Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
‘The Rings of Power’: J. R. R. Tolkien Evrenini ve Anlatısını Kıran Bir Uyarlama
Sözkonusu J.R.R. Tolkien ve kurduğu Orta Dünya evreni olduğunda akan sular duruyor, ister istemez çeşitli tartışmalar başlıyor. Neticede Tolkien yarattığı “legendarium” ile fantastik edebiyatın popülerleşmesini sağlamış ve hatta yüksek fantezinin babası olarak kabul edilmiş bir isim. Sadece The Lord of the Rings (Yüzüklerin Efendisi) üçlemesinin dünya çapında 100 milyondan fazla kopya sattığını ve Tolkien’in edebiyat tarihinin en çok okunan yazarlarından olduğunu unutmamak gerek.
Dolayısıyla Tolkien’in eserlerindeki karakterler ya da yerler, müzik gruplarından sokak isimlerine kadar kendisini gösteriyor. Gündelik hayatımızda sıklıkla Tolkien dünyasından bir imgeyle karşılaşıyoruz. O nedenle Tolkien’in mirası popüler kültürün her köşesinde kendisini hissettiriyor ve büyümeye devam ediyor.
Bu mirasın bu kadar büyümesindeki en büyük etkenin, 2000’li yılların başında Peter Jackson’ın sinemaya uyarladığı The Lord of the Rings serisi olduğunu da es geçmemek gerekiyor. Hatta o zamanlar serinin kitap satışlarına olumsuz yansıyacağı bile düşünülüyordu. Ancak Peter Jackson’ın Tolkien evreninin hakkını vererek uyarladığı bu üçleme, kitap satışlarını da patlatmıştı.
Sadece LOTR kitapları değil, Orta Dünya’nın arka planını tamamlayan ve Tolkien’in en önemli çalışması olarak görülen The Silmarillion da milyonlarca okura ulaşmıştı. Özellikle edebiyat ve sinema nerdleri arasında bir tabu olan Tolkien, eğlence sektörü açısından da altın yumurtlayan bir kaza dönüşmüştü.
Avrupa Mitolojilerinin Büyüsü: Yüksek Fantezinin Zirvesi
Tolkien, İngiliz dili ve edebiyatı profesörü olması yanı sıra Anglosakson kültüründe uzmanlaşmış ve eski Gal ve Fin dilleri üzerine de eğitim görmüş bir filologdu. Evrenindeki Elf dilini de bu şekilde yaratmıştı. Ayrıca yarattığı evrenin temelinde ve kurguladığı hikâyelerde Avrupa mitolojilerinin etkisi vardı. Tolkien’in fantastik hayal dünyası, klasik edebiyatla ve mitolojik öğelerle buluşunca ortaya macera dolu eşsiz bir dünya çıkmıştı.
Bu dünyanın beyazperdeye aktarılması da yıllarca tartışma konusu olmuştu. Bazı metinler sinemasal açıdan oldukça zorlayıcıdır. Sahip oldukları edebi derinlik, katman ve alegori onları sinemaya ya da TV’ye uyarlamayı zorlaştırır. Örneğin Frank Herbert’ın Dune serisi ya da Isaac Asimov’un The Foundation (Vakıf) serisi de Tolkien evreni gibi karmaşıktır. Gerçi yıllar sonra Denis Villeneuve’ün Dune’un hakkını verdiğini söylemeliyim ama bu başka bir yazının konusu.
Azılı bir Tolkien hayranı olan Peter Jackson, LOTR serisinde bir başyapıt ortaya koymayı başardı. Bu arada Denis Villeneuve’ün de Frank Herbert ve Dune hayranı olduğunu belirteyim, bu eserlerin de neden etkileyici şekilde adapte edilebildiğinin altını çizeyim. Peter Jackson’ın hayatının 7 yılını LOTR projesine adaması bile çok önemli bir gösterge. Serinin üç filminin aynı anda çekilmesi de sinema tarihinde bir ilkti. LOTR serisi 100 farklı yerde, 274 günlük çekim maratonu sonucunda ortaya çıktı ve gişe rekorları kırarak kültürel bir fenomene dönüştü.
Sinema dünyasında çığır açan bu başarının ardından başka uyarlamaların gelmesi de kaçınılmaz oldu. Ancak belirtmekte fayda var, Tolkien’in eserlerine ait telif hakları uzun süredir büyük bir tartışma ve dava konusu. 2014’te vefat eden film yapımcısı Saul Zaentz, Tolkien kitaplarının film uyarlaması ve diğer haklarını 1976’da satın almıştı. 1970’lerde Zaentz ile yapılan anlaşmadan çıkarılan bir bölüm sayesinde boşluk doğdu. Amazon’un 2017’de Tolkien Vakfı’ndan TV dizileri hakkını satın alması da bu boşluk sayesinde oldu. Amazon, 250 milyon dolar karşılığında telif haklarını satın aldı ve The Rings of Power serisinin yapımı da bu şekilde başladı.
Orta Dünya’nın 2. Çağına Serbest Bir Yolculuk
Seriye geçmeden önce önemli bir hatırlatma yapmak lazım. The Rings of Power, LOTR serisiyle bağlantılı olan bir uyarlama değil. Zaten seri The Hobbit’in ve LOTR’un geçtiği 3. Çağ öncesi olan 2. Çağı anlatıyor. Bu çağın özelliğiyse Tolkien’in üzerinde en az durduğu çağ olması. Bu çağa ait özel bir metin ya da hikâye yok, örneğin Silmarillion, 1. Çağa ait kapsamlı ve uzun soluklu bir eser fakat 2. Çağa ait böyle bir kaynak mevcut değil. Dolayısıyla seri, Tolkien’in en az bilinen çağını odağına alıyor ve bunu da serbest bir şekilde yapıyor.
Seri yayınlanmadan önce gelen fragmanlar, The Rings of Power’ın Peter Jackson’ın LOTR’ından farklı tonda seyreden bir uyarlama olacağını da gösteriyordu. Ancak serinin açılış sahnesindeki bazı sekanslar Tolkien kanonunu ziyadesiyle bozuyor ve karakterlerin de motivasyonunu değiştiriyor. Örneğin ilk bölümde “Feanor’un Yemini” gibi görülen sahnede Finrod da karşımıza çıkıyor. Devamındaki Beleriand’a gidişte de değişiklik bulunuyor. Silmarillion’da geçen ve Elflerin Valinor’dan Orta Dünya’ya göçünü aktaran sahnede de “Akraba Katliamı” meselesine değinilmediğini görüyoruz. Doğrusu Feanor ve beraberindeki Elflerin Orta Dünya’ya gitmek için Teleri Elflerini öldürmesi ve gemilerini alması Tolkien lore’unda atlanamayacak kadar önemli bir olay.
Ayrıca serinin merkezinde olan Galadriel’in de karakter arkının hayli değiştiğini görüyoruz. Seride genç bir Elf olarak izlediğimiz Galadriel, ağabeyi Finrod’un intikamını almak için Sauron’u takip ediyor. Galadriel, Orta Dünya’daki en güçlü Elflerden biri ama seride adeta bir “süper kahraman” olarak resmediliyor.
Elrond ve yüce Elf Kralı Gil Galad’ın karakter arklarında da bazı değişiklikler bulunuyor. Seride Elrond’un toy zamanlarını izliyoruz ve henüz bir lord değil. Aynı zamanda Galadriel ile Elrond arkadaş olarak gösteriliyor ama aslında Galadriel ile Elrond arasında ciddi bir yaş farkı var ve Elrond, Galadriel’in kızı Celebrian ile evli dolayısıyla aralarında bir akrabalık bağı bulunuyor.
Seride gösterilen Valinor’a gidiş için Gil Galad’dan izin alınması da Tolkien eserlerinde olmayan bir durum. Açıkçası ilk 2 bölümü izlerken beni en çok rahatsız eden bölüm de Galadriel’in Gil Galad’ın zoruyla Valinor’a gittiği ve Valinor’un kapıları açılmışken Orta Dünya’ya dönmek için çaresizce denize atladığı sekanstı. O bölümde maalesef ciddi bir mantık hatası ve tembel bir yazarlık var.
Bunların yanı sıra serinin Hobbitlerin atası olan Harfootları (Kılayaklar) aktarma, gizemli Meteor Man’i hikâyeye yedirme biçimi ve ileride Mordor olacak Southlands bölgesindeki örgüsü oldukça iyi. Siyah Elf Arondir’in aksının da iyi kurulduğunu belirtmek lazım. Ayrıca 3. bölümde görkemli Numenor medeniyetini görmek de keyif vericiydi. Bu bölümde hikâyeye dahil olan Elendil ile tanışmak da heyecan vericiydi. Arnor ile Gondor’un yüksek kralı, Isildur ile Anárion kardeşlerin babası olan Elendil, Tolkien evreninde önemli bir karakter fakat The Rings of Power serisinde Elendil’in karakter arkının ve Numenor anlatısının da değiştiğini söylemek lazım.
Tüm bu değişiklikleri üst üste koyunca da elimizde eğilip bükülmüş bir Tolkien lore’u kalıyor. Doğrusu Tolkien’in fazlasıyla “beyaz”, muhafazakâr ve Anglosakson evreninin zamanın ruhuna uygun şekilde güncellenmesi gerekiyor. Ancak seri bunu tutarsız, eklektik ve metinlerden uzak bir şekilde gerçekleştirmeye çalışıyor. O yüzden bu seride Tolkien’den ödünç alınan öğeler, karakterler ve motifler dışında Tolkien’i pek bulamıyoruz. Serinin Tolkien fanlarından ziyade genel izleyici kitlesi için yaratıldığı da bir gerçek.
Yine de seri, bütçesinin hakkını veren prodüksiyon tasarımı, sanat yönetimi, CGI’ları, atmosferi ve kusursuz görselliği ile izlenmeyi hak ediyor.
Bu yazı, Episode’un 38. sayısında yayımlanmıştır.