Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
Gürberk Polat ile Oyunculuk Hayatını Konuştuk!
Genç oyuncu Gürberk Polat’ı Kırmızı Kamyon, Babil, Benim Tatlı Yalanım, Mahkum, Maviye Sürgün dizileri derken yakın zamanda Güneşi Söndürmem Gerek filmininde izledik. Aslında Gürberk Polat, ilk kez Geleceğin Starı yarışmasında karşımıza çıkmış ve yarışmayı birinci tamamladıktan sonra ekranlarda boy göstermeye başlamıştı. Gürberk Polat, oyunculuk kariyerinde de çok sevildi.
Gürberk Polat ile oyunculuk kariyerini konuştuk. Neler anlattı, neler! İyi okumalar dileriz!
Gürberk Polat: “Her canlandırdığım karakterle benim de eksik parçalarım tamamlanıyor gibi”
Gürberk ismi kolay gibi görünüyor ama başına bir sürü de iş açmış olablir… Önce isminle başlayalım, neler yaşandı?
İnanın, hiç göründüğü gibi kolay değil. Birlikte uzun yıllar geçirdiğimiz bazı arkadaşlarım adımı “Gülberk” sanmış senelerce. Kahve içmek için gittiğim kahvecilerde karton bardağa adımı koleksiyon yapabilecek kadar çok alternatifle yazmışlardır. Hayatımda duyduğum en sıra dışı Gürberk versiyonu da “Gülcemal”di. 1 numaraya onu yazarım. İlk başlarda düzeltme eğiliminde olup içten içe sinir olurdum bu durumlara. Sonrasında ise çok eğlenceli bir oyuna dönüştü. Her anından keyif alıyorum 🙂 Hiç adaşım da olmadı. 1-2 kişi var sanırım toplamda Türkiye’de, bir ara araştırmıştım. Beni özel hissettirmiyor dersem yalan olur. İsmimi çok seviyorum! 🙂
Anadolu Üniversitesi’nde Grafik okuyorsun, ve bi taraftan oyunculuk yapıyorsun. Grafikten, oyunculuğa nasıl geçtin? O ilk anı hatırlıyor musun?
Bu geçiş belirli bir anda olmuş gibi hissetmiyorum. Benim hayatı yaşayış ve tecrübe ediş biçimim, sanki bir noktada yakalayacağım fırsat için kendimi hazırlamaktan ibaretmiş gibi geliyor geriye dönüp baktığımda. Çevremdeki herkese her an şov yapan enerji dolu biriydim hep. Çocukluktan başlayıp hayatın karşıma çıkardığı her anda biraz daha doldurdum heybemi. 3 yaşındayken Beyazıt Öztürk’ün taklidini yaptığım fotoğraflarım bile var. 🙂
Güzel sanatlara hazırlanma sürecim beni oyunculuğa hazırlayan en büyük etken oldu.
Bu süreçte iki yıl boyunca tek yaptığım şey insanları gözlemlemekti. İnsanlar metroda nasıl oturuyorlar, duyguları postürlerine nasıl yansıyor, yolda yürürken nereye ve hangi duygularla gidiyorlar, çiftlerin birbirlerine sarılışı, nereden geldikleri veya nereye gittikleri, neden kavga ettikleri, insanların aldığı nefeslerden tutun da uçsuz bucaksız yüzlerce durum ve detay… Onları çizerek pratik yapmaktı asıl amacım fakat her çizdiğim insanda onlar oldum biraz. Okulu kazandıktan sonra da tasarım süreci ve okuldaki eğitimin, matematiğin oyunculukta da kullanılabildiğini gördüm. Hem grafik oyunculuğumu besledi hem de oyunculuk tasarımcı kimliğimi. Oyuncu olabileceğim ve bunu yapabileceğim güvenini ise Geleceğin Starı adlı yarışma programına katılıp birinci olduktan sonra edindim. Oyunculuk hayatım bu programdan sonra başladı diyebilirim.
Geleceğin Starı yarışmasının erkek kategorisinde birinci oldun. Bu kazancın senin kariyerine olan etkisi hakkında ne düşünüyorsun?
Yarışma süresince birinci olmak gibi bir hedefim yoktu. Güzel arkadaşlıklar kurmak, harika bir deneyim yşamak ve her anından keyif alacağım bir süreç yaşatmak istedim kendime. Bu süreçte aldığım güzel yorumlar ve reaksiyonlar beni çok heveslendirdi. Birinci olmamla beraber de devamında neler olabilir sorusunun heyecanı, bugün de beni peşinden sürüklemeye devam ediyor. Kariyerim için en önemli etkisi ise yarışma sonrasında şu an birlikte çalıştığım We Talent ailesiyle tanışmak oldu. Her şeyi onlarla öğrendim ve öğrenmeye de devam ediyorum.
Oyunculuk hikayendeki psikolojini nasıl yorumlarsın? İlk sete çıkış, ilk “Olmadı bi daha tekrar alalım” dedikleri anlarda neler hissettin?
Bütün personalarımı kullanabilmem ve dengeleyebilmem için harika bir süreç olarak yorumluyorum. Her canlandırdığım karakterle benim de eksik parçalarım tamamlanıyor gibi. Kendime ait olmayan duygular, anılar, yaşantılar Gürberk’in tecrübesine dönüşüyor. Bu da beni dönüştürüyor. İlk sete çıktığım zamanlarda tekrar almak düşüncesi beni dehşete düşürüyordu. Herkesin benim bir hatam yüzünden zamanlarından ve emeklerinden olması fikri, çok korkunçtu. Sonrasında daha büyük bir korkum ağır bastı. En büyük korkularımdan biri eksik ya da hatalı olduğum bir konuyla ilgili dönüt alamamaktı. O andan sonra hatalar heyecanlandırmaya başladı beni. O anda doğrusunu veya daha iyisini yapabilmek ve gelişmek için bir fırsat olarak görmeye başladım o tekrarları. En heyecanlı hissettiğim anlar da o anlar oluyor genellikle. Sonrasındaki başarma hissi de ödülü gibi oluyor.
Gürberk Polat: “Göktuğ karakterini okuduğum zaman hayatımda ilk defa ‘Ben bu karakteri istiyorum, o benim ve kimseye vermem,’ dedim”
Sosyal medyada eğlenceli tarafını görüyoruz. Şakacı biri olarak tanımlar mısın kendini?
Eğlenceli ve yüksek enerjili biri olarak tanımlarım, evet. Kendimi rahat ve güvende hissettiğim alanlarda sevgi ve enerji saçıyorum. 🙂 Bir ortamda gereksiz alfalık rekabeti veya suistimal olmadığı sürece hiç kimse benden içten ve sevgi dolu bir gülümseden başka bir şey görmez. Bir yandan da yalnızlığımı da çok seviyorum. İnzivaya çekilmek bana çok iyi geliyor. Kendimi şarj etmeye ihtiyacım oluyor herkes gibi. Neyse ki hızlı şarj, çok uzun sürmüyor dolması.
Bu yıl iki sinema filminde yer aldın. Biri komedi türünde olan Başkan diğeri ise Güneşi Söndürmem Gerek isimli romantik dram. Bu seçimleri bilerek mi yaptın? Rolün sana nasıl gedliğini anlatır mısın?
Evet, tabii ki yer almak istediğim projelerdi. İkisi de şehir dışında çekilen işlerdi. Biri için Tunceli’ye diğeri için de Kıbrıs’a gittim. Harika bir kontrast oldu. Güzel tecrübelerdi. Harika insanlar kattı iki proje de bana. Güneşi Söndürmem Gerek benim için biraz daha heyecan verici bir süreçti. İlk görüştüğümüz proje de oydu aynı zamanda. Göktuğ karakterini okuduğum zaman hayatımda ilk defa “Ben bu karakteri istiyorum, o benim ve kimseye vermem,” dedim. Çok inandım ve istedim. Süreçte çok gelgitler oldu ama sonunda kavuştum ve hayatımın en güzel tecrübelerinden birini yaşadım.
Gürberk Polat’ın başrolünde olduğu Güneşi Söndürmem Gerek fragmanını izlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
Güneşi Söndürmem Gerek filminin üç başrol oyuncusundan birisin. Canlandırdığın Göktuğ karakteri, arkadaşlarına önem veren dışa dönük biri. Sen de öyle misin? Canlandırdığın karakterle empatin, dostluğun ve bunu devam edersen hayali arkadaşın olma ihtimalin yüksek mi?
Göktuğ’la ortak noktalarımız var tabii ki. Dışa dönük oluşumuz, vefamız, arkadaş sevgimiz sorgulanamaz. Göktuğ, enerji çok daha ütopik biri. Herhangi birinin kolay kolay o enerji seviyesine erişebileceğini zannetmiyorum. Göktuğ aynı zamanda yakın çevremdeki sevdiğim, değer verdiğim bütün arkadaşlarımdan birer parça taşıyor gibiydi. Bu süreçte ona inanmam ve onu anlamam, bu ortak noktaların sayesinde oldu. Fakat genel olarak konuşacak olursak farklılıklarımız daha ağır basıyor. Benim hayali arkadaşım olmasından ziyade yakın çevremdeki insanların Göktuğ’ları olabilmem daha olası.
Umut Evirgen’in ilk uzun metraj filmi olan Ben Bir Denizim filminde de varsın. Nasıl oldu bu çalışma?
Ben Bir Denizim ilk kamera önü tecrübemdi benim. Umut Evirgen ile ilk tanıştığımız zamanlarda hayata geçen bir projeydi. Çok fazla şey öğrendim orada. Öncesinde severek izlediğim ve hayran olduğum oyuncularla çalışmak da harika bir deneyimdi. Tamamen deneysel ve karakterle birebir hayat yaşadım. Film boyunca çok fazla spontane ve doğaçlama sahneler çektik. Onlardan birini hiç unutamıyorum. Boş bir şantiyeye girmiştik. Kayıt esnasında etrafta karton ararken bir anda güvenlik geldi ve beni gerçekten kâğıt toplayan biri sandı. Oyunu bozmadan onun elinden kurtulmaya çalışmam ve aramızda geçen diyaloglar tamamen gerçekti. Koşarak kaçtım resmen, can havliyle. Sonrasında gülme molası verdiğimizi hatırlıyorum. Herkes şoktaydı ve harika bir sahne çıkmıştı ortaya. Bu ve benzeri, o kadar çok sahne vardı ki… Film, kısa film projesi olarak başladı ve sonra bütün güzellikleriyle uzun metraj yapma fikrine evrildi. İyi ki…
Birbirinden farklı bir çok türdeki yapımlarda yer alırken, aranın en iyi olduğu rolün hangisi?
Her rolümü çok seviyorum. Dediğim gibi çok şey öğrendim her birinden. Hepsi harika tecrübelerdi. En keyif aldıklarımı söylemem gerekirse de Babil’in Mert’i, Mahkum’un Eren’i, Ben Bir Denizim’in Deniz’i ve Güneşi Söndürmem Gerek’in Göktuğ’u diyebilirim.
Var mı şöyle uçuk bir hayal? Şu tarihi karakteri canlandırmak istediğim ya da roman karakteri de olur…
En büyük hayallerimden biri Çin’e gidip orada Şaolinler ile bir süre yaşamak ve onların gözünden hayata bakabilmek istiyorum. Dövüş sanatlarıyla kendimi geliştirip, felsefelerinden nasiplenmek istiyorum. Boo staff çevirmeyi çok seviyorum, bir süre kendi imkanlarımla kendimi geliştirdim. Tüm öğretileri uygulayabileceğim üst düzey, yüksek prodüksiyonlu bir aksiyon filminde oynamak isterdim. Evet, dublörsüz. 🙂
Şu sıralar yerli/yabancı neler izliyorsun? Arada izlerken “bende şu yabancı dizide oynasaydım” dediğin dizi?
Yerli işlerden Prens beni mahvetti. Giray Altınok’un sosyal medyadaki skeçlerinde de en sevdiklerimden biriydi Prens. O kadar sevdim ki diziyi. Giray Altınok ve Kerem Özdoğan’ın kaleme aldığı senaryosu, oyunculukları, sanatı çok güzel. Emeği geçen herkesin eline sağlık. Yabancı dizi olarak da The Office diyeceğim. O dizideki herhangi bir karakteri oynamayı çok isterdim. Dahmer‘i de söyleden geçemem, Jeffrey Dahmer’i canlandıran Evan Peters’ın performansını çok beğendim. Bende insanların empati kurmasının, anlamasının kolay olmadığı karakterlere hayat verme isteği var. Bu yüzden Dahmer tarzı bir projede de olmak isterdim.