Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
Yeniden Çevrim Dizilerdeki ‘Alternatif’ Kadınlar
Dr. Mehmet Erguvan’ın bu yeniden çevrim diziler konulu makalesi, Episode’un 26. sayısında yayımlanmıştır.
Türkiye’de yeniden çevrim diziler yani uyarlama olarak adlandırdığımız diziler uzun zamandır epey rağbet görüyor. Yaptığım bir araştırmada, Türk televizyonunun kuruluşundan günümüze kadar televizyon dizilerine genel bir bakış sunduktan sonra, Türk televizyonunun program tedarikini sağlamak adına 2000’li yıllardan itibaren sıkça yararlandığı uyarlama dizileri epey yakından inceleme fırsatım oldu. Türk televizyonunun 2000-2020 yılları arasındaki dönemi uyarlama diziler üzerinden detaylı bir şekilde incelediğimi söyleyebilirim. Tezim epey kapsamlı bir araştırma olsa da bu yazıyla bağlantısını en basit haliyle şöyle açıklayabilirim: Uyarlama diziler, Türk televizyon dizileri repertuvarına seçenek olarak girmesinin ardından farklı şekillerde ve düzeylerde kültürlerarası nüfuza yol açıyor. Peki, bu ne demek oluyor? Demek istediğim, uyarlama diziler bir yandan büyük ölçüde yerli dizilere benzetilmeye çalışılırken yani yerlileştirilirken, öte yandan uyarlandığı kaynak dizilerin izini sürerek yerli dizi repertuvarına pek çok yeni temsil, karakter, hikâye, mesaj ve değer sunuyor. Yani uyarlama dizilerin farklı açılardan Türk dizileri evreninin evrim geçirmesine önayak olduğunu ileri sürüyorum. Daha da net olmak gerekirse buna, uyarlama dizilerin Türk dizi repertuvarını zenginleştirmesi de diyebiliriz.
O halde uyarlama dizilerin yerli dizilerdeki kadın karakterlere ve dizilerde işlenen kadın olma durumuna ne tür katkıda bulunduğunu tartışmaya başlayabiliriz artık. Öncelikle Türk televizyonunda alternatif kadın temsillerinin hiç bulunmadığını söylemek pek de doğru olmaz. Az da olsa toplum tarafından inşa edilen ve savunulan rollere karşı direniş gösteren kadın karakterlerimiz var aslında. Şehnaz Tango’nun Şehnaz’ı bunlardan biri. Hatırlarsak Şehnaz, ekonomik özgürlüğü olan, evli olmadığı bir adamla romantik ve cinsel ilişki yaşamaktan çekinmeyen, boşanmış, güçlü bir kadın karakterdi. Tabii şunu da hatırlatmakta fayda var. Dizinin yapımcısı Güler Namlı, Şehnaz karakterinin evlilik dışı ilişkisinin çok tepki çektiğini ve bu nedenle bir süre sonra diziye son vermek durumunda kaldıklarını açıklamıştı o dönemler. Namlı’ya göre kadının özgürleştirilmesine yönelik çabaları diziyi sona erdirmek zorunda kalmalarıyla sonuçlanmış. Yani erkeklerin elinde bulunan hak ve imkânların kadınlara da verilmesi bu projenin sonunu getirmiş gibi görünüyor. Bir diğer örneğimiz Kayıp Şehir’den Aysel. Aysel, epey sıradışı olarak nitelendirebileceğimiz bir karakterdi Türk televizyonu için. Birçoğumuzun hatırlayacağı üzere, hayatını sürdürmek için para karşılığında erkeklerin cinsel zevklerine hizmet ediyordu bu karakter. Hayat kadınıydı yani. Ama Aysel kırıtarak yürümüyordu, sakız çiğnemiyordu. Klişelerden beslenen bir karakter yaratılmamıştı; abartısız, gerçek bir hayat kadını görüyorduk karşımızda. Genellikle kurbanlaştırılan, ezilen kadın karakterlerden başkaydı Aysel. Ancak bu alternatif kadın pek de rağbet görmemişti ekranlarımızda ve Kayıp Şehir kısa sürede ekrana veda etmişti.
Anne dizisinden Zeynep ve Kadın dizisinden Bahar sayesinde ekranda görmeye çok alışkın olmadığımız kararlı, soğukkanlı ve duygularını kontrol edebilen kadınlarla karşılaştık. Benzer şekilde, Kore dizisinden uyarlanan Kalp Atışı’nın Eylül’ü de alternatif bir kadın karakter bana kalırsa.
Şimdi de uyarlama dizilere göz atalım. “Alternatif” olarak bahsettiğim kadın karakterlerin uyarlama dizilerle sayısının arttığını iddia ediyorum. İlk aklıma gelen örnekler, Japon dizilerinden uyarlanan ve epey ilgi gören Anne ve Kadın dizilerinin başkarakterleri. Anne dizisinden Zeynep ve Kadın dizisinden Bahar sayesinde ekranda görmeye çok alışkın olmadığımız kararlı, soğukkanlı ve duygularını kontrol edebilen kadınlarla karşılaştık. Benzer şekilde, Kore dizisinden uyarlanan Kalp Atışı’nın Eylül’ü de alternatif bir kadın karakter bana kalırsa. Dizinin senaristlerinden Makbule Kosif gerçekten de ezberimizi bozan bir antikahraman yaratmış diyebiliriz. Hatalarına ve kusurlarına şahit olduğumuz bir karakter Eylül. Aksi, huysuz, sevmekten kaçan, kendi travmalarının acısını başkalarından çıkaran bambaşka bir kadın. Kadın karakterler sözkonusu olduğunda alışık olmadığımız kavga sahnelerinin başrolündeydi hep Eylül. Oldukça başarılı ve zeki de bir kadındı. Türk televizyon ekranlarında sıkça görmediğimiz kadar tutarlı, dengeli bir kadının temsiliydi Eylül.
Az daha geçmişe dönelim. Desperate Housewives’ın Umutsuz Ev Kadınları olarak Türk televizyonlarına uyarlandığını bilirsiniz muhtemelen. 2011-2014 yılları arasında ilgiyle de izlenmişti bu dizi. Benim de tezimde lime lime edip incelediğim bir dizi olur kendisi. Bu sebeple bir diğer örneğimi Umutsuz Ev Kadınları’ndan vermesem olmazdı. Dizinin orijinalinde Gabrielle olarak bildiğimiz karakterin Türk versiyonundaki karşılığı Zeliş olarak tanıdığımız Zeliha’ydı. İki karakterin sunuluşu arasında çok büyük farklar olsa da incelememde Zeliş’in Gabrielle’in izlerini taşıdığını fark etmiştim. Zeliş bazı açılardan görmeye alışkın olmadığımız bir kadın karakterdi. Dizi üzerine YouTube, Ekşisözlük ve Twitter’da yapılan yorumlar da doğruluyor beni. Mesela Zeliş bize orta yaşlı, evli bir kadının kendisinden epey genç bir adama ilgi duyabileceğini göstermişti zamanında. Flörtöz bir kadındı Zeliş. Beden diliyle ve sözleriyle belli ediyordu kendini. Ekranlarımızda görmeye alıştığımız pek çok kadın karakterin aksine “gri” kişilikli diyebiliriz onun için. Yani aslında herkes gibi zaafları, hataları, kafa karışıkları olan biriydi Zeliş. Saf iyi ya da kötü diyemiyorduk onun için. Zeliş’le ilgili yapılan izleyici yorumlarına baktığımda bazılarının Zeliş’i yargıladığına şahit olsam da birçok izleyici de Zeliş karakterinin varlığını cesur bir adım olarak değerlenmiş.
Asya’yı izlerken zıtlığa dayalı toplumsal cinsiyet rollerinin sarsıldığına, kadın olmaya ilişkin geleneksel standartların dışına çıkıldığına şahit oluyoruz. Sorgulanmadan tanımlanacak kadar basit, anlaşılır bir kadın karakter sunulmuyor bize Sadakatsiz’de.
Sıra Sadakatsiz’in Asya’sında. Sadakatsiz üzerine yazılıp çizilenlerin ve söylenenlerin ortak noktasını tespit etmek güç değil aslında. Tüm mecralarda dizinin başkarakteri Asya’nın ekranlarda görmeyi özlediğimiz güçlü kadınlardan biri olduğu konuşuluyor. Asya SOĞUKKANLI ve GÜÇLÜ. Asya SİNMİYOR, KORKMUYOR; tam aksine mütemadiyen BAŞKALDIRIYOR. Dizinin orijinali Dr. Foster’ı da izledim. İki dizinin başkadın karakterleri Asya ve Gemma’ya baktığımızda arada büyük farklar var tabii. Dizinin orijinalini Türk versiyonuyla kıyasladığımda ilk dikkatimi çeken, orijinal dizinin başkadın karakteri Gemma’yı izleyiciye sevdirmek gibi bir kaygının olmamasıydı mesela. Gemma, Asya’ya nazaran çok daha “gri” bir kişilik. Zaafları apaçık ortada. Hep ikilemde bırakıyor izleyiciyi Gemma’nın yanında olup olmama konusunda. Gemma, eski eşini baştan çıkarmaktan çekinmeyen, yeri geldiğinde oğlunu nasıl etkileyebileceğini düşünmeden eski eşiyle cinsel birliktelik yaşayan, dürtü kontrolü görece zayıf bir kadın. Gemma, Asya’ya göre daha çok katmanlı bir karakter. Yalnızca cinsel deneyimleri açısından değerlendirdiğimizde bile Gemma’nın birliktelikleri üzerinden cinselliğin psikolojik ve sosyolojik boyutları tartışılabilir. Gemma karakterinin cinselliğe bakışı kesinlikle tek boyuta indirgenemeyecek kadar çok boyutlu bana kalırsa. Pek çok açıdan da sert eleştirilere maruz kalabileceği düşünceleri, tutumları, eylemleri olan bir kadın Gemma. Tabii ki Türk versiyonunda tıpatıp aynı kadın prototipi görmeyi beklemek yersiz ve anlamsız olur bence. Dizi tarihimize baktığımızda hikâyelerin ve karakterlerin anlatım tarzının melodram türünün yoğun etkisiyle şekillenmiş olduğunu görürüz. Melodramın temel özelliklerine baktığımızda ise karşımıza şunlar çıkar: İyi ve erdemli olanın kazanması; iyi ve kötünün birbirinden net çizgilerle ayrılması; toplumsal düzenin, etik kodların ve ahlaki değerlerin yüceltilmesi. Bu sebeple Asya’nın Gemma’ya göre ahlaki açıdan daha “kusursuz” sayılabilecek bir karakter olması kesinlikle şaşırtıcı değil. Yerli dizi repertuvarındaki başrol kadınların çoğunluklu olumlu olarak nitelendirilebilecek özelliklere sahip kadınlar olduğunu ve idealize edilen kadınların toplumsal normlara uymak konusunda sorun çekmediğini gözlemliyoruz. Asya’nın da bu sınırların tamamen dışına çıkmasını beklemek gerçekçi bir beklenti olmaz, değil mi? Yine de Asya’nın farklı açılardan bizleri şaşırttığına şahit olmuyor muyuz neredeyse her bölümde? İşte senaristlerin Asya karakterini oluştururken esinlendiği Gemma’nın etkisini buralarda hissediyoruz. İşte tam da bu etkileri sezinlediğimiz anlarda Asya’nın “alternatif”, “başka” bir kadın karakter olduğuna şahit oluyoruz. Asya’yı canlandıran Cansu Dere basın mensuplarına verdiği demeçte oynadığı karakteri şu sözlerle anlatıyor: “Kadın karakterimiz de beklediğimizin dışında davranıyor olabilir. Yani güçlü, güçsüz bilemeyiz ama beklediğimizin, alışılmışın dışında bir şeyler sergileyecek diyebiliriz.”
Asya, Türk dizilerindeki başkadın karakterlerle kıyaslandığında gerçekten de egemen toplumsal normlar açısından bakıldığında saf, kusursuz, masum bir karakter sayılmaz. Aksine içinde bulunduğu toplumun tepkisini sırtlanma cesareti gösterebiliyor bence Asya. Çoğu zaman cinsellik konusunda erkeğe limitsiz hoşgörü gösterilen ve aldatıldığı için kadının suçlandığı bir kültürde Asya intikam planını uygulamak için arkadaşı Mert’le cinsel birliktelik yaşamaktan çekinmiyor. Asya’nın kocasını aldattığını gören sosyal medya ise yıkılıyor tabii. Sevgilisiyle aşk yaşayan Volkan’ın durumu “normal” kabul edilirken Asya aynı şeyi yapınca tepkiler sertleşiyor. “Sana yakışmadı Asya!” benzeri tepkiler havalarda uçuşuyor. Asya’nın “alternatif” bir kadın karakter olduğuna şahit olduğumuz bir diğer bölüm ise Asya’nın eşi Volkan’dan önce oğlu Ali’yi kapıp telefonunu da camdan atmasıyla başlıyor. Bu bölümde, oğlunun, “Senle değil babamla yaşayacağım,” cümlesinden sonra eline makas alan bir anne figürüyle karşılaşıyoruz. Hemen o an bir elips yapılıyor ve bir sonraki sahnede Asya’nın evde olduğunu ve Volkan’ı eve çağırdığını görüyoruz. Ali de ortada yok. Volkan kıyametleri koparıp oğlunu ararken Asya, “Oğlunu artık göremeyeceksin,” diyor ve herkesi bir endişe sarıyor. Asya Volkan’a, “Seni seçmişti, buna izin veremezdim,” dediğinde ise endişemiz katlanıyor. Ve o an Asya, Ali’ye ait olduğunu düşündüğümüz bir saç parçasını çıkarıyor. Volkan aklını kaybediyor tabii, annesi oğlunu öldürmüş düşüncesiyle. Daha sonra Ali ortaya çıkınca alışılmışın dışında bir oyun oynadığına şahit oluyoruz Asya’nın. Aslında Türk televizyonlarında görmeye pek de alışık olmadığımız bir anne olduğu da ortaya çıkıyor. Eşinden intikam alma arzusuyla girdiği yolda gerektiğinde çocuğunu da oyunun bir parçası haline getirebilecek kadar ileriye gidebilen bir anne. Bana kalırsa kendisinden beklenenin dışına çıkabilen, iyi ve kötü arasındaki keskin sınırları ortadan kaldıran, davranışları üzerinden etik bir tartışma yürütülebileceğimiz bir kadın Asya. Asya’nın bize birçok dizide sunulan “kutsal annelik” mitini sarsıp sarsmadığı tartışılabilir mesela. Özetle Asya’yı izlerken, zıtlığa dayalı toplumsal cinsiyet rollerinin sarsıldığına, kadın olmaya ilişkin geleneksel standartların dışına çıkıldığına şahit oluyoruz. Sorgulanmadan tanımlanacak kadar basit, anlaşılır bir kadın karakter sunulmuyor bize Sadakatsiz’de. Normatif toplum değerlerini sorgusuz sualsiz benimseyen bir kadın değil Asya. Önyargılara, etiketlere ve basmakalıp düşüncelere boyun eğecek bir kadın da değil. O halde, uyarlama dizilerle sayıları artan, damgalanma endişesiyle hareket etmeyen bu “alternatif” kadınların çoğalmasını dileyerek kapatalım bu mevzuyu. Uyarlama dizilerin verdiği esinle bize “başka” gelen kadın karakterler çoğalsın, biz de bu karakterlerin verdiği yeni mesajlar, sunduğu yeni düşünceler üzerinden kadınlığın farklı boyutlarını gözlemleyelim, konuşalım, tartışalım.