarına yerleştirilmesi ile seyir zevki yüksek bir distopik bilimkurgu ile karşılaşıyoruz.
Hugh Howey’in aynı adlı roman serisinden uyarlanan yapımın ekrana uyarlanma çabaları 2012 yılında başlamıştı. Ancak on yıl boyunca herhangi bir adım atılamamıştı. Apple’ın 2021 yılında eseri dizi olarak planlaması sonrası çekimler başladı ve iki yıla yakın bir sürede tamamlandı. İlk bölümleri Mayıs 2023’de yayınlanan dizi oldukça olumlu geri dönüşler aldı. Özellikle Rebecca Ferguson’un usta oyunculuğu bu başarıya en çok katkıda bulunan durum olarak görüldü. Dizi ikinci sezon onayını almasına karşın temmuz ayında başlayan ve halen devam eden SAG-AFTRA’nın (Amerika Oyuncular Birliği) grevinden etkilendi. Bu nedenle ikinci sezonun ne zaman geleceği belirsiz.
Silo‘yu bilim kurgu, macera, gizem veya bir dram eseri olarak kabul ederek izlemek mümkün. İçerdiği sınıf ayrımına ilişkin donelerle daha felsefi anlamlar da yüklenebilir. İlk sezonun sonunda görülmeye başlayan Silo değil Siloların varlığı ise efsane dizi Lost gibi gizem perdesinin her geçen bölümde daha da artarak devam edeceğinin işaretini veriyor.