Uygar Şirin ile ’39 Derecede Aşk’ı Konuştuk
Senarist Uygar Şirin, 39 Derecede Aşk ile zıt kutupları buluşturan bir hikâye yaratıyor. Türk romantik komedi geleneğini modern bir dokuyla harmanlayan film, İzmir’in enerjisi ve karakterlerin derinlikli yolculuklarıyla hem yerel hem de evrensel izleyiciye hitap ediyor. “Korkularımızla yüzleşmek bizi özgürleştirir” teması etrafında şekillenen bu sıcacık yapım, 8 saatlik bir serüveni bir günde aktararak hızlı ve dinamik bir deneyim sunuyor.
39 Derecede Aşk röportajlarına buradan ulaşabilirsiniz.
Ritüeller ve yaşam koçları hikâyede önemli bir yer tutuyor. Bu fikri yazarken kendi hayatınızdan ya da çevrenizden ilham aldınız mı?
İnsan, hayatındaki önemli kırılmaların ardından rasyonel, bilimsel olsun olmasın bir şeylere tutunmaya, birtakım kuramları ya da şablonları rehber edinmeye teşne oluyor. 39 Derecede Aşk‘ın iki ana karakterinden Kumru da hikâyenin başında deyim yerindeyse “travma sonrası stres bozukluğu”ndan muzdarip. O kırılgan ruh halinde Kumru’nun sarılacağı bir can simidi ararken aklıma “kişilik tipleri” geldi.
Yıllar önce bir bankanın genel müdürlüğünde işe girmiş, 10 ay dayanabilmiştim. İşe alım sürecinde yapılan bir testle kişilik tipimiz belirlenmiş, bankada hangi birimde çalışacağımıza bu şekilde karar verilmişti. Test, soruları ve sonuçlarıyla çok ilgimi çekti, yıllar boyu eşe dosta bahsedip durdum. O zamanlar psikoloji meraklıları dışında kimsenin bilmediği bu testin zaman içinde popülerleşip burç muamelesi görmeye başlamasını da şaşkınlık ve ilgiyle izledim. Kişilik tipleri bu sayede senaryoda kendine yer buldu. Konunun tartışmaya açıklığı da bir başka olumlu etkendi. Böylece ana karakterlerim farklı kamplarda yer alabilecek, belki seyirciyi de tartışmaya itecek argümanlar ileri sürebileceklerdi.
Uygar Şirin: Karakterlerin çatışmasının yapay bir zıtlıktansa bilindik bir çekişmenin üzerine oturması senaryo için aradığım unsurlardandı, İzmir-İstanbul ikilisi bu malzemeyi fazlasıyla sağlamış oldu.
İstanbul’un karmaşası ve İzmir’in sakinliğini bir romantik komedi çatışması olarak kullanmak fikri nasıl ortaya çıktı?
Ana karakterlerin birbirine taban tabana zıt kişiliklere sahip olması romantik komedinin olmazsa olmazlarından. Kumru ve Fatih’in kişiliklerini bu bakışla şekillendirirken bir yandan da hikâyenin İstanbul dışında bir yerlerde geçmesinin yolunu arıyordum. Bu iki arayışım bir noktada kesişti ve karakterlerin en belirgin özelliklerinin İstanbul ve İzmir’le (ya da İstanbul ve İzmir algımızla) ne kadar örtüştüğünü fark ettim. İstanbul’da yaşayan İzmirli arkadaşlarımın İstanbul nefreti ve memleket özlemlerini dinlemişliğim var. Diğer yandan son yıllarda giderek artan İzmirlilik övgülerinin antipati yarattığını da sosyal medyadan görüyorum. Karakterlerin çatışmasının yapay bir zıtlıktansa bilindik bir çekişmenin üzerine oturması senaryo için aradığım unsurlardandı, İzmir-İstanbul ikilisi bu malzemeyi fazlasıyla sağlamış oldu.
Uygar Şirin: Zaman içinde Amerikan sineması aynı sıklıkla romantik komedi üretirken biz türden bir parça uzaklaştıysak da büsbütün yabancı topraklarda değiliz.
Hikâyenin 8 saatlik bir sürede geçmesi, olayları sıkıştırırken size senaryo açısından nasıl zorluklar çıkardı?
Oldum olası çok sevdiğim yol filmlerinin ortak özelliklerinden birisi dar zamanlarda geçmeleri. 39 Derecede Aşk romantik komedinin yanı sıra yol filmi de olduğundan (şehirler arası değilse de şehir içi yol filmi) zaman darlığı kaçınılmazdı. Bu mecburiyet açıkçası elimi rahatlattı, senaryo yazarken sınırsız özgürlük kadar hikâyenin doğasından gelen birtakım kısıtlara da ihtiyaç var diye düşünüyorum. Hikâye sabahın erken saatlerinde başlayıp gece yarısına kadar sürüyor, bir güne sığıyor neredeyse. Kumru’nun o gün içinde hem yapması gereken işlerin hem de köşe bucak kaçtığı birilerinin olması, senaryonun haritasını çıkarmamı kolaylaştırdığı gibi hikâyenin temposunu da artırdı.
39 Derecede Aşk, Amerikan romantik komedileri havasında ama aşırı derecede bizden de. Sizin için bu tarzı Prime Video aracılığı ile Türk izleyicisine uyarlamanın en zor ve en eğlenceli yanları nelerdi?
Beni sevindiren bir yorum bu, teşekkür ederim. Romantik komedi sinemamızın aşina olduğu bir tür. Örneğin 1970’lerde, adına o zamanlar öyle denmese de çok iyi romantik komediler çekildi. İlk aklıma gelenlerden Mavi Boncuk dört dörtlük bir romantik komedidir bence. Ya da yakınlarda tekrar izlediğim Delisin de öyle. (Tam bu sırada merak edip bir sinema sitesine girdim, “Delisin”in türünün karşısında “komedi, romantik” yazıyordu. Kelimelerin yerleri değişse romantik komedi olacak.) Daha pek çok örnek sayabiliriz. Zaman içinde Amerikan sineması aynı sıklıkla romantik komedi üretirken biz türden bir parça uzaklaştıysak da büsbütün yabancı topraklarda değiliz. O nedenle kendimi başka coğrafyalara ya da sinemalara özgü bir alanda hissetmedim.