Prime Video’nun Gen V Serisinin 2. Sezon Çekimleri Tamamlandı
Uzayın Şakası Yoktur: ‘Constellation’
Onlarca platform için üretilen pek çok dizi arasından sıyrılıp izlenme sıralamasında yükselmek hiç kolay değildir. Basit bir formül olarak bir ünlü oyuncu ve bir yarı ünlü oyuncuyu kadroya almakla başlayan süreçte asıl önemli husus ise “el değmemiş” bir konuyu bularak senaryolaştırmaktır. Sonrası nispeten daha basit; ilerleyen bölümlerde beğeni yükseliyorsa senaryoda yapılan sihirli dokunuşlarla son bölüme doğru ikinci sezona hazırlıklar ve göndermeler eklemlendirilir.
‘Constellation’
Apple TV+’ta yayınlanan Constellation dizisi de bu akışı izlemeye çalışmış. Breaking Bad‘in yaşlı ve huysuz profesyoneli Mike Ehrmantraut’u canlandıran Jonathan Banks ve yakın dönemde Django dizisinden aşina olduğumuz Noomi Rapace yapımın başrollerinde. Geçtiğimiz aylarda bizim de ilk uzay turistimizi gönderdiğimiz Uluslararası Uzay İstasyonu (ISS) Constellation‘da önemli bir yer tutarken bilimkurgu, gizem ve gerilim öğelerinin güzel bir harmanı yapılmış.
Constellation‘un açılışında İsveç’in karlı ve buzlu arazisinde küçük kızı Alice (Rosie Coleman) ile bir yerden ya da bir şeyden kaçarken izlediğimiz Jo (Noomi Rapace) en sonunda bir kulübeye ulaşır. Bu kaçışın ve tedirginliğin neden olduğu konusunda çıkarımlar yapmaya çalışırken geçmişe döner ve Jo’yu görev yaptığı ISS’te görürüz. Burada bir yandan çalışmalarına devam ederken bir yandan da tableti aracılığıyla Dünya’daki kızıyla görüntü olarak konuşmaktadır. O esnada istasyonda Soğuk Atom Laboratuvarı veya CAL adlı bir deney devam etmektedir. Jo görüşmesini sürdürürken deneyle uğraşan Amerikalı astronot Paul Lancaster’la (William Catlett) sohbet etmektedir. Bu esnada gerçekleşen bir patlama bir anda istasyonda paniğe yol açar. Paul ağır yaralanmış ve ölmek üzeredir.
Patlamaya deneyin mi yoksa başka bir şeyin mi yol açtığı belirsizliğini korurken hasarın tahmin edilenden büyük olduğu ve istasyonu terk etmenin gerekli olduğu görülür. Ancak kaçış modüllerinin sadece biri çalışmaktadır. Jo’nun hasarı tespit amacıyla dışarı çıkmasıyla bir çarpışma yaşadıklarını görür. Ancak çarpan şeyin eski tip bir astronot giysisi içindeki ölü bir beden olması şaşkınlığını artırır. Ekip arkadaşlarını kaçış kapsülüyle gönderdikten sonra Paul’ün cesediyle baş başa kalarak kalan kaçış modülündeki arızayı düzeltmeye çalışır.
Bu arada dünyada endişeli bekleyiş devam etmektedir. CAL deneyi sorumlusu Henry Caldera ısrarla deney cihazı hakkında bilgi almak istemektedir. Kendisi de eski bir astronot ve Nobel ödüllü fizikçi olan Henry yıllarca kuantum fiziği ve maddenin yalnızca sıfır yerçekiminde var olabilen halleriyle uğraşmıştır. İstasyondaki kaçış kapsüllerinin Rusya’ya ait olması nedeniyle Henry’nin de dahil olduğu ekip Kazakistan’ın Baykonur uzay üssünde heyecanlı bir bekleyişe başlar.
Jo’nun kaçış kapsülünü onarma çabalarının başarıya ulaşacağını tahmin etsek bile (çünkü Constellation‘un açılışında Jo, İsveç’in karlı, ormanlık arazisindeydi) bunun nasıl ve ne şekilde olacağını bilmediğimizden gergin ve heyecanlı çabalarına ortak oluruz. Bir müddet sonra Jo kapsülü çalıştırır. Travmatik bir şekilde de olsa Dünya yolculuğuna başlar.
Jo’nun dönüşü sonrası hem kendisi hem çevresi bir şeylerin yanlış gittiğini görür. Ana dili İsveççeyi konuşamamakta, arabalarının rengini yanlış hatırlamakta ve hatta kendilerine çarpanın eski bir kozmonot cesedi olduğuna kimseyi inandıramamaktadır. Üstüne hiç çalmadığını ısrarla söylemesine rağmen piyano çalabildiğini öğrenince dehşete düşer. Jo’ya uzayda geçirdiği günler nedeniyle bu tür halüsinasyonlar görebileceği söylenerek ilaç tedavisi başlanır. Avrupa Uzay Ajansı’nın Almanya’nın Köln kentindeki genel merkezi yakınındaki hayata yeniden alışmaya çalışırken bir şeylerin ters gittiğinden emindir. Ancak sorunun etrafındaki dünyada mı yoksa kendi bulanık zihninde mi olduğuna karar veremez. Kızıyla ilişkisine de bu zihin olayları eşlik etmesi durumu daha da trajikleştirir. Çünkü kızı ondan uzaklaşmakta, hatta bir dolabın içinde vaktini geçirmektedir.
Uzaydakilerin sağ salim dönmesinden çok CAL deneyi cihazının geri getirilmesi konusunda hassasiyet yaşayan ve ısrarcı olan Henry ise Ruscosmos Başkanı Irene (Barbara Sukowa) ile üstü kapalı diyalog içindedir. Henry’nin yıllar önce uzaya gidişi esnasında ekip arkadaşlarının ölmesi ve bir tek kendisinin hayatta kalması şüpheleri artırır. Bir süre sonra onun bir tartışmada bu konuda sıkıştırılması, sinirlerine hâkim olamaması ve alkolizmle yaftalanması gibi özelliklerini öğreniriz.
Constellation‘ın ilk iki bölümü Game of Thrones‘un usta yönetmeni Michelle MacLaren tarafından yönetildi. Burada özellikle uzay sahneleri Alfonso Cuaron’un 2013 yapımı efsanevi yedi Oscarlı filmi Gravity ile karşılaştırılabilir düzeyde. Dizi ilerledikçe Jo temelinde gelişen ve kendisindeki değişimleri anlama çabasıyla şekillenen gizem Henry ile açıklığa kavuşmaya başlıyor. Ancak kişilerini olayların ve kavramların zaman zaman birbirine karışması yapımın akıcılığını bir parça da olsa bozuyor.
Yapım her ne kadar Kuantum teorisi, süperpozisyon, Schrödinger’in kedisi, çift yarık deneyi gibi ilginç teoriler üzerine kurgulanmış gibi gözükse de gerçek anlamda bilimsel bağlantı olduğunu söylemek mümkün değil. “Paralel evrenler” teorisi dizinin ana hatlarına daha çok uysa da dizinin sadece bilimkurgu bazlı bir senaryoya dayandığını, herhangi bir fiziksel teoriyi ispat ya da destek peşinde olmadığını hatırlatalım.
Birer saatlik sekiz bölümden oluşan dizi yazının başında da belirttiğimiz gibi ikinci sezona hafif bir göz kırparak sonlanıyor. Yapım Alman Sinema Filmi Fonu’ndan (GMPF) 10 milyon euroluk rekor bir hibe yanında Business Finland’dan 1,5 milyon euroluk prodüksiyon teşviki alarak çekimlere Berlin ve Finlandiya’da başlamıştı. Ancak Finlandiya basınının haberlerine göre, ekip, Laponya’da yapılan çekimler sonrası, verilen hizmetler için çıkan 1 milyon euro civarı ödemeyi yapmadan bölgeden ayrıldı.
Constellation, içindeki uzay özlemini gizem dolu bir sosla gidermek isteyenler için tavsiye edebileceğimiz bir yapım. Breaking Bad‘de canlandırdığı karakter yapısını nerdeyse koruyor gibi gözüken Jonathan Banks ve kafası karışmış astronotu canlandıran Noomi Rapace rollerinin hakkını verirken izleyiciye de hem bulmaca çözme merakını tattırıyorlar hem de ölçülü bir gerilim ve dram sunuyorlar.