Dizilerin Güçlü Kadınları
Episode’un 2017 Şubat-Mart sayısında yayımlanan Dizilerin Güçlü Kadınları Dosyamızı, okurlarımızla 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, yeniden paylaşıyoruz. Yeniden Güçlü Kadınlar’la karşınızdayız; hem o günden bugüne dertlerimizde değişen bir şey olmadı hem de sektörün güçlü kadınlarını hatırlamaya ihtiyacımız var.
Dosyamızda unutulmaz diziler Fatmagül’ün Suçu Ne?’nin yönetmeni Hilal Saral ve senaristlerinden Ece Yörenç, Öyle Bir Geçer Zamanki’nin yönetmeni Zeynep Günay Tan, Asmalı Konak’ın senaristlerinden Mahinur Ergun, Kayıp Şehir’in senaristlerinden Seray Şahiner, yetenekli oyuncular Burcu Biricik ve Begüm Birgören’le Ezgi Özcan’ın gerçekleştirdiği röportajlar yer alıyor.
Diziler bu kadar toplumsallaşmış ve odağında seyirci olan bir formken en önemli toplumsal meselelerden birine de haliyle ev sahipliği yapıyor: Kadın ve kadınlık temsiliyeti… Sektörden yaratıcı kadınlarla bu meseleyi konuştuğumuz röportajlardan bir kolajı sizlerle paylaşıyoruz. Tüm emekçi kadınların 8 Mart’ını kutlar, iyi okumalar dileriz…
“Tek bir role sıkışmayan, sıkıştırılmayı kabul etmeyen kadın, güçlüdür.”
Fatmagül’ün Suçu Ne? dizisinin senaristlerinden Ece Yörenç’le gerçekleştirdiğimiz röportajdan;
Sizce güçlü kadın kimdir?
Bence “güçlü kadın” diye bir ayrım olmaz. Çünkü güçlü olmak tek bir nedene bağlı değil… Neye göre güçlü? Diğer yandan “güçlü” sıfatını kadının önüne eklemek de bir ayrım. Bence zaten kadın güçlüdür. Tek bir role sıkışmayan, sıkıştırılmayı kabul etmeyen kadın, güçlüdür.
Fatmagül karakterini yaratma sürecinizden kısaca bahsedebilir misiniz?
Fatmagül’ün hikâyesi çok hassastı dediğim gibi… Yaşadığımız coğrafyada birebir karşılığı olduğu için, daha da dikkatli olmamız gerekti. Uzman psikolog danışmanımızla karakterleri tek tek konuştuk. İlk üç bölüm yazıldıktan sonra, tek tek karakterlerle olay gerçekte yaşanmış gibi birebir görüşmeler yaptı. Oyuncular o karakterlermiş gibi konuştular ve bunların hepsini kaydettik. Oyuncular karakterlerine çok özenli hazırlandılar. Bu proje bugüne kadar yaptığımız işlerin içinde, toplumsal boyutu nedeniyle de çok özeldir. Fatmagül, Vedat Türkali’nin film karakteriyken edilgen, sessiz, mecbur bir karakterdi. Biz onun örnek olmasını, sesini çıkarmasını istedik. Ve dizi sürerken, Fatmagül hiç susmadı. Zalimlerinden hesap sordu. Sistemden hesap sordu, mahalle baskısından hesap sordu. Dizinin bir bölümünde, önemli bir mahkeme sahnesi vardı. Bütün kadın toplum kuruluşlarına bir yazı yolladım ve o sahneye fiziken de destek vermelerini istedim. Herkes geldi, kendi pankartlarıyla kendi söylemleriyle… Hepsi vardı ve Fatmagül’e, “Asla yalnız yürümeyeceksin” dediler. Bu çok önemli bir olaydı. Bu nedenle Fatmagül önemli bir figürdü. Ne mutlu ki sadece Türkiye’de değil, 88 ülkede kadınlara “Susma!” dedi Fatmagül. Şimdi Hindistan’da, tecavüz oranının en yüksek olduğu ülkede, kadınları yüreklendiriyor.
“Güçlü kadınlar hayatlarında köklü değişiklik yapmaktan korkmayan kadınlardır.”
Fatmagül’ün Suçu Ne? dizisinin yönetmeni Hilal Saral’la gerçekleştirdiğimiz röportajdan;
Sizce güçlü kadın kimdir?
Dünyada 3 kadından biri yaşamı boyunca bir kez de olsa cinsel istismara ya da şiddete uğruyor. Ne zaman bunları utanmadan, açık bir şekilde ifade edebilirsek o zaman değişim başlar. 1997 yılında Nobel Barış Ödülü’nü kazanan Jody Williams, “Tarihi kibar kadınlar değil, güçlü kadınlar yazar,” diyor. Güçlü kadın, kendisine değer veren, kendisiyle barışık, zarifçe karşı çıkmasını bilen, hayatı boyunca öğrenmeye devam eden, sorunlarla yüzleşmesini bilen ve en önemlisi hayatlarında köklü değişiklik yapmaktan korkmayan kadınlardır. Onlar yeniden başlamaktan hiçbir zaman korkmazlar, güçlü kadın zor şartlar altında olduğu yere gelmiştir. Kendilerine özgü dirençleri vardır. En kuvvetli yanları da hisleridir. Örnek verirsek, Frida güçlü bir kadındır, hayatı da eserlerine benzer. Tıpkı resimleri gibi, neşesi ve acısıyla… Camilla Claudel yine hikâyesiyle beni çok etkileyen güçlü bir kadındır. Fransız heykeltıraşın trajik hikâyesi, aşkı için yaptıkları oldukça etkileyicidir. Yine Kurtuluş Savaşı’nın önemli sembollerinden Nene Hatun cesur bir Türk kadınıdır. Başına gelenler yüzünden mücadeleye başladığı noktada, Fatmagül’ün de değişimi başlamıştır. Fatmagül güçlü kadın karakterlere son derece iyi bir örnektir.
“Bu ülkede güçlü kadın, kendini gerçekleştirebilen kadındır.”
Asmalı Konak’ın senaristlerinden Mahinur Ergun’la gerçekleştirdiğimiz röportajdan;
Sizce güçlü kadın kimdir?
Güçlü kadın için tek bir tanım elbette yok. Her ülkeye, her sınıfsal kökene göre güç tanımı farklı. Bizim ülkede şehirde kendisini geçindirebilen bir genç kız, köyde evlendirilmeyi bekleyen bir genç kız ile aynı cehennemi yaşıyor olabilir. Eğitimli, kendi kaynaklarına sahip, mal mülk sahibi bir genç kadın koca evinde ağır bir sömürüye, şiddete ve kişilik hakları ihlaline gıkını çıkaramayabilir. Bu ülkede güçlü kadın herhalde içinde bulunduğu şartlarda elinden gelenin en iyisini yaparak kendini gerçekleştirebilen kadındır. Seçimlerini yapabilmek, haklarını bilmek ve savunmak, kendisini bu ülkede sefil bir düzeyde olan “kadın olma” beklentilerinden koruyabilmek… Bazen sadece hayatta kalabilmek ve eceliyle ölmek. Daha oradayız.
Başroldeki Bahar “kendi” olabilmek için, oturmuş geleneksel düzene isyan eden bir kadın karakter. Asmalı Konak yayınlanırken, bunun kadın seyircideki karşılığı ne olmuştu?
Bahar sık sık aşkı ile kasabadaki ve konaktaki yaşam arasında bir seçim yapmak noktasına geldi. Bu seçimi yapamayacaktı, âşıktı. Artık o konak, evi olmuştu. O da güçlü karakter özellikleri sayesinde konağı değiştirmeyi seçti. Oradaki yaşamı güzelleştirdi, kendisini akışa bırakmadı. Sevdiği adamla mutlu olmak uğruna kendisinden vazgeçmedi. Herkes için yaşama dair bir pencere açtı ve konağa taze hava doldurdu. Kadın seyirci bence karısına/ sevgilisine âşık adamları seviyor. Hele bu bir de güçlü ve yakışıklı bir adamsa. Kız bebekleri prensli masallarla büyütürler. Ayrıca dekor güzeldi, bu insanlar fena zengindi. Aşağıdakilerin kendilerine göre güçlü hikâyeleri vardı. Genel olarak seyirciyi çekecek tüm kodları yerli yerindeydi dizinin. Kadın erkek fark etmez, dizi seyircisini bulmuştu. O dönem için çıtayı oldukça yükseğe koymuştu. Yapımcısı ve yönetmeni bugünün temellerini atacak teknik standartların öncülüğünü yapıyordu. Senaryosu ahlakçı değildi, yatak odalarındaki sahnelerde kamera utanarak pencereye doğru kalkmıyordu. Kadın seyirci aynı erkek seyirci gibi bütün bunların hepsini çok sevdi.
“Eş, sevgili, anne sıfatlarını da kendi kimliğini koruyarak sevgiyle kabul edebilen kadın, bence güçlü bir kadındır.”
Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinin yönetmeni Zeynep Günay Tan’la gerçekleştirdiğimiz röportajdan;
Sizce güçlü kadın kimdir?
“Filancanın kızı” “filancanın karısı”, hatta anne olunca “filancanın annesi”… Tüm bu sıfatları kadınlığın yumuşaklığıyla, şefkatiyle, dirayetiyle kucaklayıp kendi özdeğerinden, yaratıcılığından vazgeçmeyen, kendi kişilik renklerini, hiçbir şartta soldurmayan, “eş” “sevgili” “anne” sıfatlarını da kendi kimliğini koruyarak sevgiyle kabul edebilen kadın, bence güçlü bir kadındır.
Kadın karakterleri yorumlarken, görsel dilde neye dikkat ediyorsunuz?
Kadın karakterleri yorumlarken, anlatacağım hikâyedeki kadının kişisel özelliklerinin, görsel dili yaratmasına dikkat eder ve bunun için her birime alan açarım. Kadınların bir süs objesi gibi, “Her durum ve şartta aman güzel görünsün,” tasasını bir kenara bırakıp, önce karakter ne hisseder, nasıl bir ruh haliyle giyinir, özenle giyinmeye vakti var mıdır, taktığı takıları neye göre seçer, anısı var mıdır, evi nasıldır, en çok hangi müziği sever, evinin hangi köşesinde en rahat eder gibi günlük rutin alışkanlıklarını düşünürüm. Kadına yapıştırılmış “her zaman bakımlı ve güzel olma” mecburiyetinden vazgeçip, karakterin ruh halini takip ettiğiniz zaman, zaten görsel dil büyülü bir şekilde kendiliğinden ortaya çıkar. Kimi zaman hayattan vazgeçmiş özensiz bir kadındır, kimi zaman cıvıltılı bir genç kız… Ya da Cemile’de olduğu gibi “eş” ve “anne” olmaya çabalarken kendinin kim olduğunu, içindeki müthiş gücü unutmuş, sadece ailesini bir arada tutmak, çocuklarını yetiştirmek ve hayat telaşında gemilerde çalışan eşi tarafından yalnız bırakılmış, desteğe ve şefkate ihtiyacı olan bir kadın. Eğer Cemile’yi yaratırken ekipçe onu sadece güzel gösterme telaşına girseydik, karakterin tüm derinliğini de elinden almış olurduk. Ayça Bingöl gibi gerektiğinde bakımsız, makyajsız, yorgun, hatta 3. sezon kendi yaşının 20 yaş üzerinde oynamayı kabul eden bir oyuncuyla çalışmak da en büyük şansımızdı tabii.
“Güçlü Kadın, kendi yolunda giden, basıp giderken de ayağının taşa takılmasını göze alan kadındır.”
Kayıp Şehir’in senaristlerinden Seray Şahiner’le gerçekleştirdiğimiz röportajdan;
Sizce güçlü kadın kimdir?
Arazlarına sahip çıkandır. Dayatılmış prenseslik algısına biat etmeyip kendi cümlesini kuran, kendi yolunda giden, basıp giderken de ayağının taşa takılmasını göze alan kadındır. Kimi zaman zaafları için güçten feragat eden kadınları çok güçlü buluyorum.
Kadın karakterleri yazarken nerede durmaya çalışıyorsunuz? Olmazsa olmazlarınız var mı?
Cinsiyetçi ve militarist işlerin içinde yer almamak gibi inadım var. Kendi hikâyesine karar veren kadınları yazmayı seviyorum. Zaten sistem tarafından yaratılmak istenen bir kadın algısı var. Edilgen, sessiz, sorgulamadan boyun eğen… Erkekler tarafından tanımlanmış bir kadın… Sinema ve tiyatronun, seyircisine rol model sunma özelliği var. Televizyon karşısında oturan, televizyonda da otur dendiği yerde oturan kadınlar görürse; bu karşılıklı aynalar tekniğiyle görüntülerin çoğalması etkisi getirir. Genelde o aynayı kıran kadınları yazmaya çalışıyorum.
“Yılmadan çabalayan, kendine, yapabileceklerine inanan, kadın güçlü geliyor bana.”
Hayat Şarkısı dizisinde Hülya karakterini canlandıran yetenekli oyuncu Burcu Biricik’le gerçekleştirdiğimiz röportajdan;
Sizce güçlü kadın kimdir?
Güçlü kadın kimseye ihtiyaç duymamak, tek başına var olmak anlamına gelmiyor sadece bence. Ama ne olursa olsun ayakta kalmaya çalışan, yılmadan çabalayan, kendine, yapabileceklerine inanan kadın güçlü geliyor bana.
Hülya karakterinin ortaya çıkma sürecinden biraz bahsedebilir misiniz?
Hülya’nın enerjisi ve iç dinamiğiyle benim enerjim ve dinamiğim yakın noktalardaydı. Senaryoyu, karakter analizini ilk okuduğumda anlamıştım bunu. Hemen de ısınmıştım role. Kafamda az buz bir iskelet oluşturarak yola çıktım, zamanla her parçası yerine oturmaya başladı ve bir süre sonra yaşayan, gerçek bir karakter haline geldi. Çünkü benim için artık Hülya yaşıyor. Bir karakteri var, bunun getirdiği bir tavrı, bir tarzı var. Hülya’nın önce karakterini, acılarını, neyle mutlu olduğunu ve amacını keşfetmeye çalıştım. Onları bulduktan sonra artık olaylara, başına gelenlere nasıl tepkiler vereceğini anlamaya, empati kurmaya çalıştım. Ve ne yaparsa yapsın hak verdim, inandım ona.
“Bu coğrafyada sadece kadın olmak bile zaten yeterince güçlü olmayı öğretiyor.”
Umuda Kelepçe Vurulmaz dizisinde İnci Öğretmen’i canlandıran Begüm Birgören’le gerçekleştirdiğimiz röportajdan;
Sizce güçlü kadın kimdir?
Güçlü kadın deyince, modern dünyada kendi ayakları üstünde durabilen, hayatta kendi ideallerinin peşinde koşabilen, hayallerini gerçekleştirmek için çabalayan kadınlar geliyor aklımıza. Yani bir erkeğe mecbur kalmadan yaşayabilen bir kadın, güçlü kadındır diyoruz belki. Ama şimdi siz sorunca… Aslında bizim toplumda annelerimize, Anadolu’daki kadınlara baktığımızda hiç bu profilde değiller. Şimdi onlara haksızlık mı edelim? Bir aileyi çekip çevirmek, dağ gibi acılara göğüs germek hatta bu coğrafyada sadece kadın olmak bile zaten yeterince güçlü olmayı öğretiyor.
Kadın karakterleri canlandırırken nasıl metot izliyorsunuz? Nelere dikkat ediyorsunuz?
Aslında hikâyenin içindeki konumu, nelere maruz kaldığı ya da nasıl bir değişim yaşayacağı benim o rolü oynama isteğim oluyor. Bizim dizilerde erkeğine boyun eğmeyi yücelten, o çokça gördüğüm, kadının haddini bilmesi gerekliliğinin altını kalın kalın çizen projelerin içinde yer almak ister miyim bilmiyorum. Eğer hikâyenin sonunda kadının değişimi ya da bir eşitliği, mücadelesi olacaksa o rolü vicdanım el vererek oynamayı kabul ederim herhalde.